Paylaş
Yılın, yeni yüzyılın, yeni binyılın ilk günü... 1 Ocak 2000, Cumartesi! Çankaya Köşkü'ndeyim. Böyle önemli bir günde, Isparta'nın İslamköy'ünden çıkan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Kırklareli'nin Kızılcıkdere Köyü'nden çıkan gazeteci İsmet Solak ile Milenyum'u konuşuyor... Cumhuriyetimizin şu eşitlikçi gerçeği bile insana heyecan veriyor.
Bir saat önce gidiyorum. Cumhurbaşkanlığı Basın Müşaviri ve yakın dostum Metin Yalman görünüyor:
‘‘Ne haber tertip? Yeni binyılın kutlu olsun!’’
Şakalaşıyoruz... Biraz sonra, NTV Ankara Temsilcisi Murat Yetkin geliyor.
Makyaj biterken, Başyaver, Cumhurbaşkanı Demirel'in erken indiğini haber veriyor. Ön bölümdeki çalışma odasına geçiyoruz. Gayet dinç ve neşeli:
‘‘Gelin bakalım, gelin. Vakit var, biraz oturalım.’’
Bunun öncesi de var. 17 Ağustos depreminden bir gün önce, Nevşehir'den İstanbul'a dönerken böyle bir programı düşündüğümü söylemiştim:
‘‘Bunu, yılın sonuna doğru yapalım. Kasım sonu veya aralık başında bana hatırlat, tarihi belirleyelim.’’
Son Bosna-Hersek gezisinden dönerken, uçağın ön bölümüne çağırmıştı:
‘‘Aç bakalım takvimi, senin hangi günlerin boş...’’
18 ve 25 Aralık Cumartesi günleri boştu... Kendi programına baktı:
‘‘18 Aralık'ta doluyum. 25'inde basın toplantısı yapacağım. Başka!’’
Geriye, 1 Ocak 2000 kalıyordu:
‘‘Tamam... Yılın ilk günü yapalım. Tam bir milenyum programı olur! Sen Nuri'ye (Çolakoğlu) de söyle, iki saat zaman ayırsın. Ben tarihi persfektif çizeyim; oradan günümüze gelir, geleceğe bakarız.’’
Tarih kesinleşmişti.. Uçakta, yerime dönerken, gazeteci arkadaşlar özel demeç falan aldığımı sanmışlardı. Oysa konu, milenyum randevusuydu!
Program öncesi sohbetler iyi olur... Yeni yıla nasıl girdiğini sordum:
‘‘Bizde oruç var... Birkaç lokma oruç açtık, 19.30'da da yemek yendi.’’
Yeni yıla girerken dünyayı da izlediği anlaşılıyor:
‘‘Ben fazla televizyonlara bakmam, dün gece izledim. Gazetelerin ilk kalıpları geliyor, onları okudum... 01.30'da da yattım.’’
Ben daha erken davranmışım. Yıllardır yeni yıla evde giren biri olduğum için, bu programı da düşünerek, erken yatmıştım. Murat sordu:
‘‘1999 kötü bir yıldı, ama 2000 de zor bir yıl olur değil mi efendim?’’
Kadim dostu İsmet Sezgin'in dediği gibi, ‘‘O artık bir filozof’’ idi:
‘‘Masal toplumu olup olmamaya bağlı. Zaruret içindeki toplumlar masal toplumlarıdır. Türk toplumu, mucizeleri çok sever. Ama hayat akıp gidiyor. Bazen şans güler, bazen terslikler olur.’’
Durdu... Bir bana baktı, bir Metin'e... Murat'a dönerek devam etti:
‘‘Biraz dünyaya bakalım... Bu yüzyıl, yani 20. asır çok enteresandı. Tüm yüzyıllar kadar gelişmeler oldu bu yüzyılda. 21. asır ise çok iddialı.’’
Zaman yaklaşıyor... Sanki geçmişle gelecek arasındaki köprüye geliyor:
‘‘Biraz hayal edelim... Asrın başında, 1900'lere gelirken, bugünkü durum hayal bile edilemezdi. Ben, her sabah, 07.30 haberlerini radyodan dinlerim. Dün tıraş olurken, Peru'da, Ant Dağları'nda devrilen kamyon haberini verdi. İki kişi ölmüş, ben burada onu biliyorum. Bu iletişim devrimidir.’’
Kalkarken gülerek, ‘‘İletişim devrimi 20. yüzyılı silkelemiştir’’ diyor.
Ve canlı yayınımız başlıyor. Tarihi gelişimi, dünyada ve bizdeki önemli kilometre taşlarını anlatıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Öcalan'ın idamı ile ilgili sorularımı yanıtlıyor. Ve çarpıcı bir noktaya değiniyor:
‘‘Yeni yüzyılda nüfus artışı çok önemli. Çevre önemli... Dünya ölüyor.’’
Yeni binyıla girerken karşımızdaki asıl gerçek bu: Dünya ölüyor!
Paylaş