SEÇİM sonuçları, anketleri ciddiye almak gerektiğini göstermiştir. AKP’nin yüzde 45 üzerinde oy alacağı öngörüldüğü zaman buna diğer partiler inanmak istememişler, "Daha neler" diye tepki göstermişlerdi. Barajın altında kalan partiler büyük bir özgüvenle "Bizim baraj sorunumuz yok" deyip durdular.
Tabii hüsranları o ölçüde büyük oldu. Hayalleri gerçek zannetmek her zaman vahim bir hata teşkil etmiştir. Peki, AKP hakkında niçin böyle bir yanılgıya düşüldü? Zannediyorum ki başlıca nedenlerden biri ekonomik faktördür.
Muhalefet partileri son beş yıldaki mali istikrar içinde ekonomik büyümeye halkın lakayıt kalacağına inanmak istediler. İstihdamın büyüme ile orantılı olarak artmamasının, gelir dağılımının adaletsiz olmasının AKP’nin oylarının azaltacağını düşündüler.
Oysa büyümenin, ihracatın ve turizmin artmasının, yabancı sermayenin her zamandan daha fazla gelmesinin ne de olsa bütün ülkeye olumlu yansımaları oldu. Kaldı ki seçmenlerin hafızasız olduğunu varsaymak kendini aldatmaktır. Özellikle CHP’nin ne zaman iktidar olduysa ekonomiyi buhrana sürüklediği unutulabilir miydi?
* * *
AKP’ye yöneltilen ithamların, özellikle terörle mücadelede yetersiz kaldığı suçlamalarının da inandırıcılığı olamazdı. PKK terörü yeni değil ki, uzun yıllardan beri var. Çok daha müsait şartlar altında bile sonuç alınamadığını bilmeyen yok.
Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda AKP yanlış bir hesap yapmışsa da buna reaksiyonun demokrasiyi ve hukuku zorlaması, AKP ile halk arasında empatiye yol açtı.
Artık önemli olan bundan sonraki politik süreçtir. AKP’nin şimdi tek merkez sağ partisi olduğu teşhisi yapılıyor. Yine de AKP "merkez" kavramına daha fazla ağırlık vermeli, değer yargılarında, politik yaklaşımlarında, söylemlerinde ve icraatında laiklik ilkesiyle bağdaşmayan bir zihniyet içinde bulunduğu izlenimini yaratmaktan dikkatle kaçınmalıdır.
AKP iktidarı, kurumlarla barışmalıdır. Bu alanda ilk atılacak adım, Cumhurbaşkanlığı seçiminde milli bir uzlaşıya gidilmesidir. AKP, tarafsız ve kurumların itiraz edemeyeceği bir adayı desteklerse Türkiye’de demokrasinin kökleşmesine en büyük hizmeti yapacağı gibi iç ve dış gündemindeki hedeflere daha güçlü bir şekilde yönelebilecektir.
Bu hedefler içinde son zamanlarda ihmal edilen AB üyelik sürecine öncelik tanınmalıdır. Eski AB Genel Sekreterleri Murat Sungar ve Volkan Vural, AB hedefine doğru izlenmesi gereken bir yol haritasını Milliyet Gazetesi vasıtasıyla yeni hükümete ulaştırdılar. Bu çok değerli belgenin hükümet tarafından dikkatle ele alınması son derece yararlı olur.
PKK terörü ve Kuzey Irak ile ilgili sorunların yeni koşullarda daha serinkanlılıkla ele alınması da herhalde kolaylaşacaktır. Yeni Meclis’e DTP kökenli 20’den fazla bağımsız milletvekili katılması hem bir riski hem de bir fırsatı beraberinde getiriyor.
Riskin bertaraf edilmesi, fırsatın değerlendirilmesi bağımsız milletvekillerinin sorumlulukla hareket etmelerine, Meclis’te temsil edilen partilerin de dışlayıcı değil açılımcı bir tutum içinde olmalarına bağlıdır.
* * *
Seçim neticelerinden biri, CHP’nin başarısızlığıdır. Bunu demokratik solun bir yenilgisi olarak görmek doğru olmaz. Çünkü bu partinin sol ile yolları çoktan ayrılmıştı. Genel kanaate göre CHP ile MHP artık aynı çizgide. CHP bundan sonra ciddi bir reformla ve lider değişikliğiyle asıl kimliğine geri dönme sürecini başlatmalıdır.
Geçmişte hiçbir seçim, uluslararası politik çevrelerin ve medyanın ilgisini bugünkü kadar çekmemişti. Seçimlerin demokrasiye güveni artıracak bir olgunluk içinde cereyan etmiş olması, Türkiye’ye muazzam bir prestij sağlamaktadır.
Bu ortamdan yararlanmak, hiç şüphesiz AKP’nin elindedir. Zaferini alkışlayalım, fakat bunu çok iyi değerlendireceğini temenni edelim.