AB Komisyonu, sonbaharda Türkiye hakkındaki raporunu sunacak. Raporda değerlendirme dışında bir de tavsiyeler kısmı bulunacak ve bunda komisyon, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin gecikmesizin başlamasını ya tavsiye edecek veya bunun zamanının daha gelmediğini belirtecek.
Türkiye’nin gerçekleştirdiği kapsamlı reformlar ve hassas konularda uygulamada atılan önemli adımlar ışığında komisyonun AB Konseyi’ne tavsiyesinin olumlu olması ihtimali gittikçe yükseliyor. Kaldı ki, Şansölye Schröder, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’ın da aynı eğilimde bulunduğunu vurgulayarak müzakerelerin başlamasına kuvvetli destek verdi.
Kuşkusuz Türkiye’nin siyasi ortamı daha da yapıcı hale getirmek için yapabileceği başka şeyler var. Bunlar, Avrupa Konseyi ve AB raporlarında ifade edildiği gibi kulağımıza da sık sık fısıldanıyor.
***
İyimserlik yaratan gelişmelere rağmen AB ile bütün güçlüklerin aşıldığı gibi bir izlenime varılması yanlış olur. Bugünkü aşamada mevcut güçlüklerin bir kısmı Güney Kıbrıs’ın artık AB bünyesi içinde tam üye olarak faaliyete başlamasından kaynaklanıyor.
Güney Kıbrıs, KKTC’nin izolasyonunun kaldırılması yolunda komisyonun çalışmalarını engellemekle kalmıyor, fakat Türkiye’nin yeni üyelerle Gümrük Birliği uygulamasından kendisini dışlamasına tepki gösteriyor. Bu konuda ne yazık ki Ankara da dikkatli davranmadı. Kıbrıs’ı uygulama dışında bırakan Bakanlar Kurulu kararnamesi bunun tipik bir örneği.
Anlaşılıyor ki böyle bir kararnameye aslında hiç lüzum yoktu, çünkü Gümrük Birliği’nin uygulanmasına ilişkin düzenlemeler doğrudan komisyon ile yapılabilecekti. Şimdi ise kararnameyi iptalden başka çare gözükmüyor.
2003 yazında da yine bu şekilde gereksiz bir işgüzarlık yapılmış ve AB ile kurumsal ilişkilerimize aykırı bir şekilde KKTC ile bir ‘Gümrük Birliği Çerçeve Anlaşması’ imzalanmış, yapılan hata anlaşılınca anlaşma rafa kaldırılmıştı. Ankara’da AB konularında eşgüdümün daha etkili hale getirilmesi galiba büyük bir ihtiyaç haline geldi. Aksi takdirde müzakereler boyunca da sıkıntı çekeriz.
***
AB çevrelerinde Türkiye’nin üyeliğine pek taraftar olmayanların ortaya attığı bir fikirden de bahsediliyor: Üyelik müzakereleri üzerinde ‘politik kontrol’. Maksat 31 başlık altında yapılacak müzakerelerin temposunu siyasi değerlendirmelere göre ayarlamak, başka bir deyimle müzakerelerin gerekirse uzun sürmesini sağlamak. Bu fikrin ne kadar destekleneceği daha belli değil.
Müzakere perspektifi açısından asıl kaygı verebilecek başka bir neden mevcut. Bazı üyelerin ve Avrupa Parlamentosu’nun isteği ile komisyon ‘Türkiye’nin üyeliğinin AB üzerindeki etkisi’ konusunda İlerleme Raporu ile aynı zamanda yayımlanacak bir rapor hazırlamakla görevlendirildi. Kritik bir zamanda yayımlanacak bu nitelikte bir raporun müzakere kararına tesir edebilecek tartışmalara yol açmasından endişe ediliyor.
***
Yıl sonuna kadar iyi ve kötü haberler birbirini takip edecek. Fakat Türkiye bugünkü kararlılığını devam ettirirse, yanlış adımlar atmazsa ve lobi faaliyetlerini eşgüdümlü ve amaca odaklanmış biçimde yürütürse AB’nin menfi karar vermesi son derece zorlaşır.