İZMİR İli Damızlık Sığır yetiştiricileri Birliği (İDSYB), Ödemiş Üretim Tesisleri’nde bulunan 400 gebe düveyi Şanlıurfa’ya gönderdi. Üreticilerin ve sektör temsilcilerinin büyük ilgi gösterdiği özel tasarımlı TIR’larla yapılan sevkiyat töreni doğrusu görülmeye değerdi. İzmir İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Güldal, İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü İbrahim Altıntaş ve İDSYB Başkanı Mehmet Çelikkaleli ile Bozova Gökören Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’ne yapılan organize satışı görüştük.
İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Güldal, “İlimizin iki önemli özelliği olan hayvan varlığı ve süt üretiminden sonra Birliğimizin düve üretimiyle de İzmir olarak farklılığımızı ilan ediyoruz. Bakanlığımız ve İl Müdürlüğü olarak bu başarılı çalışmayı kutluyorum. Önceden başka illere bir seferde 400 tane damızlık hayvan satışının yapılacağını söyleseler bu mümkün olmazdı derdik, ama bu oldu. İDSYB bu örnek çalışmayı yaptı. Kendilerini kutluyorum. Bakanlığımızca büyükbaş ve küçükbaş hayvancılığa verilen düşük faizli kredilerle yem bitkisi, besi, süt, buzağı gibi desteklemeler hayvancılık sektörüne büyük bir ivme kazandırıyor. Bildiğiniz gibi ülkemizden AB’ye ilk defa süt ürünleri ihracı için izin çıktı. Bundan 5 firma yararlanıyor. AB’ye süt ürünleri satılması demek, sütün merkezi konumundaki AB ülkelerine kaliteli süt ürünlerinin satılabilmesinde gerek üreticimiz gerekse sanayicimizin başarısının kabul gördüğü anlamına geliyor. Söz konusu 5 firmadan 2 tanesinin de İzmir ilinden olması bizler için ayrı gurur kaynağı. Bundan sonra kaliteli ve sağlıklı süt üreten ari işletme ve onaylı işletme sayısını artırmak, İzmir’e olan ilgiyi daha da artıracak” diyor.
Ödemiş merkez olduİlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü İbrahim Altıntaş ise, “Ödemiş ilçemizde 120 bin büyük baş hayvan bulunuyor ve günlük 700 ton süt üretiliyor. İlçemizden yılda 45 bin büyükbaş hayvan sevk ediliyor. Artık bu konuda da Ödemiş önemli bir merkez haline geldi. Ülkemizde süt hayvancılığının gelişimi kaliteli gebe düve temini ile mümkün. Bugün Şanlıurfa ilimize gönderilen düveler 500 kilonun üstünde, damızlık vasfını haiz ve soy kütüğüne kayıtlı düvelerdir. İthal edilenlerden daha kaliteli olduğunu söyleyebilirim. İşte İDSYB’nin organizasyonu ile ülkemiz süt hayvancılığına önemli bir katkı yapılmış oldu” diye konuşuyor.
Katkıya hazırızİDSYB Başkanı ve Veteriner Hekim Mehmet Çelikkaleli de, “Amacımız sütün başkenti olan İzmir’in, damızlık sığır yetiştiriciliğinde de ‘başkent’ olduğunu tüm Türkiye’ye göstermek. Bu başarıyı sağlayan üreticilerimizin bu sektörden para kazanmasını istiyoruz. Hükümetimizin uyguladığı doğru destekleme projeleri ile birlikte Birliğimizin gücünü de kullanarak süt hayvancılığının İzmir’de daha da güçlenmesi için çalışacağız. Göreceksiniz İzmir’i hem sütte hem de sığır yetiştiriciliğinde marka il yapacağız. Hedefimiz il genelinde 5 bin düve yetiştirmek. Ayrıca Kiraz, Tire, Bayındır ve Beydağ’da yeni üretim tesislerini de bir an önce hayata geçirmek istiyoruz. Bilgi ve deneyim olarak çok önemli aşama kaydettik. Ne mutlu bize, üyelerimizin yetiştirdiği genetik olarak İzmir’i temsil eden Holstein cinsi 400 düveyi Şanlıurfa’ya gönderebiliyoruz. Bundan böyle Güneydoğu’da süt hayvancılığı işletmelerinin verimli ve başarılı yönetimi sağlayabilmeleri açısından da her türlü desteği vermeye hazırız” ifadesinde bulunuyor.
TÜRKİYE Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu’nun (TÜLOPAF) öncülüğünde Konak Belediyesi ve Ege Turistik İşletmeler Konaklamalar Birliği (ETİK) desteğiyle düzenlenecek olan 2. Türk Mutfağı Zirvesi, 3-5 Mayıs tarihlerinde İzmir’de hayata geçiyor. Bu etkinlik aslında “Türk Mutfağı Yeni İhracat Markası Olmalı” stratejisinin önemli bir kilometre taşı konumunda. TÜLOPAF Genel Başkanı Aykut Yenice, ETİK Başkan Yardımcısı Bülent Tercan ve Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan ile Zirve’yi konuştuk.
Aykut Yenice, “Türk mutfağı yeni turizm elçimiz olacak. Bunun için yola çıktık. Binlerce yıllık tarihi, kendine özgü geleneksel yapısı ve zengin çeşitliliği ile aslında büyük bir ekonomik sektör konumunda olan ulusal mutfağımızın dünyaya açılma zamanı çoktan gelmiş bulunuyor. Bu Zirve, İzmir’in EXPO 2020 yarışında özellikle gastronomi turizmini ön plana çıkartmak, Türk ve Ege mutfağının uluslararası platformda tanıtımını sağlamak adına büyük önem taşıyor. Böylece İzmir turizm anlamında önemli bir yol kat etmiş olacak. Konak Belediye Başkanımız Hakan Tartan’ın tam desteği bizleri daha da güçlendirdi. Aynı şekilde konaklama, otelcilik, turizm, yeme-içme deyince Ege bölgesi için çatı kuruluş olan ETİK’in de katkılarıyla, bu dev proje aynı zamanda bir İzmir projesine dönüştü. Türk mutfağı adına büyük bir adım atıyoruz” diyor.
Kültür-tarih-gastronomiBülent Tercan ise, “Kültür, tarih ve gastronomiyi özellikle ön plana çıkarmalıyız. ETİK olarak 1958’den beri İzmir turizminin hak ettiği yerde olması için mücadele veriyoruz. Günümüzde İzmir’e gelen turist sayısı 1 milyon seviyelerinde. Bu sayı, Türkiye ortalamasının altında bir rakam. Bizler ETİK olarak bölgemizde turizmin gelişimi adına bir hedef belirledik. Bu hedef, yılda 5 milyon hava yolu ile İzmir’e yolcu çekmek. Bunu başarabilmek için İzmir’in en önemli dinamikleri olan kültür, tarih ve gastronomi turizmi için çok özel bir strateji belirlememiz gerekiyor. Bu üç önemli argüman, İzmir’i turizm anlamında hedefine kesinlikle yaklaştıracak. Bu sebeple Türk Mutfağı Zirvesi Projesi’ne tüm içtenliğimizle üye otellerimiz ve yönetim kurulumuzla gönülden destek veriyoruz” diye konuşuyor.
BERGAMA TULUMU NEREDE
Türk ve Ege mutfağının gelişimine katkı sunmanın büyük mutluluk olduğunu söyleyen Dr. Hakan Tartan şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bu tür organizasyonlar Türk ve Ege mutfağını tanıtmak için ciddi fırsatlar doğuruyor. Turizm ve özellikle de EXPO sürecinden bahsediyorsak, İzmir’de atlanmaması gereken bir konu da mutfak turizmidir. Zeytinyağı ile başlayan her derde deva olan binbir çeşit ot kültürümüz, yemek kültürümüz var. Sağlık iksiri olan bir yemek kültürümüz var. İşte bundan yola çıkarak bir slogan yarattık ‘İzmir sağlıklı yemek kenti’ diye... Ayrıca bu çerçevede Türk mutfağının ürünlerinin gerçek ustalar tarafından yapıldığı bir ‘Mutfak Akademisi’ni şehrimize kazandırmayı planlıyoruz. Gıda sektörü çok önemli. Bakın Japonya’da, Amerika’daki Fransız ve İtalyan restoranı sayısı üç bin ve beş bin arasında değişiyor. Peynir deyince Camembert, Parmesan, Rokfor söyleniyor ama bizim Bergama tulumumuz nerede? İşte bu değerlerimizi markalaşma ve tanıtım sayesinde ancak geniş kitlelere yayabiliriz. Dünyada sadece farklı tatlar denemek için farklı ülkeleri gezen, gastronomi turizmine katılan 200 milyon turist var. Türk mutfağını tanıttığımız zaman on sıra öne geçeceğiz. Türk Mutfağı Zirvesi, Türk ve Ege Mutfağı’nın markalaşması adına ilk ciddi adım olacak. ‘Türk Mutfağı Yeni İhracat Markası Olmalı” stratejisini son derece önemsiyor ve destekliyorum.”
Bugün Türkiye’nin dört bir köşesinde binlerce ‘Tarım Danışmanı’ görev yapıyor. Kim bunlar derseniz? Ziraat mühendisleri, veteriner hekimler, teknikerler ve gıda mühendisleri... Çoğunluğu çok genç yaşlarda yılda iki defa açılan genel sınavlara girip gerekli sertifikayı alıyor ve başlıyor dere tepe dolaşmaya...
Kırsal kalkınma ve tarımsal gelişmede ciddi katkılar sağlayan bu ‘görev insanları’nı daha yakından tanımamızda fayda var. Ben bu yazımda sizlere İzmir Koyun ve Keçi Yetiştiricileri bünyesinde çalışan dört uzmanı tanıtmak istiyorum.
Sorunlara çözüm üretiyorAnıl Akbayramlar, “Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümünden mezun oldum. 2011 yılında Tarım Danışmanı Sertifikasını aldım. Temmuz 2012’de İzmir İli Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği’nde Tarım Danışmanı olarak işe başladım. Halen 13 danışmanın çalıştığı Birliğimizde ben de, danışmanların müdürü olarak görev yapıyorum. İzmir ‘de Seferihisar merkez olmak üzere Bergama, Dikili, Menemen ve Ödemiş ilçelerinde 5 büromuz bulunuyor. Ben bütün bölgelerdeki arkadaşlarımızın, merkezimiz ve İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ile aralarındaki koordinasyonu sağlıyor, saha hizmetlerinde destek oluyorum. Yaptığımız işin manevi boyutu çok yüksek. Kırsal kalkınma çalışmalarına katkı koymak ve çiftçiye yardımcı olabilmek bize büyük mutluluk veriyor. Yetiştiricimizin, sorunlarını dinlemek ve bu sorunlara çözüm üretebilmek üzere onların yanında olmak çok önemli” diyor.
Üreticinin gözü kulağıİbrahim İnce ise, “1983 Güzelbahçe/Yelki doğumluyum. 2001 yılında Ege Üniversitesi Ege Meslek Yüksek Okulu Su Ürünleri Programında önlisans eğitimi almaya başladım. 2003 yılında mezun olduktan sonra dikey geçiş sınavını kazandım ve Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Hayvansal Üretim Bölümüne geçiş yaptım. Nisan 2011 yılından itibaren de İzmir İli Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği’nde Tarım Danışmanı olarak görev yapıyorum. Biz sürekli sahadayız. Üreticinin derdini, sıkıntısını anlatabileceği bir kişiyi karşısında görmesi onu çok memnun ediyor. Yıllarca çoban diye 2. sınıf muamele gören üretici devlet dairelerinden korkar hale gelmiş durumdaydı. Elimizden geldiğince biz bu durumu kırmaya çalıştık. Aslında onların hem gözü hem kulağı oluyoruz. İnanın bütün işlerine koşuyoruz, sadece teknik bilgi verip geçmiyoruz. Üretici kendisiyle ilgilenildiğini görünce gururlanıyor. Çünkü her zaman, günün her saati arayıp ulaşabileceği biri var karşısında” diye konuşuyor.
Geçtiğimiz günlerde Ege Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk AŞ (ELİDAŞ) ve İzmir Ticaret Borsası Elektronik Platformu (İZBEP) İzmir’de hayata geçirildi. Bu sıradan bir olay değil. Tarım ürünlerinin ilk kez elektronik ortamda spot olarak satışının gerçekleştirilebileceği entegre bir sistem söz konusu. Katkısı olan herkesi yürekten kutluyorum. Türk tarım ve gıda sektörü için dev bir adım atılmış oldu. ELİDAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Barış Kocagöz ile sistemin nasıl işleyeceğini konuştuk.
Barış Kocagöz, “Türkiye’de tarım zor şartlarda yapılıyor. Bu yatırımla pamuktan başlayarak tarım sektörüne nefes aldırmayı amaçlıyoruz. Bu sistem üreticiye kendi ürünlerini teminat vererek uygun finansman imkânı sağlayacak. Aynı zamanda ürünlerini 12 ay boyunca şeffaf bir piyasada satabilme özgürlüğü de verecek. Bütün bunların yanında, ürünlerin kalite standardında özlenen disiplinin gelmesi mümkün olacak. Bugüne kadar söz konusu ürünlere yatırım yapmayan üreticilerin şevklenmesi ve nihayet Türk sanayicisinin doğru hammaddeyi yıl boyunca sağlıklı bir şekilde temin edebilmesi sağlanacak. Bu büyük bir adım” diyor.
Yeni bir dönemKocagöz, “Bildiğiniz gibi İzmir Ticaret Borsası girişimiyle bir araya gelen Türkiye genelindeki 19 ticaret borsası, ticaret odası, banka ve birliğin oluşturduğu ELİDAŞ tarafından Selçuk ilçesinde kurulan Ege Tarım Ürünleri Pamuk Lisanslı Deposu’nun açılışını gerçekleştirdik. Lisanslı depoculuk sistemiyle bundan böyle pamuk ticareti çok daha iyi şartlarda yapılacak. Aslına bakarsanız artık tarım ürünleri ticaretinde yeni bir dönem başlıyor. Lisanslı depolar sayesinde çiftçilerimiz ürünlerini sağlıklı, güvenli ve sigortalı ortamda tutabilecekler. Bu depolarda tutulan ürünler karşılığı aldıkları ürün senetlerini teminat göstererek uygun koşullarda kredi kullanabilecekler. Ayrıca ürün senetleri yatırımcı açısından bir yatırım aracı olarak değerlendirilebilecek, sonuçta devlet tarım ürünleri ticaretini kayıt altına alabilecek. Yani bu sistem kayıtlı ekonomiyi de teşvik etmekte” diye konuşuyor.
Elektronik ürün senediKocagöz son olarak şu değerlendirmeyi yapıyor: “Halen Türkiye’de faaliyet gösteren 3 lisanslı depo var. Ancak ELİDAŞ’ın farkı, fiziki olarak depoya teslim edilen pamuk için verilen ‘Elektronik Ürün Senedi (ELÜS)’nin, İzmir Ticaret Borsası’nda kurulan elektronik işlem platformunda (İZBEP) da rahatlıkla alınıp satılabilecek olması... Başka bir ifadeyle fiziki olarak depoya alınan pamuk, elektronik sistemde kaydedilerek ürün sahibinin herhangi bir bankada bulunan yatırım hesabı altında otomatik olarak görünecek. ELÜS sahibi bu aşamadan sonra isterse pamuğunu İZBEP’te satabilecek, isterse de bankaya teminat olarak sunarak kredi kullanabilecek. Pamuğu temsil eden ELÜS’ler internet ortamında işlem görebilecek. Alıcı ve satıcılar aracılar vasıtasıyla işlem emirlerini verebilecek. İZBEP’te işlemler, elektronik ortamda girilen emirlerin eşleştirilmesi yöntemiyle yapılacak. Emirler, fiyat ve zaman önceliğine göre eşleşecek. Alım emirlerinde en yüksek, satım emirlerinde ise en düşük fiyattan başlayarak fiyat önceliği sistem tarafından tesis edilecek. İZBEP işlem ekranlarında ELÜS’ün temsil ettiği ürünün cinsi, satış fiyatı ve miktarı, alış fiyatı ve miktarı bilgileri yer alacak. Alıcı ve satıcının ya da aracının kim olduğu ise bilinmeyecek. Seans sonunda gerçekleşen işlemlerin takası işlemi yapılacak, ELÜS ve ürün bedeli alıcı ve satıcı arasında el değiştirmiş olacak. Şimdi bu örneği pamuk için verdim ama sistem oturduktan sonra standardı belirlenmiş ve kalitesi garantili diğer tarım ürünleri için de aynı süreç işleyebilecek. Tabii bunun için biraz zamana ihtiyacımız var.”
Kooperatifler, insanların gönüllü olarak bir araya geldiği ve tanımlanmış bir proje için işbirliği-güçbirliği yaparak sürdürülebilir bir yönetim anlayışıyla ortaya çıkardıkları işletme modelinin adı... Bu tanım tamamen şahsıma ait. Pek tabii daha birçok tanımı var. Ama işin özü daha doğrusu kooperatifçiliğin ‘ruhu’, küçüklerin büyükler karşısında ayakta kalabilme ve rekabetçi olabilmelerini sağlayacak ‘ölçek ekonomisi’ne ulaşabilmelerinde yatıyor. Büyüklerin de kooperatif olabilmelerine engel bir durum yok, onlar da yapabilir, ancak burada bizi özellikle ilgilendiren küçük çiftçilerin ortak düşünme ve ortak hareket etme modelini yani kooperatifçiliği hayata geçirme iradesine sahip olmaları... Prof. Dr. Ayhan Çıkın ile kooperatifçilik zihniyeti ve modelini konuştuk.
Halk dayanışması
Ayhan Çıkın, “Kooperatifler her şeyden önce ‘insan-halk’ birleşmelerinin özel bir şekli. Fakat bu halk birleşmelerinin tek şekli olduğu anlamına gelmez. Kooperatiflerin temel amacı, ortakları ile piyasa arasındaki geçit noktalarında bulunan aracıların güçlerini zayıflatmak ve bu geçit noktalarını kendisinin denetleyebileceği bir piyasa örgütlenmesi içinde yer almaktır. İkinci derecedeki amacı ise ilk amacına ulaşabilecek sosyo-ekonomik ortamın hazırlanmasına katkıda bulunmak, kendi amaçlarına yakın olan toplumsal kuruluşlarla işbirliği içinde hareket etmektir. Kooperatifler aslında içinde bulundukları değişim ve ticaret ekonomisi tarafından yaratılmış olumsuz koşulları düzeltmek hedefini gütmezler. Ancak ondan olumsuz yönde etkilenen kişileri bir araya toplayarak, onların mevcut koşullar içinde ekonomik varlığını korumaya ve geliştirmeye çalışırlar” diyor.
Ekonominin dinamosuÇıkın, “Kooperatifler dağınık kaynakları ekonomiye sokarak üretimi artırır, maliyetleri düşürürler. Özellikle tarımsal pazarları organize ederek üretici-tüketici arasındaki zinciri kısaltırlar. Fiyatların çiftçiler lehine oluşmasını sağlarlar. Ürünleri sınıflandırarak, işleyerek yeni ürün çeşitleri yaratırlar. Katma değer yaratarak ortaklarının gelirini yükseltirler. Çok önemli bir husus da ölçek ekonomisine yaklaşarak maliyetleri düşürür, yapay fiyat yükselmelerini engellerler. Esasında kooperatifler ekonomik bakımdan üretken ve dinamik girişimlerdir. Ne var ki Türkiye’de bu alanda çok yanlış ve kötü örnekler daha ön planda oldu. Özellikle kırsal kalkınma ve tarımsal gelişmenin motoru olabilecek tarımsal kalkınma kooperatiflerinin uygulamada başarılı olduğunu söylemek mümkün değil. Ülkenin dört bir köşesinde faaliyete devam eden başarılı örnekleri tenzih ederim ama çoğunlukla kötü yönetilen ve batmanın eşiğine gelmiş kooperatif işletmeleri çiftçimizi bu büyük gücü kullanmaktan adeta soğutuyor. Bakınız İsmail Bey, gelişmiş ülkelerde kooperatifçilik hareketi de gelişmiştir. Söz gelimi AB ülkelerinde kooperatif sektör ekonominin dinamosu olarak kabul edilmekte, özellikle tarım politikalarının uygulanması kooperatifler üzerinden hayata geçirilmektedir. Yine örneğin AB-2020 strateji belgesinde Avrupa ülkelerinin 10 yıl içinde nasıl büyüyeceği konusunda kooperatiflere önemli sorumluluklar verilmekte. İstihdamın artırılmasında, Ar-Ge ve yeniliklerin geliştirilmesinde, iklim değişikliği/enerji sorunlarının çözümünde, eğitiminin iyileştirilmesinde ve yoksulluğun/dışlanmışlığın geriletilmesinde kooperatifler ciddi sorumluluklar üstlenmekte” diye konuşuyor.
ÇARE KOOPERATİFÇİLİK
Ayhan Çıkın şu değerlendirmeyi yapıyor: “Küçük çiftçimiz için çare kooperatifçilikten geçiyor. Bir an önce ve en geniş biçimde bu stratejik konuyu kamuoyunda tartışmaya açmalıyız. Ekonomi medyası bunu ciddiyetle ele almalı. Bir yandan mevcut kötü örnekleri sistemden ayıklamalı, diğer yandan da büyük ölçekli ve iyi yönetilen tarımsal kalkınma kooperatifleri modelini yaygınlaştırmalıyız. Kaybedecek zaman yok. Özellikle Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na büyük iş düşüyor.”
AK Parti İzmir Milletvekili İlknur Denizli bir gıda mühendisi... Dolayısıyla İzmir’in 26 milletvekili arasında tarım ve gıda sektörü ile en fazla ilgisi olması gereken politikacı. Yaptığımız görüşmede kendisi de bu gerçeğin altını çiziyor. İlknur Denizli’nin elbette bölge ekonomisinin diğer sektörleri ile de yakın teması var. Bu doğal. Uzun bir süre İzmir Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (İZSİAD) başkanlığını yürütmüş olan Denizli, özellikle üretim ve sanayinin, yani reel ekonominin içinden geldiğini söylüyor. Geçtiğimiz hafta “İzmir’in tarım ve gıdada Türkiye’nin başkenti olduğu” açıklamasını yapan Denizli, bu arada bir grup sektör temsilcisini de İzmir’den Ankara’ya götürdü. İyi de yaptı. Bana göre olayın siyasi boyutunda ciddi bir eksiklik söz konusuydu ki hâlâ öyle... Ama bu olumlu bir girişim. Bunu en azından iyi niyetli ve yararlı bir başlangıç olarak görelim... Ve diğer milletvekillerimizden de daha fazla ilgi ve destek bekleyelim. Çünkü İzmir’in mevcut potansiyeli bunu çoktan hak ediyor. İlknur Denizli ile Ankara toplantısını konuştuk.
Kentimiz bir numaraİlknur Denizli, “Konu çok önemli. Hem ülke hem de bölge ekonomisini yakından ilgilendiriyor. Artık tarım ve gıda sektörünün son derece önem taşıyan bir ekonomik güç olduğunu kamuoyunun da iyi anlaması gerek. Hele yaşadığımız bölge yani İzmir bu alanda büyük bir potansiyel barındırıyor. Aslında Türkiye’de bir numarayız. Ancak İzmir’in tarım ve gıdada iyi hazırlanmış bir yol haritasına ihtiyacı var. İşte ben bir yandan bölge milletvekili diğer yandan da gıda mühendisi olmam dolayısıyla bu stratejik konunun ciddiyetle üzerine gitmek istiyorum. Çalışmalara da başladım zaten” diyor.
Bakan Eker’le görüşmeDenizli, “İlk aşamada bölgenin önde gelen temsilcileriyle Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Dr. Mehdi Eker’le buluşmak üzere Ankara’ya gittik. Tabii tarım ve gıda çok geniş bir sektör. 10 kişilik bir grup bu çerçevede tam temsili sağlamıyor, ama bu buluşmalar devam edecek. Sonuç olarak belli bir süre içinde bölgede sektörün bütün temsilcileri Bakan Eker’le bire bir görüşme fırsatı bulacak. İşin doğrusu sadece Bakan Eker’le değil, bakanlığın en önemli bürokratlarıyla da işbirliği sağlanmış olacak. Çünkü Ankara toplantısında bizim sayımız kadar üst düzey bürokrat da görüşmelerde hazır bulundu. Kırmızı et, süt hayvancılığı, süs bitkileri sektör temsilcilerinin yanı sıra Bergama, Kemalpaşa ve Bayındır ilçe ziraat odaları başkanlarıyla birlikte İzmir Tarım Grubu Başkanı Mahmut Eskiyörük de Ankara toplantısına katıldı. Ayrıca Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürümüz Ahmet Güldal grubumuza eşlik ederek bize güç verdi” diye konuşuyor.
SONUÇ ÖNEMLİİlknur Denizli şu değerlendirmeyi yapıyor: “Son derece olumlu bir toplantı oldu. Grup arkadaşlarımız da çok memnun kaldılar. Sadece konuşup derdimizi, önerilerimizi aktarmadık, somut sonuçlar aldık. Kimi talepler hemen hayata geçirildi. Bakanımız İzmir tarımı konusunda her türlü desteği vermeye hazır olduklarını belirttiler. Bu amaçla daha geniş bir tarım ve gıda zirvesinin İzmir’de yapılacağının müjdesini verdiler. Bu toplantının İzmir açısından önemli kazanımı, böyle bir zirvenin İzmir’de yapılacağını Sayın Bakanın bize müjdelemesi olmuştur. Bölgenin tarım ve gıda vizyonu bu etkinlik ile belirlenecek. Önemli olan da bu.”
Avrupa Küçük İşletmeler Yasası (Small Business Act), AB tarafından 25 Haziran 2008’de kabul edilen ‘küçük işletmeler’ için yapılması gerekenlerin en güncel haliyle yer aldığı çok önemli bir belge. Bu belge ile AB, Avrupa ekonomilerinin merkezinde KOBİ’lerin olduğunu kabul ediyor. Aslında genel olarak kooperatifleri daha özelde ise Türkiye’de tarımsal kalkınma kooperatiflerini de bu kapsamda ele almak gerekir. EDD Denetim Danışmanlık Eğitim Ticaret Limited Şirketi Genel Müdürü Şerif Yıldız ile ‘küçük işletmeleri’ konuştuk.
Bağımsız Denetçi Şerif Yıldız, “AB’nin Küçük İşletmeler Yasası, kendisi ve üye ülkeler için politika çerçevesini belirliyor ve işletmelerin gelişimine yönelik 10 adet ilkeyi ortaya koyuyor. Bu ilkelerden dikkatimi en çok felsefi ve ahlaki derinliği de olduğunu düşündüğüm ‘Önce küçük olanı düşün’ ilkesi çeker. Çünkü bu ilke dezavantajlı küçük işletmelerin devlet yardımlarından daha fazla yararlanmasını, KOBİ’ler için yeni muafiyet alanları ve yardım miktarlarının belirlenmesini öngörüyor. Ayrıca KOBİ’lerin vergi muafiyetleri ile korunmasını, sundukları mal ve hizmet karşılığı ödemelerin gecikmeksizin yapılmasına yönelik alt düzenlemeleri de içeriyor. Kooperatiflerin büyük çoğunluğu da (temel ve öncelikli amacı kâr olmayan ekonomik dayanışma örgütleri olarak) KOBİ statüsünde yer alıyor. Bilindiği gibi Türkiye’de toplam işletmelerin yüzde 99,9’unu KOBİ’ler oluşturmakta. KOBİ’lerin yüzde 82’si hizmetler ve ticaret, yüzde 13’ü ise imalat sanayi sektöründe faaliyet gösteriyor. Yine KOBİ’ler ülkemizde toplam istihdamın yüzde 78’ini, toplam katma değerin yüzde 55’ini, toplam satışların yüzde 65,5’ini, toplam yatırımların yüzde 50’sini, toplam ihracatın da yüzde 59’unu oluşturmakta” diyor.
Kurumsallaşmanın önemiYıldız, “Rakamların büyüklüğü göz önüne alındığında KOBİ’lerin yanı sıra kooperatiflerin de modern yönetim ilkeleriyle yönetilen, kurumsallaşmış iktisadi işletmeler haline gelmesi, moda deyimle ‘KOBİ meselesinin aynı zamanda memleket meselesi olduğu’ sonucunu doğuruyor. Peki acaba işletme yönetimi anlayışları, KOBİ’leri ve kooperatifleri küreselleşen ekonominin Türkiye’deki lokomotifi yapabilecek kapasitede mi? Ne yazık ki buna evet cevabı vermek mümkün değil. Kurumsal yönetim kavramının önemi yeteri kadar kavranmış ve bu konuda yeter düzeyde bir farkındalık oluşmuş gözükmüyor. Kurumsal yönetim, bir işletmenin, tüm paydaşlarına (ortaklar, müşteriler, çalışanlar, tedarikçiler, kamu, düzenleyici otoriteler, çevre) karşı sorumlu, şeffaf, adil ve hesap verebilir bir yönetim anlayışı sergilemesi ve bunu sürdürülebilir bir kârlılık ile desteklemesi demek. Bir şirketin, kurumsal yönetim mekanizmalarını doğru tesis edebilmesi ise bir takım alt sistemlerin oluşturulması ve iyi yönetilmesini gerektiriyor. Bu alt sistemler, iç kontrol, iç denetim ve risk yönetimi olarak kabul ediliyor ve bunların etkin çalışmasıyla kurumsal yönetim sürecinin sağlıklı işlemesi mümkün hale gelmekte” diye konuşuyor.
Etkin finans yönetimiŞerif Yıldız’ın son değerlendirmesi ise şöyle: “Bana göre kooperatifler ve KOBİ’lerimizin acilen doktora görünmesi ve check-up’tan geçmesi gerekiyor. Küçük piyasa türbülanslarına karşı bile kırılgan mali yapılara sahip olmaları, bütçe ve raporlama sistemine sahip olmadıklarını, finansal riskleri etkin yönetemediklerini açıkça göstermekte. Günümüzde KOBİ’ler kendi ticari faaliyet alanları içerisinde karşılaştıkları finansal olmayan risklerle başa çıkabiliyorlar. Şirket yöneticilerinin sektörel becerisi, problem çözme güçleri, işin bütünü ve organizasyonel yapıya hakimiyetleri gibi özellikleri sayesinde, kendi profesyonellikleri ile sorunların altından kalkabiliyorlar. İşletmelerimizin pek çoğu kaliteli ve verimli üretim konusunda da pek sıkıntı yaşamıyor. Hatta KOBİ’lerin tarımda, imalatta ve hizmet sektöründe çok başarılı işler yapmakta olduğunu da söyleyebiliriz. Oysa finansal riskler, her an izlenmesi, kontrol edilmesi ve şirket üzerindeki etkilerinin profesyonelce ölçülmesini gerektiren türde risklerdir. Dolayısıyla ancak iyi işleyen bir finans yönetim sistemine, bütçe ve raporlama sistemine sahip olan işletmeler, riskleri önceden görüp yönetebileceği için gelecekte bir adım önde olabileceklerdir.”
SU ürünleri sektörü artık kabuğunu kırdı. Bir yandan kendi içinde sorunlarını yaşıyor, ama diğer yandan da hızlı büyümesini sürdürüyor. Sektörün ihracatında önemli artışlar var. Zaten büyümenin en etkin sebebi de bu. Türk su ürünleri kalitesini kanıtlayınca, zaten güçlü olan dış talep de giderek yükseliyor. Tabii bu süreçte akademik katkıların payını ihmal etmeyelim. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Adem Tekinay ile sektörde mesleki eğitimin önemi ve projeleri konuştuk.
Tam uzmanlık tam istihdamProf. Tekinay, “İzmir’in yeni ve 4’ncü devlet üniversitesi olan Katip Çelebi Üniversitesi’nin Su Ürünleri Fakültesi olarak genç ve iddialı bir eğitim kurumuyuz. Dekanlığa atandığım 25 Mayıs 2011 tarihinden bu yana ‘yeni’ Fakültemizin çok yol almış olduğunu düşünüyorum. Fakültemiz İzmir’in Çiğli İlçesi’ndeki Balatçık Kampüsü’nde yer alıyor. Sahip olduğumuz fiziki alanlar, su kaynakları ve bölgenin stratejik önemi dikkate alındığında Türkiye’deki en avantajlı su ürünleri fakültesi olduğumuz söylenebilir. 2 Profesör, 3 Doçent, 4 Yardımcı Doçent ve 4 Araştırma Görevlisi olmak üzere 13 akademik personel ve ‘Tam Uzmanlık Tam İstihdam’ sloganıyla yola çıktık. Hedefimiz öğrencilerimizi tam donanımlı yetiştirerek, gelişen sektörün kaliteli eleman ihtiyacına cevap vermek. Öğrencilerimize mezun olmadan iş garantisi veriyor ve dersleri sadece kitaplara bağlı kalmadan kurduğumuz özel tesislerde uygulamalı olarak anlatıyoruz” diyor.
Ar-Ge çok önemliTekinay, “Öğrencilerin uzmanlaşabilmesi için uygulamalı eğitime özel bir önem veriyoruz. Lisans ve lisans üstü öğrencilerimiz için teorik bilgiyi uygulamaya dönüştürme imkanı sağlayacak olan Su Ürünleri Fakültesi Eğitim, Araştırma ve Uygulama Birimi kurduk. Uygulama birimi ülkemizdeki sayılı Kapalı Devre Balık Üretim Tesisi’nden (fakültelerde bulunan) birisini ve 100’e yakın akvaryumu barındıran akvaryum ünitesini bulunduruyor. Kapalı devre sistemde levrek, çipura, alabalık ve sazan; alternatif balık türlerinin akvaryum ünitesinde ise başta Sivas ilimizin endemik türlerinden ‘doktor balık’ olarak anılan balıklarımız olmak üzere onlarca akvaryum balığı türüne ilişkin Ar-Ge çalışmaları yürütülüyor. Hızla gelişen ve Avrupa Birliği’ne ihracatı yapılan tek hayvansal gıdayı üreten sektörümüzde işi bilen elemana ihtiyacın çok fazla olduğunu biliyoruz. Fakat son yıllarda su ürünleri fakültelerine talep beklenen düzeyde değil ne yazık ki. Bu yüzden öncelikle sektörün tercih yapacak öğrencilere daha iyi tanıtılması gerektiğini düşünüyor ve bu konuda özel çalışmalar yapmayı planlıyoruz” diye konuşuyor.
YOĞUN BİLGİLENDİRME Afiş ve broşürler bastırarak fakülte yönetimi ve öğretim elemanları tarafından 2012 yılı tercih döneminde Ege Bölgesi’ndeki liselere ve dershanelere ziyaretler düzenlediklerini söyleyen Prof. Tekinay şunları söylüyor: “Rehber hocalar, müdürler, müdür yardımcıları ve ailelere fakülte hakkında detaylı bilgilendirmeler yaptık. 5 bine yakın öğrenciye telefonla ulaşılarak bilgi verildi, ayrıca kendilerini davet ederek akademik imkânlar ve eğitim sistemi hakkında yerinde bilgilendirmelerde bulunuldu. Tüm bu çalışmalar sonucunda 38 lisans öğrencisiyle doluluk oranı (yüzde 92) en fazla su ürünleri fakültesi olarak 2012 Eylül’ünde eğitim ve öğretim hayatına başladık. Ayrıca toplam 39 yüksek lisans ve doktora öğrencisiyle de lisansüstü eğitime devam ediyoruz.”
GELECEĞİN SEKTÖRÜ