Paylaş
Son derece cesur bir yazar, son derece etkileyici oyuncular. Maalesef önemli sıkıntıları olan ama kesinlikle önemsenmesi gereken bir çalışma.
İtalyan sanatçı Pippa Bacca beyaz bir gelinlik giydi ve Milano’dan yola çıktı. Bir sürü ülke geçti. Tel Aviv’e gidecekti. Yanına aldığı tek kıyafet yol boyunca birikecek bütün kirlerle üzerinde taşıyacağı o beyaz gelinlikti. Bu son derece manidar sanat eylemi ne yazık ki tamamlanamadı çünkü Pippa Gebze civarında tecavüze uğradı ve boğularak öldürüldü. Ali Ömür Ulusoy sıra dışı sezgileri olan, dikkate değer bir yazar. Pippa’nın hikâyesine ters taraftan bakmış ve onu öldüren kamyoncunun hayatını yazmış. Bu tabii ki kurgusal bir karakter. Oyun cezaevi günleriyle açılıyor. Yazar, bir anti-kahraman olan yolların fatihini sert ve net bir erkeklik söylemi figürü olarak tanıtıyor. Tahmin edilebileceği gibi burada asıl eleştirilen şey o söylemin hunhar ve bayağı yönüdür. Oyunun ilk perdesi gerçekçi ve grafik bir anlatıma sahip ve bu soğuk etki sayesinde maçoluğun zavallı ve sakil doğası bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Sonra işler karışıyor. İkinci perdede fantastik sınırlarda dolaşan bir karamizah görüyoruz.
Kamyoncu hapisten çıkıp işsiz ve parasız kalınca bir ilaç şirketinde kobaylık yapmaya başlar. Aldığı haplarla hormonları değişir ve erkekliğini yitirir. Oyunun sevimli sürprizlerini ifşa etmek istemiyorum. Kimliğini fallus üzerinden kurmuş bu saldırgan adamın ‘kadınlaşması’ talihin cilvesi, hatta Allah’ın sopası değilse nedir? Oyun gerçekçi anlatımdan ahir zaman masalına çok zeki manevralarla dönüyor. Ali Ömür, fallik yıkıcılığın peniste değil söylemde oluştuğunu göstermek istemiş.Yazık ki niyetle akıbet uyuşmamış. Hikâyeyi ipek bir halı gibi açmak güzel şey ama bir de toplama faslı var. İşte o pek iyi kotarılamamış. İki saati geçen oyun süresini yetenekli yazar dostumuz bence hiç ekonomik kullanmamış; yapısal önemi olmayan yerlerde çok vakit yitirirken, hikâyenin DNA’sını oluşturacak dönemeçleri dış seslerle aktarmayı tercih etmiş. İlham ve yaratıcılıkla kurduğu iklimi müphem ve etkisiz bir finalle geçiştirivermiş. Zeki Demirkubuz estetiği Otomatik Portakal’a, oradan da Woody Allen’a bağlanmış. Mayası sağlam ama kıvamsız, sallapati bir metin.
Bülent’in usta rejisi sinematografik dinamizmi de kullanıyor. İşi bilmeyen, tiyatronun cömert olanaklarını keşfetmemiş biri beceremez. Herkes çok iyi oynuyor. Çok dişli rakipleri vardı ama Ali ve Bülent, Afife adaylığını gerçekten hak etmişler. Ali iki perdede bir oyuncuya ömür boyu yetecek riskler aldı, alnının akıyla çıktı. Bülent kolaylıkla karikatür olabilecek bir tipten taş gibi bir karakter yarattı. Bunlar kolay işler değil. Belki biraz uzun ama iyi bir oyun. İçtenlikle öneriyorum.
Künye
Yazan: Ali Ömür Ulusoy Yöneten: Bülent Çolak Yardımcı Yönetmen: Volkan Keleş Dramaturg: Derya Cumbur Oyuncular: Ali Savaşçı, Bülent Çolak, Serap Matyaş, Volkan Keleş, Çiçek Acar Dış Sesler: Fırat Tanış, Ahmet Kaynak, Ömer Uğur Işık Tasarım: Mustafa Çiçek Kostüm Tasarım: Dilek Kaplan Dekor Tasarım: Ayşe Milli Dekor Uygulama: Muhammed Çon Ses-Efekt: Bülent Taban
Paylaş