Paylaş
Çok duyarsız hale geldik. Toplumun sinir uçları köreldi. Uçurumun eşiğine sürükleniyoruz. Kimseden çıt çıkmıyor. Demokratik sivil toplum örgütleri sağır ve dilsiz hale gelmiş, susuyor!
Cumhurbaşkanı seçimi bahane edilerek, çok çirkin pazarlıklar yürütülüyor. Parti kapatma zorlaştırılmak istenirken, kapatılması imkánsız hale geliyor.
Bu tehlikeyi kimse görmüyor mu? Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, tek başına uğraşıp didiniyor. Ulaşabildiği yerleri uyarıyor:
- Yapmayın, etmeyin... Bu değişiklik olursa, yarın amacı malum bir genel başkan, 'Şeriat zamanı geldi. Oyla yapılamayacağı da görüldü. Silahlarınızı kapın ve düşün peşime... Karşı koyanın katli vaciptir' dese bile, başsavcı kapatma davası açamayacaktır. Açmak için mahkûmiyetini bekleyecektir...
İnanılır gibi değil, ama gidişat böyle! Felaket geliyor:
- Bir partinin lideri, şeriat için silahlı ayaklanma istese bile kapatma davası açamayacağız... Şeriat isteyen liderin mahkûm olmasını bekleyeceğiz. Mahkûm olmadan, kapatma davası açılamayacak. Yani en az iki yıl geçer!
Savaş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin de parti kapatmalarını kabul ettiğini hatırlatıyor. Ama bizdeki 'malum koro' yine yaygaraya hazır:
‘‘Demokrasi, insan hakları, Kopenhag kriterleri...’’
Malum koronun dediği dedik, çaldığı aynı düdük! Ne de olsa dış destekli.
DTP Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Hastürk, geçen hafta gelen üç yabancı bakanın tutum ve davranışlarını eleştiriyordu:
- Karnımız tok bu oyunlara. Bu güzel ülkeye karşı oynanan adi numaraları görüyoruz. Hiçbiri samimi ve dost değil! Avuç içi kadar ülkenin dış bakanı, Anıtkabir'i ziyaret etmiyor, ama belli odaklarla görüşüyor! Diğeri de, ‘Kürt partisi kurulsun’ diye talimat vermeye yelteniyor. Şehit ailelerini ziyaret için zamanı(!) yokmuş. İşte bu, suç ortaklığıdır. Ondan önceki bayan bakan ise daha da pervasız. Kendilerini düyunu umumiye müfettişi sanıyorlar!
Hastürk haksız mı? İsveçli bakan, Leyla Zana'ya özgürlük istemedi mi? Bu davranışların kökünde Sevr dayatmacılığı yok mu? Peki, Savaş ne diyor?
- Bir bölücü partinin genel başkanı çıksa ve 'Diyarbakır'ı başkent ilan ettik. Buna karşı çıkana yaylım ateş açın' dese, yine dava açamayacağız. Bu genel başkanın da mahkûm olmasını bekleyeceğiz. Ve önce, bu şahsın partiden çıkarılmasını isteyeceğiz. Eğer çıkarmazlarsa dava açacağız.
Akrep gibi, kendi kendini sokarak zehirleyen bir ülke mi olacağız. Olur mu bu? Olur, olur. Burası Türkiye.
Liderler oturacak, ferman edecek. Biri gece karanlığında tura çıkacak ve sırdaş numarasıyla tehlikeli pazarlıklar yapacak. Sonra da, 'İstikrar için yaptım' diyecek. Geçiniz efendi, geçiniz. Vural Savaş hatırlattı:
- 163. madde de böyle kaldırılmıştı.
Sovyetler Birliği dağıldığı sırada, fırsat fırsattır diyerek, ünlü 141 ve 142. maddeler paravan yapılmıştı ve 163 kaldırılmıştı.
İşte Türkiye'nin getirildiği yer; üst üste gömülen cesetlerin çıkarıldığı mezar evler, vahşete bulaşmış gençler, korkunç cinayetler...
- Eskiden Siyasi Partiler Yasası'nın 101. maddesi vardı. Genel başkan, genel başkan yardımcıları ve genel sekreterin konuşmaları partiyi bağlardı. Seçimlerde, radyo ve TV'den yapılan konuşmalar da parti görüşü sayılırdı.
Başsavcı Vural Savaş, 1999 yılında yapılan değişiklikle bunun kalktığını hatırlattı ve ısrarla bir noktayı vurguladı:
- Bir genel başkan 146'dan mahkûm olsa bile, önce bir ay içinde partiden çıkarılmasını isteyeceğiz. Çıkarılmazsa dava açabileceğiz. Davayı açtıktan bir ay içinde çıkarılırsa, yine dava düşecek.
Getirilen bela, işte bu! Size dokunmayan yılan misali...
Paylaş