Paylaş
ENFLASYON hızı belli oldu. Beklenenden biraz yüksek... Tartışmalar büyümeye, tansiyon tırmanmaya başladı. Kabahat kavun-karpuzda mı, kelekte mi, yoksa keleğe gelenlerde mi?
Ona benim aklım ermez... Ermez, çünkü, iktisattan anlamam... Cebimdeki paraya bakarım, ay sonunu borçsuz-harçsız bulursam ne mutlu Türk'üm diyene, şükürler olsun Devlet Baba'ya...
* * *
Perşembe günü nerede kalmıştık? Hahh, hatırladım, Baba'nın devr-i saadetinde, 1970'te, sendikalar yasasının değiştirilmesi teşebbüsünde bulunuldu. Yazmıştım o zaman... Baba'nın iki görevi vardır.
1 Evlatlarını, aile efradını korumak, kollamak
2 Muhterem anamı şaapmak...
* * *
Enflasyon hızının yüksek çıkmasının bütün sorumlusu işçiler, memurlar, emekliler... İnsafa gelip biraz normale uygun zam veren patronlar...
Hırsızın hiç mi hiç suçu yok...
Kıbrıs'taki kumarhanelere akıtılan paraların faturasını çıkartsınlar önce... Kumarhaneleri korumakla görevli ve yükümlü kolluk kuvvetlerine devletin savunma bütçesinden oluk gibi akıtılan paraların çeyrek asırlık bilançosunu çıkartsınlar...
* * *
Neyse! Konuyu saptırmayalım...
Enflasyon hızının artmasının sorumlusu işçiler, memurlar, sendikalar...
Kendisini işçi babası varsayan başbakanla dokuzuncu cumbaba'ma özel ithafımdır. Ben de babayım, siz de babasınız... Babadan babaya fark var.
Ya iskele babası, ya şambabası...
* * *
Aslandaş-Bıçakçı ekürisinin ‘‘Popüler Siyasi Terimler Sözlüğü’’ kitabından 15-16 Haziran olaylarını aktarıyordum. Devam edeyim...
Sendikalar Kanunu'ndaki bütün bu değişikliklerin gerekçesi, Türkiye'deki ‘‘sendika bolluğuna son vermek’’ ve ‘‘güçlü bir sendikacılığı kurmak’’tı.
Bu uygulamanın, DİSK'in kapatılmasıyla, TÜRK-İŞ'in artan yetkileriyle, işçi örgütlenmesinin ‘‘tekel’’i haline gelmesiyle sonuçlanacağı apaçıktı.
Nitekim Adalet Partisi hükümetinin Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk, açıkça, ‘‘DİSK kapatılacaktır’’ derken, değişiklikleri ve TÜRK-İŞ'i şöyle savunuyordu: ‘‘Hür sendikacılığın kadrini bilmeyenlere, bunu bildirecek hükümler getirilmektedir. TÜRK-İŞ kızıl dikta isteyen şer kuvetleri karşısında demokrasinin teminatıdır...’’
Cumhuriyet Halk Partisi de hükümete paralel bir yaklaşım içindeydi. Üçte bir oranında işçiyi temsil şartı, TÜRK-İŞ üyesi CHP'li milletvekillerinin önerisiydi ve TBMM'de CHP grubu adına konuşan Burhanettin Asutay, ‘‘Bu tasarı sendikacılığımızın güçlü hale gelmesini temin edecektir... Adaleti, musavatı, hürriyeti ve birliği sağlayacak bu kanuna CHP olarak müspet oy vereceğiz’’ diyordu...
Bütün suç çalışanlarda, çalışanların örgütlerinde...
Derken, AP-CHP uzlaşması ve birlikteliği oluştu.
Bakalım, sonucunda ne oldu.
* * *
15 Haziran 1970 günü AEG, Eti, Arçelik, Türk Demir Döküm, Otosan, Grundig, Phillips, Singer, Aygaz, Profilo gibi İstanbul ve Kocaeli'nin belli başlı büyük işyerlerinde işçiler iş bırakarak yürüyüşe geçtiler. Gün boyunca, 115 işyerinden 70 bin işçi sokaklardaydı. Ancak olay çıkmadı.
16 Haziran günü yeniden yürüyüşe geçen işçilerle güvenlik kuvvetleri arasında çatışmalar çıktı, biri toplum polisi, 5 kişi öldü, 200'den fazla kişi yaralandı.
Olaylar üzerine İstanbul ve Kocaeli'nde sıkıyönetim ilan edildi.
Başbakan Demirel olayları bir ‘‘ayaklanma’’ olarak niteliyor ve ‘‘rejim tehlike altındadır’’ diyordu. İşçileri teşvik ve tahrik ettikleri gerekçesiyle tutuklanan DİSK yöneticileri beraat ettiler. TİP Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu, yasa değişikiğinin çok büyük bölümü iptal edildi.
* * *
Sonra nooldu nooldu? Dokuz aylık normal bir gebelikten sonra, 15-16 Haziran 1970, 12 Mart 1971'i doğurdu.
İnsanların ekmeğiyle, hayatıyla, can güvenliğiyle oynamanın nereye gittiğini hálá öğrenemediniz mi babacıklarım?
Paylaş