Paylaş
HAFIZAM yanıltmıyorsa, 7 Nisan 1983'tü. Erzurum Üniversitesi'nden genç bir arkadaşı doçent yapmıştık. Profesörler jürisi dağılmış, ben de Ankara'ya dönüş uçağına yetişebilmek için Yeşilköy'e koşturmuştum.
Radyasyondan çok korktuğum için, üniversitenin çay ikramını kabul etmemiştim, boğazım kupkuruydu. Havalimanı barına yaklaştım, bira istedim.
‘‘Naaber lan?’’ diye iki ses duydum. Döndüm.
İki sevgili dost, Sencer Güneşsoy ve Aydın Veziroğlu... Merhabalaşma, kucaklaşma, öpüşme tamamlandıktan sonra, Sencer sordu, diyalog gelişti.
‘‘Sen nerede çalışıyorsun şimdi?’’
‘‘Ulan hıyar! Otuz yıllık dostuz. Nerede çalıştığımı bilmiyor musun? Mülkiye'de...’’
İkisi beraberce kaba bir el işareti gösterdiler. Sağ ellerinin işaret parmağıyla orta parmağı arasına başparmaklarını sıkıştırıp, sağ bileklerini sol elleriyle kavrayıp, sağ bilekten mihaniki bir hareket yaptılar.
‘‘Nah Mülkiye'desin!’’
‘‘Kovuldum mu?’’
Sevgili Aydın şaşırdı, bozuldu, esprinin ucunu kaçırdığını düşündü.
‘‘Kusura bakma, bilmediğini bilmiyorduk. Anadolu Ajansı 15.32'de geçtiydi haberi... Bildiğini sandık, gırgır geçiyorduk...’’
Bira siparişini iptal ettim, birlikte rakıya döndük.
* * *
Uçaktan sağ-salim inip eve geldiğimde, eşim boynuma atladı. Öpüştük, koklaştık, hasret giderdik.
Sağıma dönüp baktım. Şüpheli kılıklı biri duruyordu.
‘‘Mezartaşı gibi niye kafamda dikilip duruyon lan?’’ dedim.
‘‘Tebligat, gizli, kişiye özel... Eşinize vermedim, sizi bekledim...’’
Tebligatı aldım. Benden başka herkes biliyormuş meğerse...
Ankara Sıkıyönetim Komutanlığının 5 Nisan 1983 tarih ve İSTH: 3500-1086-83/4.Ks.3992 sayılı yazılarına uyularak 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu'nun 2301 ve 2766 sayılı Kanunla değişik 2. maddesi gereğince görevinize son verilmiştir. Bilgilerinizi saygı ile rica ederim.
* * *
YÖK'le aslında böyle tanışmadım. Böyle olacağını baştan biliyorduk.
1402 sayılı sıkıyönetim yasasından adlarını alan ‘‘1402'lik’’ 77 doçent ve profesör vardı. 27'si Siyasal Bilgiler Fakültesi hocasıydı.
Yüksünmedim. Biliyordum, bekliyordum. Operasyon Mülkiye'ye yönelikti.
YÖK dediğimiz kurum, faşizmin ta kendisidir.
İlk başkan İhsan Doğramacı iyi özetlemiştir o mantığı...
‘‘Atanmışlar en iyidir, tek iyidir. Seçmenlerin seçilenleri denetlemesi yanlıştır. Atanınca iyi olur. O zaman kimse sesini çıkaramaz...’’
* * *
Neyse, yedi sene giden Danıştay süreçlerinden sonra, değerli ve sayın vekilim Prof.Dr. Metin Günday aradı.
‘‘Sayın müvekkilim, kazandık... Üniversiteye tekrar hoşgeldin...’’
Yaz tatiline denk geldiği, kimse okula gitmediği için, iki ay maaş aldıktan sonra istifa ettim. İstifa dilekçemdeki duygularım aynen devam ediyor.
‘‘YÖK gibi faşist bir kuruluşun altında, üstünde, yanında, yakınında çalışmayı içime sindiremiyorum. İstifamın kabûlünü arz ve rica ederim...’’
Tekrar gazeteci oldum.
* * *
YÖK gündeme gelince, benim de aklıma geldi.
Mádem her .oku sen benden daha iyi biliyorsun, o kadar okumuş üniversite öğretim üyesini oy kuyruğuna sokmanın ne anlamı var?
Uzatmak istemiyorum, ilk çekincelerimden sonra çok sevip saymaya başladığım sayın onuncu cumhurbaşkanım Ahmet Necdet Sezer'in bilgi ve ilgisine, yarın toplanacak YÖK efrádının listesini sunuyorum.
Yarın toplanacaklar...
PROF.DR. KEMAL GÜRÜZ, DOÇ.DR. GÜLSÜN BASKAN, PROF.DR.UĞUR BÜGET, PROF. DR. İSMAİL TOSUN, İSMAİL AKINALTUĞ, PROF.DR.DİDAR ESER, PROF.DR.KAYA ÖZKIN, PROF.DR.BARBAROS GÜNÇER, EM. HV.KORG. ERDOĞAN ÖZNAL, DURMUŞ YALÇIN, TEVFİK ALTINOK, PROF.DR.KÖKSAL BALOŞ, PROF.DR. NECDET BASA, DR. AKIN ÇAKMAKÇI, BENER CORDAN, DR.YAVUZ EGE, PROF.DR. RAMAZAN EVREN, PROF.GÜNDÜZ GÖKÇE, PROF.DR.SAİT GÜRAN, PROF.DR.BOZKURT GÜVENÇ, PROF. DR. ORHAN GÜVENEN, PROF.DR. TUĞMAÇ SAYRAÇ, PROF. DR. ATİLLA SEZGİN, ORHAN GENÇLER, PROF.DR.AYTEKİN BERKMAN, PROF.DR. ERKAN ÖNGEL, TURAN ŞAKI, PROF.DR.AHMET ÇAKIR, PROF.DR.KUTER ATAÇ, POLAT YALÇINER, GÜRKAN TEKİN, TURGUT KILIÇ, PROF.DR.CENAP ERDEMİR, ŞEYHMUS YAĞCI, DR.FETHİ TOKER, ÜNAL OKTAY, NİHAL KALMIŞ...
Paylaş