Şampiyonlar Ligi yarı finalinde RB Leipzig’i 3-0 yenen Paris Saint-Germain’de (PSG) gözler final maçı öncesi UEFA’ya çevrildi. Sebebi ise galibiyetin ardından Neymar’ın, UEFA’nın koronavirüs protokolüne aykırı davranarak Leipzig takımından Marcel Halstenberg ile forma değiştirmesi. Brezilyalı yıldızın bu hareketi, en büyük hayali olan Şampiyonlar Ligi finalinde forma giyememesine mal olabilir. UEFA bu ayın başında yayınladığı 31 sayfalık ‘Oyuna Dönüş Protokolü’nde oyunculara şu uyarıyı yapmıştı: “Maçlardan sonra oyuncuların birbirleriyle forma değiştirmemeleri tavsiye edilir.”
ŞİMDİ GÖZLER UEFA'DA
HeR ne kadar bu kural bir tavsiye niteliği taşıyor olsa da Neymar’ın protokole uymaması sebebiyle UEFA Disiplin Yönetmeliği uyarınca ceza alabileceği belirtiliyor. Bu olay yeni protokolden önce gerçekleşseydi, Brezilyalı futbolcu Kovid-19 tedbirleri kapsamında kesin olarak 12 gün süreyle karantinaya alınacaktı. Ancak yeni protokolde UEFA bu maddeyi bir kuraldan çok tavsiye olarak yayınladığı için Neymar’ın ceza alması ihtimal dahilinde gözükmüyor. Yine de tek sorun yükümlülüklere uymayan oyuncuların UEFA Disiplin Kurulu Yönetmeliği’ne göre cezalandırılabileceği ihtimali.
NOT: UEFA Şampiyonlar Ligi 8’li finalinde şimdiye kadar hiçbir futbolcu birbiriyle forma değiştirmedi. Ve bu kuralın dışına hiç çıkmadı.
Daha önce Neymar’ın Barcelona’dan Paris Saint-Germain’e transferini ilk duyuran gazeteci Marcelo Bechler bu kez Messi ile ilgili önemli bir iddia ortaya attı. Bechler’e göre Messi; sözleşmesinin sona ereceği 2021’i beklemeden hemen takımdan ayrılmak istediğini yönetime bildirdi. Bu haber İspanya medyasında büyük etki yaratırken iddialar da peşi sıra geldi.
AS gazetesi de Messi’nin Barcelona’da kalmak için erken seçim ve yönetimin değişmesini istedi. Yönetime bu teklifini ileten Messi, teknik direktör olarak takımın başında Xavi’yi görmek istiyor. Kulübün içinden bir kaynak Messi’yi hiç bu kadar ayrılmaya niyetli görmediğini söylerken onu tutabilmenin tek yolunun gerçek bir spor projesinden geçtiğini söyledi. Bakalım Messi yıllardır her kötü sonuç sonrası ortaya atılan ‘ayrılacak’ iddialarını bu kez gerçekleştirecek mi? Yoksa yakın zamanda temellerinin atılacağı söylenen yeni Barcelona’nın başında kalıp kariyerine devam mı edecek?
BARÇA BU TAKIMI ASLA UNUTMAYACAK!
Bayern Münih, Barcelona karşısında Şampiyonlar Ligi tarihinin en inanılmaz maçlarından birini oynadı. Benzer bir performansı uzun zamandır hatırlamıyorum. Normal koşullarda ilk yarıda atılan 4 golün ardından topa basıp kontrollü bir oyun tercih edilir ama Bayern Münih asla durmadı. Ve tarihin en görkemli zaferlerinden birine imza atarak Barcelona’ya tam 8 gol attı.
YÖNETiMSEL FACiA HEZiMETi GETiRDi
Barcelona’nın Guardiola döneminden bu yana gerçek bir spor projesi yok. Kurumsal bir kriz içindeler. La Masia’dan eski gibi verim alamıyorlar. Transfer politikaları büyük bir başarısızlık içeriyor. Takım ve yönetim arasında büyük bir anlaşmazlık var. Yıllardır Lionel Messi’nin ismi ve yeteneğiyle yaşamlarını sürdürüyorlar. Buna rağmen başkan Josep Bartemou-sportif direktör Eric Abidal-Lionel Messi üçgeninde yaşanan sorunlar uzun zamandır gündemde.
Barcelona, Neymar’ın ayrılışından bu yana sadece Dembele, Griezzmann, Coutinho ve De Jong bonservislerine 500 milyon Euro harcadı. Daha da kötüsü Bayern Münih’e kiraladıkları coutinho’nun 6. golün asistini yapıp, 7 ve 8. golleri atması da Barcelona’nın son yıllardaki facia ve toksik yönetiminin mührü gibi oldu. Barcelona, 2007-08’den bu yana ilk kez sezonu kupasız bitirdi. Bu süreç ilk olarak Ronaldinho ve Deco’yu süpüren Pep Guardiola’yı getirmişti. Katalan ekibinin bu çöküş döneminden çıkabilmesi şimdi çok daha sert ve güçlü bir şeye ihtiyacı var. Gerçek olan şu ki; Roma kötüydü, Liverpool daha kötüydü ama Barcelona için bu Barcelona takımı ve Lizbon asla unutulmayacak.
Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi orta sahalarını saymaya kalksak herhalde aklımıza ilk gelen isimler Zidane, Lampard, Gerard, Xavi ve Pirlo olur. Onların futbola kattığı zeka ve estetiği hala arıyoruz. Dönemlerine göre yaptıkları işlerin ne kadar inanılmaz olduğunu da videolarını tekrar tekrar izleyerek daha iyi anlıyoruz. Futbolcuyken başarılı olup da teknik direktör olduğunda başarısızlıkla karşılaşan sayısız isim var. Ancak şimdilerde futbolun bu kadife ayaklı teknik direktörleri yeni bir devrin mimarları olma yolundalar...
ZINEDINE ZIDANE...
2014’te Marsilya’da Marcelo Bielsa’dan, bir yıl sonra da o dönem Bayern Münih’i çalıştıran Pep Guardiola’dan dersler aldı. Real Madrid B takımıyla parlak bir dönem geçirmedi ancak Benitez ve Ancelotti’nin yardımcılıklarını yaparken bambaşka bir kimliğe büründü. Sıra ona geldiğinde A takımıyla futbolculuk yıllarını anımsatırcasına rüya gibi işlere imza attı. Real Madrid tarihinde üst üste 3 Şampiyonlar Ligi, 2 UEFA Süper Kupa, 2 FIFA Kulüpler Dünya Kupası, 2 İspanya Süper Kupası kazanan ilk teknik direktör oldu. Ve şimdilerde kariyerinde eksik olan İspanya La Liga şampiyonluğu için emin adımlarla yoluna devam ediyor...
FRANK LAMPARD...
Chelsea altyapısında çalışarak lisansını aldı ve Derby’de teknik direktörlüğe başladı. Mourinho ve Ancelotti gibi insan yönetiminde başarılı teknik direktörlerle çalışmanın getirdiği özgüveni Derby’de çok iyi kullandı. Harika bir hücum takımı yaratmakla kalmadı, forma giymeyi hak eden genç oyunculara şans vermekten de asla korkmadı. Chelsea’nin transfer yasağı aldığı ve zorluklardan geçtiği bir dönemde görevi devralarak yepyeni bir takım yarattı. Genç oyuncu havuzunu Chelsea’ye doğru bir şekilde adapte eden Lampard, ilk birkaç ayda zorlansa da bildiklerinden ödün vermeyerek yarışmacı bir ekip yarattı. Ve bugün Klopp, Guardiola, Mourinho ve Ancelotti gibi en iyileri yenen bir teknik adama dönüştü.
STEVEN GERARD...
Liverpool taraftarları şampiyonluk hasretine teknik direktör olarak Gerard’ın son vereceğine inanıyordu. O da bu hayali gerçekleştirmek için futbolu bırakır bırakmaz Liverpool altyapısında hoca oldu. Bir yıl sonra ise U18 takımını çalıştırdı. Ancak kendini Liverpool’a hazır hissetmek için İskoçya’nın yolunu tuttu ve 2018’den beri Glasgow Rangers’ın başında. Her ne kadar 30 yıl sonra şampiyonluk Klopp’la birlikte gelse de onun ardından Anfield Road’da olması istenen tek kişi ondan başkası değil. Bugün Glasgow’u izlerken Klopp’un oyun anlayışını görmemizin sebeplerinden biri de Gerard’ın Liverpool için hazırlanmasından kaynaklanıyor
XAVI HERNANDEZ...
Futbola Newell’s Old Boys’ta başlamış; Sporting, Real Madrid, Paris Saint-Germain, Marsilya ve Roma formaları giydikten sonra kariyerine yine yuvasında son vermişti Arjantinli futbolcu Gabriel Heinze. Messi ve Ronaldo ile aynı takımda oynayan şanslı isimlerden biriydi. Sadece onlar mı; Ronaldinho, Roy Keane, Raul, Scholes, Casillas, Robinho, Giggs, Van Nistelrooy, Ramos, Rooney, Sneijder, Anelka, Pique, Robben, Totti gibi pek çok efsaneyle de aynı formayı paylaştı. Vicente Cantatore, Alex Ferguson, Luis Fernandez, Juande Ramos, Didier Deschamps ve Luis Enrique gibi pek çok teknik adamdan eğitim aldı.
4 DİL BİLİYOR
Rosario şehrinin futbolla nefes alan çocuğunun yeşil sahalara vedası sadece bir yıl sürdü. Ve bu kez teknik direktör olarak saha kenarındaki yerini aldı hem de futbolculuk yıllarında öğrendiği Portekizce, Fransızca, İngilizce ve İtalyanca dillerini de şapkasına katarak.
AVRUPA KULÜPLERİNİN RADARINA GİRDİ
Heinze’nin idolü ‘futboldaki babam’ dediği Marcelo Bielsa’dan başkası değil. Bielsa ile futbol üzerine çalışmalar yaparken ondan aldıklarına kendine has yorumlar kattı ve ilk deneyimini Godoy Cruz takımında yaşadı. Elbette 10 maçlık bir süreydi ve bir sezon sonra Argentinos Juniors takımıyla şaşırtıcı bir performansa imza attı. Herkes onun oynattığı futbolu konuşuyordu artık. Teknik adamlıktaki üçüncü yılında adresi bu kez Velez Sarsfield oldu. Deyim yerindeyse tribünlerdeki seyircileri bile baştan çıkaran bir futbol oynattı. Fena halde futbola takıntılı olan Heinze, gelişmiş video analizleri, sürekli izlenen diyet programları, antrenman yöntemleri ve oyuncuların güçlendirilmesi üzerine yaptığı çalışmalarla sadece Arjantin’de değil Avrupa’da da pek çok takımın dikkatini çekmeyi başardı.
SIKI BİR GUARDIOLA TAKİPÇİSİ
Heinze’nin Bielsa gibi hayranlık duyduğu bir isim de Manchester City teknik direktörü Pep Guardiola. Ancak onun bu hayranlığı teknik direktörlük yıllarına değil Real Madrid forması giydiği zamanlara dayanıyor. O dönem bir basın toplantısında Guardiola’nın kazanmasından dolayı mutluluk duyduğunu çünkü nasıl felsefeye sahip olduğunu bildiğini söyleyecek kadar objektif olan Heinze, teknik direktörlüğe başlar başlamaz onun oyun tarzıyla ilgili daha çok bilgi sahibi olmak için eski dostu Mikel Arteta ile görüşmeye başladı. Neredeyse hemen her gün Arteta ile Guardiola’nın oyun varyasyonları üzerine konuşan Heinze’nin bu alandaki diğer akıl hocaları Luis Enrique ve Cesar Luis Menotti oldu. Arjantinli teknik adam bu üç isimle telefonda sürekli fikir alışverişinde bulunarak futbolunu daha üst seviyelere çıkarmak için çalışıyor.
24 SAATİNİ FUTBOLLA GEÇİRİYOR
Yardımcı teknik direktörlere olan ilgi giderek artıyor. Sherlock Holmes için Doktor Watson ne ifade ediyorsa dünya futbolunun en iyi teknik adamları için yardımcıları da bir o kadar önem taşıyor. Ve bu gizli kahramanların hikâyeleri de fazlasıyla merak ediliyor...
1996’DA TANIŞTILAR
Bunlardan biri de Guardiola üzerinde büyük bir etkiye sahip olan, Meksika yıllarından itibaren ona hocalık yapan ve şimdilerde Arteta’dan doğan boşluğu doldurmaya hazırlanan Juanma lillo. İkilinin hikâyeleri 1 Eylül 1996’da başlıyor. lillo o dönem Oviedo’da teknik direktörlük yaparken Guardiola ise Barcelona forması giyiyordu. İki takımın oynadığı maç sonrası Guardiola, lillo ile tanışmak istediğini söyledi. lillo ise bu talebe ‘tarihin en iyi orta saha oyuncusuyla nasıl tanışmak istemem’ diyerek karşılık verdi. Ve ikilinin dostluğu o gün başladı.
MEKSiKA’YA DAVET ETTi
Guardiola futbolu bırakmaya karar verdiğinde onu Meksika’ya davet eden yine lillo’ydu. Yıllar sonra Guardiola, Barcelona serüvenine başlarken ona rehberlik etmekle kalmadı tüm süreçlerde onun antrenman programlarını hazırlamasına da yardım etti. Ve aradan geçen 15 yıl sonra Guardiola teknik direktör, lillo ise onun yardımcısı olarak bir araya gelecek. Dünya futboluna 4-2-3-1 sistemini kazandıran lillo ve eski dostu Guardiola’nın yeni futbol düzeninde nasıl bir Manchester City ortaya çıkaracaklarını oldukça merak ediyorum.
NAGELSMANN’IN ‘GiZLi’ SCOUT’U
RED Bull Leipzig’in genç ve dahi teknik direktörü Julian nagelsmann’ın futbola kattıklarını hepimiz biliyoruz. Ancak geçtiğimiz yıl yanında göreve başlayan yardımcısı Moritz Volz son derece ilginç bir karakter. Volz, Arsenal ve Fulham olmak üzere pek çok takımda forma giymesine rağmen parlak bir kariyere sahip olamadı
YETENEK AVCISI
Bu köşeden dünyaca ünlü teknik adamların yardımcılarının kimler olduğunu, kariyerlerini ve başarılarını sık sık dile getirmeye çalışıyorum. Bundesliga’nın başlamasıyla birlikte 18 takımın teknik ekibinde yer alan isimleri araştırırken iki isim dikkatimi çekti. Bunlardan ilki Borussia Dortmund’da maç analisti olarak çalışan Serdar Ayar’dı. Bir diğeri ise TRT Spor yorumcusu Serkan Akkoyun sayesinde ismini duyduğum Bayern Münih’in atletik performans analisti Soner Mansuroğlu.
SERDAR AYAR LUCIEN FAVRE'NİN SAĞ KOLU
2008 yılından bu yana Dortmund’da bulunan Serdar Ayar, U19 takımında 4 yıl video analisti olarak çalıştıktan sonra A takımda maç analisti ve scout olarak görevler yaptı. Peter Bosz ve Peter Stöger ile çalıştıktan sonra göreve gelen Lucien Favre’nin de en çok inandığı isimlerin başında Serdar Ayar geliyor. Onun takımın eksik olduğu konulardaki yorumlarına oldukça güvenen Favre takımla birlikte sık sık video analiz toplantıları düzenliyor. Ayar, sadece Dortmund’da değil Almanya’da da bu işin en iyi isimleri arasında gösteriliyor.
BAYERN'İN KİLİT İSMİ SONER MANSUROĞLU
Bayern Münih’te atletik performans analisti olarak görev yapan Soner Mansuroğlu ise Coventry Üniversitesi’nden mezun. Spor bilimleri üzerine yüksek lisans yapan Mansuroğlu, iki yıl West Bromwich Albion Kulübü’nde çalıştıktan sonra 2019 yılında yeniden yapılanmaya giden Bayern Münih’e katıldı. Antrenman verilerini yorumlayan ve raporlayan Soner Mansuroğlu, oyuncu performansını optimize ederek sakatlık riskini en aza indirmek için çalışıyor.
ZIDANE'IN KOZU 'BİLİM ADAMI'
La Liga’nın başlamasıyla birlikte 39 gün içinde 11 maç oynayacak Real Madrid’de teknik direktör Zinedine Zidane yeniden dönüşte en çok takımın fitness koçu Gregory Dupont’a güveniyor. Antrenman yöntemlerini bilimsel gerçeklere dayandıran ve futbol dünyasında ‘Bilim Adamı’ olarak tanınan Dupont, Fransa Milli Takımı’na Dünya Kupası’nı kazandıran ekibin en önemli parçalarından biriydi. Futbolculardan maksimum verim alma konusunda uzman olan Gregory Dupont’un asıl görevlerinden biri de kısa süre içinde Eden Hazard’ı eski gücüne kavuşturmak olacak.
SIMON KUPER BARCELONA'YI YAZACAK
İngiliz kulüpleri akademiden A takıma geçiş yapan oyunculara 360 derecelik bir bakış açısı sağlamak için ‘gelişim koçları’ndan yararlanmaya başladı. Liverpool’un Klopp ile başlattığı bu sürece son dönemde Southampton ve Sheffield United gibi kulüpler de dahil oldu. 18-22 yaş arası geç ergenliğin öğrenme ve gelişim için eşsiz bir zaman olduğunu, olgun bir yetişkinden daha fazla yeni bilgilere uyarlanabilir ve olumsuz duygusal ortamlara karşı daha duyarlı olduğunu savuna gelişim koçları bu noktada sinirbiliminden yararlanıyor.
İKİNCİ FIRSAT PENCERESİ
Ergenliği ‘ikinci fırsat penceresi’ olarak gören ve yaşamın ilk birkaç yılında olduğu gibi aynı derecede önemli öğrenme potansiyeli sunduğunu söyleyen Sheffield United gelişim koçu Rhys Carr görevini, “Genç oyunculara fazladan dikkat ve ayrıntı vermek” olarak nitelendiriyor. Aynı zamanda oyuncunun yeteneklerini geliştirmek için doğal içgüdülerinin ve motivasyonlarının kullanılabilir olduğunu savunan Carr, “Geç ergenlik döneminin benzersiz potansiyelinden yararlanmak için antrenörlerin bu oyuncuların risk alarak, yeteneklerini test ederek ve sınırları zorlayarak öğrendiklerine dikkat etmeleri gerekir” diyor.
SORGULAYICI VE MERAKLI
Huddersfıeld Town Teknik Direktörü Danny Cowley de oyuncuları bağımsız öğrenciler olmaya teşvik etmenin öğrenmede daha iyi olduğuna ve temel eğitimde olduğu gibi futbol eğitiminde de sorgulayıcı ve meraklı zihinlerin daha iyi geliştiğine inanıyor. Klopp da gelişim koçlarını A Takım ve akademi arasındaki adaptasyon süreçlerinde önemli bir köprü olarak görüyor. Ve bu akım Premier Lig’de yavaş yavaş tüm kulüplerin yeni iş alanlarından biri olma yönünde ilerliyor.
BUNDESLIGA İZLEMEK İÇİN 3 ÖZEL NEDEN
Sezon başından bu yana Erling Haaland’ı, Jadon Sancho’yu konuştuk durduk. Bundesliga ile birlikte futbola yeniden dönmüşken izlemeye doyamadığım birkaç süper yetenekten daha bahsetmeden olmaz.
Alphonso Davies
Jordan’lı, Scottie Pippen’lı, Dennis Rodman’lı efsane kadroyu izlemek için sabaha karşı ekran başına geçen, 90’lı yıllarda büyümüş bir kuşak için muhteşem bir nostaljiydi. Peki, o büyülü dünyanın perde arkasında neler oluyordu? Michael Jordan ve arkadaşlarının hayatlarında ne tür dramlar yaşanıyordu? İşte tüm bu soruların yanıtını yıllar sonra bu belgeselde bulurken onlar hakkında bugüne kadar aslında pek de bir şey bilmediğimizi gördük. Belgesel daha ilk günden itibaren polemikleri de beraberinde getirdi. Her bölümü ortalama 5,5 milyon kişi tarafından izlenen belgeselle birlikte kazanmak için arkadaşlarını hem fiziksel hem mental olarak zorlayan, yeri geldiğinde hakaretler edip küçük düşüren Jordan’ın bir lider mi yoksa bir zorba mı olduğu tartışmaları başladı. Belgeselin, liderlik üzerine bir başyapıt olduğunu söyleyenler de oldu, arkadaşlarını aşağılayarak zaferleri sanki tek başına kazanmış bir Jordan güzellemesinden ibaret olduğunu savunanlar da. Hatta bu muhteşem kadroyu kuran genel menajer Jerry Krause ile Jordan-Pippen ikilisi arasındaki bitmeyen gerginliğin sebeplerini de ilk kez bu belgeselle öğrendik. Horace Grant, Reggie Miller ve Toni Kukoc gibi pek çok isim de belgesel yayınlandıktan sonra Michael Jordan’a tepki gösterdi. Peki, spor dünyasının içindeki önemli isimler The Last Dance hakkında neler düşünüyor? Ben de merak ettiğim bu soruyu onlara sordum...
CEDİ OSMAN: BU FİLMDE KAZANMA HIRSINI GÖRDÜM
Her bölümünü ayrı bir heyecanla takip ettim. Üzerine çok fazla şey yazıldı, çizildi. Benim sporcu olarak orada gördüğüm şey kazanma hırsı. Bunu anlayabiliyorum. Birlikte oynadığı oyuncular için zor bir karakter Michael Jordan ama çok kilit bir cümle var belgeselde; “Kendim yapamayacağım herhangi bir şeyi takım arkadaşlarımdan istemedim” diyor. Bu çok önemli mesela. Anlatırken bile o kazanma hırsını, isteğini hissediyorsunuz. Bir de Michael Jordan sadece saha içini değil, basketbolun, hatta sporun ekonomisini de değiştirmiş, bambaşka seviyeye taşımış bir insan. O yüzden fotoğrafın bütününe bakmak lazım. Ben bu tip belgeselleri seviyorum. The Last Dance’i de çok sevdiğimi söyleyebilirim.
ARDA TURAN: TONI KUKOC'A HAKSIZLIK YAPILMIŞ
Michael Jordan’ın tarihin en iyisi olduğunu düşünen biri olarak yine aynı fikirdeyim. Babasının ölümünün ve Utah’taki pizza zehirlenmesi sonrası yaşadığı hastalığın tam yansıtılmadığını düşünüyorum. Toni Kukoc’a biraz haksızlık yapıldığı fikrindeyim. Aynı zamanda bir diğer takım arkadaşı Scottie Pippen da daha etkileyici gösterilebilirdi. Her şeye rağmen tarihin en büyük basketbolcusunun hayatı gözler önüne serilmiş. Bugüne kadar izlediğim en iyi spor belgeseliydi. Bittikten sonra baştan başlayıp hepsini yeniden izledim. En beğendiğim kısmı ise 1992 Olimpiyatları’ndaki maçın anlatıldığı bölümdü.
BİRKAN BATUK: BASKETBOLU SEVME NEDENİMİZ
Bir ikon. Kesinlikle tüm dünyanın bu oyunu sevme sebebi. Sahadaki kazanma isteğini ve rekabetçi yönünü hiçbir şeyin etkilemesine izin vermeyen, hedefine ulaşabilmek adına her türlü fedakârlığı yapmaya hazır bir sporcu. Son bölümde anlatıldığı gibi sadece o ‘an’ da kalabilen ve o anın tadını çıkaran bir sporcuydu. Hepsi bir yana kendisiyle tanışmış olmanın ne denli büyük bir olay olduğunu The Last Dance sonrası çok daha iyi anladım, ne büyük şans.
ERGİN ATAMAN: İZLEDİĞİM EN İYİ SPOR BELGESELİ