FATİH Terim 2010’un startını Kocaeli’nden verdi. Hedef; Güney Afrika. Yani, Dünya Kupası finalleri...
Bu uzun yolculuk öncesi söylediklerini can kulağı ile dinledim Fatih Hoca’nın.
Avrupa’nın dört büyüğünden biri olduklarını hatırlatırken, "çocuklarım" dediği millilerin kulaklarını da okşarcasına çekti... Sakın şımarmayın!
Ve yine bu yolculukta yanında taşıyacağı futbolcu tipini de kendine özgü üslubu ile bir kez daha çizdi...
"Ayakları yere sağlam basan. Bulunduğu yerden daha iyi yerlere koşan savaşçı bir ruh istiyorum."
Açıkçası, tavrını koyduğu ve seçtiği askerlerin yüreğine yine damardan girdi.
Dün gece Şili maçını bu duygularla oynadık. Bir özel maçın ötesinde tempoyu ve kazanma hırsını hep diri tuttu milliler. Seyircinin de heyecanı eklenince işin ciddiyeti arttı.
* * *
MİLLİLERİN oyun şablonu klasik 4-4-2 idi. Ancak, her futbolcu görevi dışında bazı sorumluluklar yüklendi.
Bu da Terim’in, oyun felsefesinde çocuklarına tanıdığı özgürlüğün bir uygulamasıydı.
İyi de, bunu yeterince ve gerektiği gibi kullandılar mı... Kullanma becerisi gösterdiler mi?
Fatih Terim’in ilk yarıdaki el-kol hareketlerinden ve mimiklerinden anladım ki, hocam da oyundan pek keyif almadı. Belki, ilk 30 dakikalık bölümden sonra yakaladığımız iki net pozisyon işin rengini de skorunu da değiştirebilirdi. Yine de bir eksikliğin sancıları hep sırıttı...
Bakınca görebiliyordum. Bir lideri yoktu millilerin... Onları sahada etkili bölgelere yönlendirecek ve koşturacak bir liderin eksikliği hissediliyordu. Bir ara Selçuk İnan’ı gözlerimle kovalamaya başladım. Baktım ki, o da milli formaya kavuşmanın heyecanıyla boğuşuyor... Henüz beklenen düzeyde değil.
* * *
BİR ara düşündüm. Oynasaydı, Emre Belözoğlu ile oyunun rengi değişebilirdi. Bir Arda Turan ile hücum performansımız farklı bir etkinlik kazanabilirdi.
Herkes gibi Fatih Terim de bu maçı kazanmak istiyordu. İkinci yarıya Gökhan Ünal ve Halil Altıntop gibi iki santrforla başladı. Daha sonra Nuri Şahin ve Serdar Özkan’a forma verdi...
Ve oyunun final bölümündeki etkinliğimiz, arzulanan golü getirdi. Hemen söyleyeyim, attığımz gol, sıradan bir gol değildi.
Gökhan Gönül’ün topuk pası... Nuri Şahin’in mükemmel pası... Ve Halil Altıntop’un plasesi... Hepsi birbirinden güzeldi. Ve bu golde akıl, beceri ve ustalık sanki kol kolaydı...
Maç sonrası A Milli Takım’ı soranlara kısa bir yanıt verdim... Oyunun ilk yarısın hiç beğenmedim. İkinci yarıdaki performansı ile heyecanlandım. Ama hiç dinmeyen kazanma hırsına bayıldım!