Paylaş
Akbulutlar ne yapıyor
ALTMIŞLIK ömrümde çok şey görüp işittim, yaşadım. Böylesini ne gördüm, ne işittim, ne yaşadım... TBMM'nin seçtiği cumhurbaşkanıyla TBMM üyeleri arasından seçilip oradan güvenoyu alan hükümet arasında ‘‘kriz’’ varmış...
‘‘Bu KHK anayasaya aykırı, imzalamam!’’ diyor birisi...
‘‘Dünyaya parmak ısırtan bir uyum içinde çalışıyoruz, devleti temizlemeye azimli ve kararlıyız!’’ diyor öbürü...
Görüş aykırılıkları elbette olabilir.
Ama, böylesi olmaz! Diyaloğa bakın hele!
* * *
AHMET NECDET SEZER - Sizinle görüşmemeyi aklımdan bile geçirmem, kapım size hep açık... Kararname konusunda ben hukuki bir değerlendirme yaptım.
BÜLENT ECEVİT - Konunun siyasi tarafını da değerlendirmenizi temenni ediyorum. Devlet çok ciddi tehdit altında... Böyle önemli bir konuda devletin iki yüksek kurumu arasında fikir birliği de önemli...
ANS - Gönderdiğiniz gerekçeyi henüz okumadım. Okuyup değerlendireceğim.
BE - Bu aşamadan sonra hukuki zemin kadar siyasi zemin de önemli... Toplumdaki sürtüşme ve cepheleşme çok daha önemli sorunlara yol açabilir. Bu nedenle bir an önce sonuçlandırılması gerekir. Ciddi bir devlet sorunuyla karşı karşıyayız.
Yani, anayasalar bir kere delinmekle ‘‘delinmiş’’ olmaz...
* * *
Buna ‘‘diyalog’’ değil, ‘‘sağırlar diyaloğu’’ denir.
Peki, sayın başbakanımla muhterem refikası evde ne konuşuyorlar acaba?
‘‘Hatırlıyor musun Rahşan'cığım... Bu hükümeti içime sindiremiyorum deyip hükümet bunalımı yarattıydın...’’
‘‘Hatırlıyorum, ne olmuş, bişiler mi değişti, yeni bir şey mi var?’’
‘‘Çok değişti, çok iyi insanlarmış meğerse... Dünyaya parmak ısırtan bir uyum içinde çalışıyoruz... Sen bu aralarda çok konuşma...’’
* * *
Medya devreye giriyor, maksat eğlence olsun, kavga kızıştırılıyor.
Sayın başbakanım, kafasında kasket, sırtında işporta malı, kravatsız uçuk mavi gömlek, ayağında kundura halkıyla bütünleşirdi.
Sayın cumhurbaşkanım kendi alışverişini kendisi yapınca problem oluyor.
Biri halkçıymış, öbürü post-popülist...
Nasıl diyalog, nasıl iletişim ammaaa?
Diyoruz ya, it ürür, devlet yürür. Dün dündür, bugün bugündür.
* * *
Kavga kızışıyor. Siyaset mi egemen olsun? Yoksa hukuk mu?
Ne biçim tartışma bu? ‘‘Kuvvetler ayrılığı’’ diye bir şey var. Yasama ayrı, yürütme ayrı, yargı ayrı...
Üçü birbirini denetler. Denge rejimidir.
Ama, aslolan hukukun üstünlüğüdür. Adalet, dilbilgisizlerin sandığının aksine, mal-mülk kavramının değil, mülkün (TDK. memleket) temelidir.
* * *
İşçi-memur-emekli sokakta... Enflasyon faturası onlara çıkartılıyor.
Karpuz yemesin, su içmesinler, havyar-pasta yesinler, enflasyon düşer.
Hoşgeldin Marie Antoinette...
Ekonomik talep artmazsa, mevcut hükümete duyulan siyasal ihtiyaç devam eder, ‘‘üç ahbap çavuşlar’’ tam uyum içinde çalışmaya devam eder.
Erken seçime gitmeye hiçbirinin poposu sıkmaz...
Sıkmaz, çünkü, sandıktan ne çıkacağı belli olmaz... Ferden ahmak olsak bile, sandık başında tecessüm eden kollektif zekámız ‘‘dahiyáne’’dir.
Demokrasilerde çareler tükenmez...
* * *
Politikaya güvenirim, TBMM'de somutlaşan kollektif zekaya güvenirim...
Ama, tek kişilerde odaklaşan siyasetten tiksinirim, ölesiye korkarım.
Tek sığınağım, tek güvencem hukuktur. Bağımsız olabildiğince bağımsız olan, çağ dışı kanunlarla eli-kolu bağlı olmayan hukuktur.
‘‘Hukuku boşver, siyaset daha önemli’’ mantığı sakattır.
‘‘Ben hukuka değil, kanunlara bakarım’’ mantığı da sakattır.
* * *
Yürütmenin başıyla devletin başı arasında ‘‘kriz’’ varmış... Ayıptır sorması, ikisini de seçilmiş temsilcilerimizden oluşan TBMM seçmedi miydi?
Peki, bu münasebetsiz dalaşma yüzünden, yürütmeci karabulutlar üstümüzde dolaşırken, yasamacı akbulut'lar ne yapıyor? Uyuyorlar mı?
Paylaş