MANİSA Alaşehir, aslında çok eski bir yerleşim ve uygarlık merkezi. Halen 105 bin kişilik nüfusu ve 977 KM’lik yüzölçümüyle fazlasıyla önemli bir tarım ve tarımsal sanayi bölgesi olan Alaşehir’in kamuoyunda pek bilinmeyen bir özelliği de yalnızca Türkiye’nin değil, aynı zamanda dünyanın en önde gelen çekirdeksiz kuru üzüm merkezlerinden biri olması... Dahası var, Alaşehir’de toprağın üstü üzüm, altı termal. 287 derece kuyu ağzı sıcaklığı ile en sıcak kaynaklardan biri de bu bölgede. Dünyanın 4’üncü en sıcak suyu olarak ifade ediliyor. Söz konusu kaynak bölgeye birçok JES (jeotermal enerji santrali) yatırımını çekmiş. Ancak, bölgede söz konusu yatırımların tarımsal üretime etkisi konusunda kaygılar da yok değil...
ADININ KAYNAĞI
İlk çağlardan beri bir yerleşim merkezi olarak görülen ilçeye kuruluşundan bugüne kadar; Philedelphia, Neocaesarin, Alaşehir adları verilmiş. Philedalphia adı, şehrin kurucusu olan Bergama Kralı I. Attalos Philedelphos’un “kardeş severlik” olarak tanımlanan Philedelphos adından geliyor. Şehir uzun süre bu adı taşımış, MS 17 yılında meydana gelen depremlerde tahrip olunca, Roma İmparatoru Tiberius, Philedelphia ya yardımlarını esirgememiş. Philedelphia halkı da şükran borcu olarak imparator adına tapınak inşa ettirmiş, bununla da kalmayarak şehri “Sezar’ın yeni kasabası” anlamına gelen Neocaesaria adını vermişler. Bu ad, şehrin ilk adı ile birlikte, şehir Türklerin eline geçinceye kadar kullanılmış.
KÖKLÜ BİR GEÇMİŞ
ÖDEMİŞ VE NOHUT MAYALI EKMEK
Geçtiğimiz günlerde Ödemiş Ticaret Odası’nın (ÖTO) düzenlediği başarılı bir toplantıyla, Ödemiş nohut mayalı ekmeğinin coğrafi işaret ile tescillenmesinin kamuoyuna duyurusu yapıldı. Toplantıda, Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı Başkanı Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu’ndan sonra Tarım Gazetecileri ve Yazarları Derneği Başkanı ve Hürriyet Ege yazarı olarak ben de coğrafi işaretler hakkında bilgilendirme konuşması yaptım. ÖTO’nun genç ve girişimci Genel Sekreteri Adnan Bengi’nin açış konuşmasının ardından söz alan ÖTO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Sürav, “Ödemiş nohut maya ekmeğinin ayırt edici özellikleri ile coğrafi işaretini aldık. Çavuşdağı kuru fasulyesi, Çekişte zeytinyağı, Ödemiş köftesi, Ödemiş ipeği, Bozdağ kestane şekeri ürünlerinden sonra odamız girişimleriyle ‘Ödemiş nohut maya ekmeği’ coğrafi işaret belgesiyle altıncı ürünümüzün de desteğini almış olduk” diyor.
GIDA İHRACATI VE COĞRAFİ İŞARET
İlçe Kaymakamı Fatih Aksoy ise Ödemiş’in gerçekten çok yüksek tarım ve gıda potansiyelinin tanıtımı hususunda çok kararlı gözüküyor. Şahsen buna sevindim. Türkiye’nin en fazla süt ve peynir üretiminin yapıldığı bölge olarak Ödemiş’in, tanıtım ve kendini anlatmaya çok ihtiyacı var. Aksoy, coğrafi işaret tescillerinin öneminin yanı sıra markalaşmaya da özellikle dikkat çekiyor. Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu da coğrafi işaretin bir ülkenin kalkınmasının da işareti olduğunu belirtirken, “Gıda ihracatının artırılması için coğrafi işareti ciddiye almamız, yönetişim ve denetim unsurlarını çözmemiz şart” diye konuşuyor. Prof. Dr. Tekelioğlu, ilgi ile dinlenen konuşmasını bitirirken, şu uyarıyı da yapıyor: “Ödemiş nohut mayalı ekmeği, yöresel lezzet ve damak tadı olarak bu bölgenin önemli bir kültürel mirası. Almış olduğumuz coğrafi işaretle bu kültürel miras korunacak, gelecek nesillere aktarılacak ve ilçenin de sosyo-ekonomik gelişimine katkı sağlayacak. Ancak bu süreç burada kesilmemeli. Çünkü mademki çok değerli bir üründen söz ediyoruz, o takdirde söz konusu katma değerin sürdürülebilirliği ve izlenmesi de ayrıca önem taşıyor.”
***
BEYDAĞ SİMİT DÜRÜMÜNE DE TESCİL
Konu başlığı elbette her yıl 1 Haziran tarihinde kutlanan Dünya Süt Günü oldu, ancak bu defa farklı bir şey yapmayı düşündük. Türkiye’nin süt hayvancılığı merkezi İzmir’den tüm ülkeye ses getirecek bir mesaj verelim ve bir çağrıda bulunalım istedik. Evet, süt sektöründe sorunlar dağ gibi ama çözüm arayışları da çok somut olmalı, öyle değil mi? Yoksa hep bilinen ve konuşula gelen hususları tekrar etmenin pek bir anlamı yok. Bu çerçevede, İzmir İl Tarım ve Orman Müdür Yardımcısı Oktay Darcan, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Cem Karagözlü, Pınar Süt Kurumsal İletişim Müdürü Mehmet Aykırı, Titar Hayvancılık İşletmesi Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Doğan, Bayındır Ziraat Odası Başkanı Mehmet Gelir, Ödemiş Süt Üreticileri Birliği Müdürü Erkan Kesikbaş, Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkanı Bedri Girit ve Tire Süt Kooperatifi Başkanı Veteriner Hekim Osman Öztürk ile birlikte bir toplantı yaparak, süt ve süt ürünleri sektörünü masaya yatırdık.
İZMİR MERKEZ KONUMDA
Prof. Dr. Cem Karagözlü, önce genel bilgileri paylaşıyor: “Dünyada yıllık yaklaşık 1 milyar ton süt üretilmekte ve 24 milyon ton ile ülkemiz bunun yüzde 2,4’ünü üreterek ilk 10 ülke arasında yer alıyor. İzmir ise sanayie en fazla süt veren il olarak ülke üretiminin yüzde 10’unu karşılıyor. İzmir ili ülkede üretim ve işlemede birinci konumda. Yine İzmir, 800 bin civarında büyükbaş hayvan varlığıyla ülkenin 23’üncü büyük yüz ölçümüne rağmen bu bölgedeki verimli topraklardan ve su kaynağından yararlanarak ülkenin süt üretiminde lokomotif bir il oldu. 60 adet hastalıktan ari işletmede 35 binin üzerinde hastalıktan ari damızlık büyükbaş hayvanıyla ülkemizin önemli bir damızlık merkezi haline geldi. Tabii bunun yanında sanayii de gelişmiş ve ülkedeki irili ufaklı 2 bin 500 süt işleme tesisinin büyük kapasiteli işletmelerinin kümelendiği toplam 150 sanayi tesisiyle bölge sütlerini de işleyen ve pazarlayan bir merkez oldu.”
ÜRETİMDE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
“Bu noktada süt üretiminde sürdürülebilirlik konusu da çok önemli. Sürdürülebilirlik, mevcut nesillerin gereksinimlerini karşılarken, gelecek nesillerin de ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmayı gerektiriyor. Süt üreticileri, sürdürülebilir süt üretimi için aşağıdaki yolları takip etmeyi de ihmal etmemeli” diyen, Dr. Karagözlü, şu önerilerde bulunuyor:
“1. Hayvan refahı. Süt üreticileri, hayvanlarının sağlığı ve mutluluğu için uygun bir barınak, yeterli veteriner hekim bakımı, uygun beslenme ve su sağlamalı. 2. Doğal kaynakları koruma. Süt üretiminde çiftlik hayatının çevresel ayak izi büyük olabilir. Süt üreticileri, çiftliğin doğal kaynaklarını koruyarak çevresel etkileri en aza indirmeli. 3. Enerji tasarrufu... Büyük çiftlikler, işletmelerinde kullanılan enerjinin kaynaklarını yöneterek enerji tasarrufu sağlayabilir. 4. Atıkların yönetimi. Süt üreticileri, çiftliklerinde oluşan atıkları yöneterek geri dönüşümü ve yeniden kullanımı mümkün olan atıkları ayrıştırabilirler. Bunu yaparken nitrat kirliliği gibi bazı öne çıkan doğal kaynakların korunmasına yönelik tedbirler giderek önem kazanıyor. 5. Su tasarrufu. Süt üreticilerinin, sudan tasarruf sağlamak için kaynakların daha verimli kullanılmasını sağlayacak uygulamaları benimsemeleri gerekiyor. Tarım ve Orman Bakanlığı her yıl modern sulama sistemlerinin toplam maliyetinin yarısına hibe veriyor. Özellikle İzmir’de müracaat edip de sulama yatırımı için hibe alamayan üretici bulunmuyor. Tüm bu faktörler, süt üretiminde sürdürülebilirliği artıracak ve gelecek nesiller için daha sağlıklı bir dünya yaratmaya yardımcı olacak.”
İNEKLER KESİLMESİN
Süt hayvancılığında yaşanan büyük gelişme, kaba yem bitkileri üretiminde de ciddi artışları beraberinde getirmiş durumda. Ülke genelinde silajlık mısır üretiminde İzmir ilk sırada yer alırken, Ödemiş toplam üretimin yaklaşık yüzde 5’ini tek başına sağlıyor. Patates üretiminde ise yine ülke genel üretiminin yüzde 7’si Ödemiş’te gerçekleşiyor. Yem şalgamı, kestane, yağlık zeytin, kiraz, incir, sofralık domates, turşuluk hıyar ve taze fasulye üretiminde ilçenin çok önemli bir performans gösterdiğini biliyoruz.
Süt hayvancılığında olduğu gibi son yıllarda büyük gelişme gösterdiği bir diğer tarımsal faaliyet ise süs bitkileri... Bu alanda yaşanan somut gelişmeler sonucunda Ödemiş, Türkiye’nin süs bitkileri sektöründe adeta bir yıldızı haline geldi. Yaklaşık 60 milyon adet üretim ve bu rakamın 4’te 1’i ihracat ediliyor. Küçük Menderes Havzası’nda Bayındır’la birlikte süs bitkileri üretim ve ihracatı, büyük bir gelecek vadediyor. Bu alanda hazırlanacak entegre bir yol haritasıyla bölge, dünya çapında bir merkeze dönüşebilir. Ödemiş, aynı zamana çok ciddi bir süt ve süt ürünleri üreticisi. Ancak bu alanda gelecek nasıl planlanabilir? Sektör ne kadar sürdürülebilir bir gelecek vadediyor? Üretim planlamasını kimler ve nasıl yapacak? Hızla artan üretimin beraberinde getirdiği ürün deseni değişikliğiyle yem bitkileri üretimindeki artışın yanı sıra aşırı su tüketiminin ortaya çıkardığı sulama sorunu karşısında ne yapmalıyız? Süt ürünlerinin markalaşması ve özellikle ihracata yönelebilmesi açısından neler yapılmalı? Bunları konuşup tartışmalıyız.
İNOVATİF ÜRÜNLER
“K.F.C. Gıda küresel ölçekte, sürdürülebilir büyüme odaklı iş süreçlerini geliştirmeye devam ediyor. Bu amaçla 2012’de temellerini attığımız AR-GE ve inovasyon çalışmalarının gücünü arkamıza alarak hem çevreyi daha etkin koruma ve ekonomik kazanım sağlama hem de en pahalı varlık olan zamana karşı avantaj yaratma mecburiyetindeyiz. Bu çerçevede, 2019’da kurduğumuz AR-GE Merkezi ve Inosuit Programı kapsamında oluşturduğumuz Kurumsal İnovasyon Sistemimiz ile sektörel trendlere paralellik gösteren inovatif ürün çalışmalarına ağırlık verdik. Önümüzdeki yıllar içinde yine farklı ve sağlıklı atıştırmalıklar, yenilikçi meyve karışımları, farklı tatlara hitap eden ve pazar ihtiyaçlarını karşılayan yeni ürün projelerini sürdürmeyi planlıyoruz.”
TOPLUMSAL DAYANIŞMA
Birol Celep, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tabii ki bu planları gerçekleştirirken içinde yaşadığımız coğrafyanın zorlayıcı etkilerini ve risklerini de görmezden gelemeyiz. 2023 tüm ülkemiz için acıyla dolu bir sürece tanıklık ederek başladı. Yaşanan deprem felaketinin yaralarını sarmak zaman alacak. Böylesine zorlu dönemlerde ekonomik, sosyal ve iş yaşamı yönünden insani boyutta çok hassas davranmak gerektiğini düşünüyoruz. Birlik ve beraberliğin bizleri daha da kenetleyeceğine ve toplumu bu dayanışmanın gücü ile ayağa kalkabileceğine yürekten inanıyoruz. K.F.C. Gıda olarak önümüzdeki dönemde ülkemize karşı olan sorumluluğumuzun bilincinde olarak, katma değerli çalışmalarla coğrafyamızı uluslararası platformda en iyi şekilde temsil etmeye devam edeceğiz.”
***
BU çerçevede Borsa Başkanı Hurşit Öztürk’le yine uzun bir görüşme yaptım. Öztürk önce tarihçeden başlıyor: “Bundan 20 yıl önce, Muğla’mızda borsa kurulmasının bir ihtiyaç olduğunu gören ve en önemlisi, ‘Makam için değil, hizmet için varız’ diyen ilimiz tüccarlarından Hayati Nizamoğlu, Hasan Gökmen, Sezayi İzmir, Erkan İlhan, Yusuf Alper’le birlikte o dönem Ticaret ve Sanayi İl Müdürlüğü’nde ‘borsa komiseri’ olarak çalışan, daha sonra da ‘genel sekreter’ olarak görev yapan Hüseyin Akar, Borsa’nın kuruluş çalışmalarına başlıyorlar. 29 Mayıs 2003’te ise 205 tüccarın ortak imzasıyla ‘Ticaret Borsası’nın kurulması için ilk temel atılıyor. Arkasından il genelinde başta buğday, arpa, çavdar, yulaf, mısır, bakliyat, küçükbaş ve büyükbaş canlı hayvan ve mamulleri ve kuru meyve ticaretiyle iştigal edenler arasından kesinleşen üye listeleriyle organ seçimleri yapılarak ilk yönetim oluşturuluyor.
KURULUŞ ÇALIŞMALARI
1 Ekim 2003’te kiraladığı bir apartman dairesinde faaliyete başlayan Borsamız, 2005’te aynı apartmanda bir daire satın alarak bir süre burada hizmet veriyor. Daha sonra Hayati Nizamoğlu’nun yönetim kurulu başkanlığı döneminde hizmet binası yapmak üzere Menteşe’te bir arsa satın alınıyor. Arsaya 2015-2017 arasında Hasan Gökmen’in yönetim kurulu başkanlığı döneminde 2 bin 500 metrekare kapalı alanı olan hizmet binası inşa ediliyor. 2018–2022 arasında bizlerin yani Hurşit Öztürk’ün yönetim kurulu başkanlığı döneminde ise hizmet binasının daha etkin hale getirilmesi ve hizmet kalitemizin yükseltilmesi için, Büyükşehir Belediyesi ile ortak olarak ‘Zeytinyağı Duyusal Analiz Laboratuvarı’ kuruluyor. Bunun yanında ayrıca 2023’te ‘Gıda Analiz Laboratuvarı’ kurulması ve faaliyete geçirilmesi için çalışmalar başlatılmış durumda. 2022 sonu itibariyle 8 çalışanımız bulunmakta olup, yeni hizmet binamızda faaliyetlerimiz tüm hızıyla devam ediyor. Yanı sıra Borsamızın çalışma alanı Muğla merkez ve tüm ilçelerini kapsamaktadır. Borsamız gelirinin büyük kısmını tescil gelirleri oluştururken, faal üye sayımız 126’ya ulaşmıştır ve bu sayı her yıl güncellenmektedir.”
DUYUSAL ANALİZ LABORATUVARI
Gerek bitkisel gerekse su ürünleri ile birlikte hayvansal üretim değerleri bu somut gerçeği ortaya koyuyor. Dahası var. Özellikle ihracata yönelik gıda sektörü de göz önüne alınırsa, İzmir ili tarım ve gıdada açık ara Türkiye birincisi. Bu gerçekten büyük bir performans. Ancak şimdi sorulması gereken soru şu: Bu gerçekliğin siyaseten karşılığı var mı? Başka ifadeyle, İzmir ekonomisine damgasını vuran tarım ve gıda sektörü ne ölçüde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil ediliyor? Halen İzmir’de iki seçim çevresi mevcut. Her iki çevreden 14’er milletvekili seçiliyor. Yani İzmir’in 28 milletvekili bulunuyor ve ilginçtir artık herkes tarım ve gıdayı konuşuyor ama kimse de merak etmiyor: Neden 28 milletvekili içinde yalnızca bir kişi, evet bir kişi (Prof. Dr. Kamil Sındır) tarım sektörünü temsil ediyor? İzmir’in söz konusu büyük performansı karşılığında her iki seçim çevresinden en az ikişer sektör temsilcisi olması gerekmez mi? Fazlasıyla gerekir değil mi? Ama yok. İşte tam da bugünlerde, seçim sath-ı mailine girdiğimiz bu dönemde harekete geçen İzmir Tarım Grubu (İTG), ‘Tarım temsilcileri meclise’ kampanyasını başlattı. Çok yerinde ve çok isabetli bir girişim. Ben de zaman geçirmeden, İzmir Tarım Grubu’nu Hürriyet Ege’de toplanmaya davet ettim.
SİYASİ PARTİLER UZMANLARI DİNLEMELİ
İzmir ve çevresinde 42 üyesi bulunan İTG, 15 temsilcisiyle toplantıya katıldı ve bütün kamuoyuna önemli mesajlar verdi. Hepsini çok yakından tanıdığım İTG üyeleri hayli donanımlı ve sektörel bilgi sahibi kişiler. Keşke kamuoyu ve siyasi partiler bu uzmanlara kulak verseler ve onları samimiyetle dinleseler, kendileri kazanır, Türkiye kazanır. Hem sohbet hem de fikir alışverişi şeklinde geçen toplantımızda, Tire bölgesinin önder çiftçisi Mehmet Doğan şu soruyu soruyor: “İTG olarak bu stratejik dönemde hangi yöntemle ve ne yapalım? Yöntemi doğru seçersek, yol haritasını da ona göre somutlaştırabilir ve parti politikalarını etkileyebiliriz.” “Öncelikle siyasi partileri tarım politikalarını açıklamaya çağıralım” diyen yüksek ziraat mühendisi ve su politikaları uzmanı Ahmet Tomar’a göre, İTG bu hususta ses getirecek bir kampanyaya imza atabilir.
TARIM İZMİR’İN GERÇEĞİ
Yüksek ziraat mühendisi ve kırsal kalkınma politikaları uzmanı İsmail Emetli, “İzmir’in büyük tarımsal potansiyelini kamuoyu bilmiyor. Milletvekili adayları ile bilgi alışverişi yapalım, onlara İzmir’in bu gerçeğini anlatalım” diyor. Ziraat mühendisi ve Aydın bölgesinin önder çiftçisi Arif Gürdal, Ege ekonomisinin geleceğinin tarım ve turizmde olduğunu söylüyor. Gürdal ekliyor: “Zaten tüm bölgesel çalıştay ve arama konferanslarında bu gerçekliğin öne çıktığını görüyoruz. Öyleyse biz de siyasi partilerin bu gerçekliğin farkına varmalarını ve tarım politikalarını bu yönde hazırlamalarını sağlayabiliriz.” Eski Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Ferdan Çiftçi, önemli bir noktaya dikkat çekiyor: “Herkes tarımı konuşuyor, tarım dışı sektörler de tarımı konuşur hale geldi. Ne var ki tarımsal planlama gerçeği gözardı edilmekte. İnciraltı sorunu bu hususta önemli bir örnek oluşturuyor. Tarımda doğru politikaların takipçisi olmalıyız.”
İLÇE ekonomisinin bel kemiğini tarım, tarıma dayalı sanayi ve gıda sektörü oluşturuyor. Akhisar, 175 bine ulaşan nüfusunun yanı sıra bin 645 kilometrekare ile Manisa genelinde en fazla yüzölçümüne sahip ilçe konumunda. Topraklarının yüzde 47’si tarım arazisi olarak kullanılıyor. Başka bir ifadeyle Akhisar 827 bin 435 dekarlık elverişli ve bereketli toprakları sayesinde Manisa’nın en büyük tarım arazisine sahip ilçesi. Ancak son yıllarda en kayda değer özelliği tam anlamıyla bir zeytin ve zeytinyağı bölgesine dönüşmüş olması.
İHRACATA DAYALI KATMA DEĞERLİ BÜYÜME