ŞU sırada önümüzü gördüğümüzü iddia etmek mümkün değil. 22 Temmuz’daki seçimlerden nasıl bir siyasİ tablo çıkacağı belirsiz.
Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi çok büyük olasılıkla bir başka bahara kaldığına göre, bir partinin TBMM’de üçte iki çoğunluğu sağlayamaması halinde cumhurbaşkanı seçiminde Anayasa Mahkemesi’nin kararı yüzünden yine bir tıkanıklıkla karşılaşabiliriz.
Tek bir parti üçte iki çoğunluğu sağlarsa hukuki engel aşılmış olur, fakat siyasi engel otomatik olarak ortadan kalkmaz. Yeni cumhurbaşkanı konusunda bir oydaşma kolay kolay sağlanamaz.
Diğer taraftan Meclis’in kompozisyonun bir koalisyonu gerektirmesinin getireceği güçlükler de küçümsenemez. Koalisyon hükümetlerinde karar alma güçlüğünün Türkiye’ye en kritik anlarda nelere mal olduğu unutulmamalıdır.
* * *
Mesele tabii sadece siyasi belirsizlikten ibaret değil. Türkiye, son zamanlarda yoğunluğu artan terörle mücadelesinde, üstelik politik ve toplumsal kutuplaşma ve gerginlik havası içinde, çok zor kararlar almak mecburiyetindedir.
Terörle mücadelede zannediyorum ki kalıp fikirlerden ve sloganlardan kendimizi soyutlayarak gerçekleri soğukkanlı bir şekilde irdelemeyiz.
Terör tırmandı diye AKP hükümetini itham etmek haksızlık olur. Hükümet TSK’nın bütçesini mi kıstı? Güneydoğu’da kuvvet yığmasına, operasyonlar yapmasına güvenlik bölgeleri ilan etmesine engel mi oldu? Bu soruların hiçbirine evet cevabı verilemez.
Ancak bazı siyasi hatalar yapılmadı değil. Bugün Irak hükümetini tek muhatap addediyoruz. Oysa PKK’ya karşı önlem alınmasına Irak hükümeti karar verse bile kararın uygulanmasını gerçekleştirecek olan otorite Kuzey Irak’taki Kürt yönetimidir. O yönetimin liderine ise aşiret reisi muamelesi yapıyoruz.
İyi de, o zaman hiç değilse tanıdığımız Irak devletinin cumhurbaşkanı olan ve Kuzey Irak’ta sözünü geçirebilecek güce sahip Talabani ile temas kurabilirdik. Ona da Cumhurbaşkanımız vetosunu koydu. Bu çelişkilerle akılcı bir politika gütmek imkánı pek kalmıyor.
* * *
Diğer taraftan Güneydoğu’daki operasyonların stratejik konseptinde, oradaki kuvvetlerimizin yapısında, kullanılan metotlarda ve teknolojide bazı değiklikler yapmak gerekip gerekmediğinin araştırılmasında da herhalde yarar vardır. Anlaşılan bu yönde adımlar atılmaya başlandı.
Kuzey Irak’a müdahale kuşkusuz daha karmaşık bir sorun. Bu konuda, karşılıklı beyanlara rağmen hükümet ile ordu arasında bir görüş ayrılığı olduğuna inanmakta güçlük çekiyorum. Genelkurmay’ın kapsamlı bir müdahalenin yaratacağı çok ciddi sorunların bilinci içinde bulunmadığı düşünülemez.
ABD’nin başına gelen aynen bizim başımıza gelebilir. Siyasi komplikasyonları göze alarak Kuzey Irak’a gireriz, fakat çıkamayız, orada bataklığa saplanırız, terör azalacağına artar. 15-20 kilometre genişliğinde bir tampon bölge kurmak amacı ile sınırlı bir operasyon daha gerçekçi olur, fakat yine bazı riskleri beraberinde getirir.
Siyasi zemininin çok iyi hazırlanması şarttır. BM Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırarak karşılaştığımız terör tehdidi hakkında brifing vermek akla gelebilir, fakat oradan itidal tavsiyeleri çıkabileceğini de hesaba katmalıyız. Tampon bölgede konuşlanacak kuvvetlerimize karşı terör saldırıları tehlikesi de göz ardı edilemez.
Umarız 12 Haziran terör zirvesinden çıkan sonuç hükümetle Genelkurmay arasında yeni bir uyum ve koordinasyon devrinin başlangıcı olur. Seçimlerden önce de bir sınır ötesi operasyona girişilmez.