ASYA’daki stratejik dengeler gittikçe daha belirginleşiyor. Çin, Japonya ve Hindistan, kıtanın stratejik rakipleri durumunda. Çin ve Hindistan’ın nükleer silahları var. Japonya da bu silahları süratle üretecek teknolojik kapasiteye sahip, fakat İkinci Dünya Savaşı’nda kendisi nükleer saldırıya uğradığı için nükleer bir güç olmayı aklından geçirmediğini tekrar edip duruyor.
Tabii Asya’dan söz ederken Ural’lardan Pasifik’e kadar kıtada toprağı bulunan Rusya’yı unutmak mümkün değil. Rusya bugün Kuzey Kutbu üzerinde egemenlik iddia edecek kadar güç gösterisinde bulunuyorsa da Amerika ile ileride küresel düzeyde boy ölçüşebilecek tek ülkenin Çin olacağını teslim ediyor.
* * *
Peki, bugün dünyanın üçüncü ekonomisi sayılan Çin, ABD ile kıyaslanınca ortaya nasıl bir tablo çıkıyor? 2006 yılında ABD’nin GSYH’si 13.3 trilyon dolardı. Çin’inki 2.7 trilyon. Fert başına düşen GSYH, ABD için 42 bin dolar, Çin için 2 bin 100 dolar. Çin’in son yıllarda çok süratli büyümesine karşın ABD ile arasındaki fark kolay kolay kapanacağa benzemiyor. Çevre sorunları da sınırlayıcı bir faktör olabilir.
Çin’in milli hasılasının yüzde 70’inin ticaretten kaynaklanması da bir özelliğini oluşturuyor. Çin’in ihracatı 970 milyar dolar, ithalatı 793 milyar dolar, ABD’nin ihracat ve ithalat rakamlarına yakın. Fakat Çin yavaş yavaş sadece ihracat için üreten bir dev atölye olmaktan çıkıyor. 1.3 trilyon dolar seviyesindeki döviz rezervlerini ABD Hazine bonolarına yatırmakla yetinmiyor, enerji güvenliği için Afrika ülkelerinde yatırımlara giriştiği gibi, uluslararası şirketler ve bankalarla ortaklık kuruyor.
Çin, askeri alanda da büyük hamle içinde. Şimdiye kadar silahlarını daha çok Rusya’dan temin ediyordu. Bundan sonra uçaklarını kendisi imal etmek gayreti içinde. Uçak gemisi inşasına da çaba harcıyor. Ayrıca ordusunun profesyonel eğitim seviyesini son yıllarda bir hayli yükseltti. Savunma bütçesi mütevazı sayılır, 45 milyar dolar kadar (ABD’ninki 500 milyar dolar). Önümüzdeki yıllarda Çin’in askeri gücünün, Tayvan’ı ilhaka kalkıştığı takdirde, bir Amerika müdahalesini zora sokacak düzeyde olması beklenebilir.
Çin, komünist rejimini ekonomide kapitalizmle ahenkleştirerek büyürken Hindistan demokratik sistem içinde gelişiyor. Onun da bağlantısız ülkelerin liderliği gibi politik ihtirasları yok değil, fakat sınır ihtilafına ek olarak rekabet halinde bulunduğu Çin’i dengelemek başlıca kaygılarından biri. Hindistan’ın 1998’de kendisini bir nükleer güç ilan etmesi geniş ölçüde bu endişeden kaynaklanıyordu.
Çin ile aşağı yukarı aynı nüfusa sahip olan Hindistan, GSYH bakımından Çin’in gerisinde kalıyor (2006’da 900 milyar dolar). Fert başına GSYH 800 dolar. İhracat ve ithalat rakamları Çin’inkilerin yarısı kadar. Savunma bütçesi de Çin’e kıyasen aynı oranda daha küçük (21 milyar dolar). Hindistan dış politikasında yakın zamanların en önemli gelişme, ABD ile bir nükleer işbirliği anlaşması imzalaması oldu.
Hindistan, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na (NSYÖA) taraf olmadığından ABD’nin bu işbirliği anlaşmasıyla NSYÖA’yı ihlal ettiği ve nükleer güç geliştirmemeleri için üzerinde baskı yaptığı ülkelere karşı inandırıcılığını çok zayıflattığı bir gerçek. Ne var ki ABD stratejik ortaklık diye nitelendirdiği Hindistan ile anlaşmasını Asya’daki denklemin vazgeçilmez bir öğesi telakki ediyor.
* * *
Asya’daki oluşumların ne yönde gelişeceğini bu aşamada öngörmek kolay değil. Ortadoğu’da olduğu gibi bir çatışma ortamına sürüklenilmesi ihtimali çok kuvvetli sayılmaz. Japonya daima ihtiyatla hareket eden bir ülke. Çin hep uzun vadeli vizyon içinde.
Hindistan’da güçlü ve yetenekli bir politik elit mevcut. Asıl tehlike odakları Afganistan’da, Pakistan’da ve belki de henüz politik sistemleri yerine oturmamış Orta Asya ülkelerinde.
Türkiye açısından ise Asya dengelerinde AB ve ABD’ye alternatifler aramak bugünkü koşullarda pek mantıklı gözükmüyor.