Paylaş
BİR önceki cumhurbaşkanımızın ‘‘yeğenbey’’ problemi tekrar depreşti. Biri ‘‘hayali mobilya ihracatı’’ yaptıydı. Yaşı daha küçük olanı kısa-dönem askerliğini tam teşekküllü bir hastanede bitirdikten hemen sonra tutuklandı.
Banka sifonlamış...
‘‘Kurtar Bizi Baba!’’ sloganının yerini, ‘‘Kurtar Beni Amca!’’ söylemi aldı.
Bana bu konuyu sordular, tek kelimeyle özetledim.
‘‘Nepotizm’’...
Yani, ‘‘akraba kayırmacılığı’’...
* * *
Burada önemli bir noktayı vurgulamak istiyorum.
Bütün içtenliğimle söylüyorum, sayın dokuzuncu cumhurbaşkanımın bu meselede hiç bir dahli, herhangi bir kayırmacılığı yoktur.
‘‘Nepotizm’’ tarihine baktığımızda, nepotizmin iki şekilde gerçekleştiğini görürüz...
1 İktidarı ele geçirenler, devlet mekanizmalarını hemen çalıştırır, yakın-uzak bütün akrabalarını, eş-dostlarını ‘‘suyun başına’’ oturturlar. Nepotizmin en kaba şekli budur.
2Bir de ‘‘nepot’’ kişilerin hısım, akraba ve yakınları vardır. Uyanık oldukları için cin çarparlar.
Örnek verelim.
Elli kilometre hız sınırını beşe katlayan zıpırın birini trafik polisi çevirir. Ceza yazacak... Adam dellenerek arabadan iner. ‘‘Sen benim kim olduğumu biliyon mu lan? Adamı sürdürür, süründürürüm...’’
Adam hayali ihracattan tutuklanır. Kendisini mahkemeye götüren polislere, evrakına el koyan müfettişlere, olayı görüntülemeye çalışan fotoğrafçılara, kameramanlara bağırır. ‘‘Sen benim kim olduğumu biliyon mu? Uzak dur, yoksa sürüm sürüm süründürürüm...’’
Akrabasının haberi yoktur bundan...
Ama, görevli kişi korkar.
Sahiden süründürür mü? Sürünürsem çoluk-çocuğum ne olacak?
Nepotizmin en büyük tehlikesi, nepotlardan değil, ‘‘isim kullanan’’, abanın altından sopa gösteren nepotzádelerden gelir.
* * *
Bankacılık sektöründe bir takım problemler var.
Kanun hükmünde kararname çıkartarak, kanunlara, dolayısıyla da TBMM'ye by-pass yapmaya çalıştı mevcut hükümet...
Olmadı. İkisi de Çankaya'dan döndü.
Şüpheniz olmasın, arkası gelecektir böyle itiş-kakışların...
Sonunda ‘‘sulh’’ olurlar, ama, benim tek korkum, işin gereğinden fazla dallanıp budaklanmasıdır.
Dallanıp budaklanır, çünkü, ‘‘bankacılık’’ sektörünün yakın tarihimizde çok önemli bir siyasi yeri vardır.
* * *
1937 yılıydı. 21 Eylül 1937...
Atatürk'le İsmet Paşa'nın yolları bir kere daha ayrıldı.
Çok önemli bir bankamız, hükümetten ‘‘káğıt fabrikası kurma ruhsatı’’ istedi.
Başbakan İsmet Paşa'nın her zamanki damar ve inadı tuttu, ‘‘Planda böyle bir şey yok, olmaz!’’ dedi.
Cumhurbaşkanı Atatürk'ün kızdığını görünce, bir buçuk ay izin istedi, başbakanlık makamını bıraktı.
Aynı gün, o bankanın kurucusu ve dönemin İktisat Vekili Celal Bayar vekáleten başbakan oldu.
25 Ekim 1937'de Celal Bayar'ın vekáleti asálete çevrildi.
Gerisini bilmiyorum. Bankacılık sektöründen anlamadığım için, o kadar da ilgilendirmiyor beni...
Bildiğim tek şey var.
Hükümetle Çankaya arasında ‘‘bankacılık sektörü’’ konusunda ne zaman sürtüşme çıksa, saniyesinde, dakikasında, güncel siyasete yansıyıveriyor.
Paylaş