Eski günlerdeki gibi

Ev muhabbetinden sonra sokağa çıkmaya hep üşenmişizdir. Ancak memleketini özlemiş eleman Topesto için bir toparlandık ki, tarihimizde örneğine pek az rastlanır

Haberin Devamı

Fransa Açık’la (Roland Garros) bütünleştiğim, Federer’in setlerde 2-0 geriye düştükten sonra gelip Del Potro’u 3-2 yendiği maça yapıştığım sırada cep cihazı dingildemeye başladı.
Cep cihazının ekranında ‘in’ yazmasını sağlayacak olan numara Topesto’ya ait, ev telefonu. Demek dönmüş biraderimiz...
“Ne zaman döndün sen gurbetçi-san?” diye açtım.
Bir süredir uzaklarda yaşayan Topesto, aylardır ertelediği İstanbul seferine nihayet başlamış.
“Riko’da yığılalım mı?” diye sordu, “Olur” dedim.
Amacımız, uzun süredir birlikte tekrarlayamadığımız ‘geniş yayılımlı toplantı’ formatıyla hasret gidermek, eski günlerdeki gibi.
Tabii araya giren zaman, eskisi kadar sık görüşememek tuhaf bir şekilde medeniyet sıçramasına yol açmış bünyelerimizde.
Bunu ilk fark ettiğim an evden çıkmadan önce Riko cismini arayıp, “Bir şeyler lazım mı usta?” diye sorduğum an oldu.
Daha doğrusu ben fark etmedim de Riko verdiği cevapla titreyip kendime gelmemi sağladı: “Ne bir şeyi, iki şeyi? Kız istemeye mi geliyorsun, terbiyeni al yanına?”

Haberin Devamı

HER ŞEYİ ÖZLEMİŞİZ

Bu kibar cevap özetle, “Sitede bloklar arası misafirliğe giden şahıs yaklaşımına gerek yok. Bunca yıldır sorulmadı bu soru! Getireceksen zaten getirirsin, istediğimiz varsa biz arar isteriz, sen de tercihen getirmezsin. İşleyiş budur bir yerde...” demek anlamına geliyor.
“Ne getirecem len! Hazırla işte bir şeyler” diyerek durumu toplarlamaya çalıştım...
Riko’yla ikili görüşmelerimiz sürdü.
Ancak aynı evi paylaştığımız dönem bir yana, evleri üçe böldüğümüz yıllarda da sürekli vakit geçiren üçlü, Topesto’nun gurbet açılmıyla dağıldı.
Kimsenin seyretmediği filmlerin dünyasına dalıp, “Beş film üst üste, gerisi Allah kerim” demeyi özlemişiz.
Hiç konuşmadan sadece üstüne not yazdığımız kağıtlarla anlaşmayı özlemişiz.
Yan taraftaki inşaat gürültüsüne Metallica’yla karşılık vermeyi özlemişiz.
Bütün gün mantıklı bir cümle kurmadan zırvalamayı özlemişiz.
“Bu akşam, bütün pizzacılarını aradım İstanbul’un” şarkısı eşliğinde beslenmeyi, bakkaldan kasayla bira almayı özlemişiz.
Yapacaklarımızdan çok yapmayacaklarımızı sıralamak gibi geleneksel muhabbetlerimizi özlemişiz.
Çok afedersiniz, bozayı gibi sesler çıkartarak güldüğümüz, aslında 20 yıldır değişmemiş hikâyeleri özlemişiz.

Haberin Devamı

FİNALİ TUZLAMAYLA YAPTI

Topesto’nun özlediği hadiseler elbette daha fazla.
Hava karardıktan sonra, “Evde mi oruracağız bütün akşam abiler?” diye sordu.
“Dışarıda bir şey yok, hep baktık biz o işlere...” diye karşılık verdik.
“Tembellik bekler abi, bir Beyoğlu’na çıksak, bir kokoreç yesem?” dedi.
“Ağlama çıkarız, he he” dedik.
“Peyote’de var mı bir şey bu akşam?” dedi.
“Yahu enerjine kurban, bir soluklan. Rehber verelim yanına Tarihi Yarımada turu da at istersen... Ürkütme insanı program sıralamaları yapıp...”
Nihayetinde memleketini özlemiş eleman, uzatmadık toparlandık ki; tarihimizde örneğine pek az rastlanır.
Ev muhabbetinden sonra sokağa çıkmaya hep üşenmişizdir.
Topesto’nun turistik şuur kaymasının etkilerini Beyoğlu turu sırasında epeyce yaşadık.
Bütün pasajlara girdi, fotoğraf çekti, “Beyoğlu ne kadar hayat do...” derken böğründen dürtüp kendine getirdik.
Hem döner, hem kokoreç, hem waffle yiyerek (finali tuzlamayla yaptı) öğrencilik yıllarımıza selam çaktı.
Masaların kaldırılmış olmasına çok bozulsa da, ‘tanıdık bar esnafına taziye ziyaretleri’ni aksatmadı.
Finali Hayal’de yaptık eski günlerdeki gibi.
Pasaj tarafında Topesto’nun bar turundan enkaz olarak çıkmış vaziyette dikilirken Riko sordu, “Eee delikanlı, en çok neyi özlemişsin?”
Topesto, “Tramvayları, Pera nostaljisini muhaha!” diye başlayınca...
Haliyle giriştik, eski günlerdeki gibi.

Yazarın Tüm Yazıları