Paylaş
Amerika’da OTSA (Ottoman and Turkish Studies Association/Osmanlı ve Türkiyat Araştırmaları Derneği) adında bir dernek var. Daha çok MESA (Middle East Studies Association) ile yakın bağları vardır. Türkoloji, Türk Tarihi, özellikle Osmanlı üzerine çalışılan bir meslek örgütü; bu dalda çalışan Amerikalı ve Türk asıllı Amerikalı tarihçilerin kuruma üye olduğu görülüyor.
Amerika’da usûl olduğu üzere ödüllerde ünlü bilgilerin isimlerini kullanmak söz konusudur. 2022 yılında alınan bir kararla dernek Ord. Prof. Ömer Lütfi Barkan, Prof. Halide Edip Adıvar, Ord. Prof. Fuad Köprülü’nün isimlerinin verilen ödüllerden çıkarılmasına karar vermiş. Üçü de ırkçılık ve aşırı Türkçülük ile itham ediliyormuş. Bu meslektaşların ne Ömer Lütfi Bey’in, ne Halide Edip Hanım’ın, ne de Fuad Köprülü’nün kişiliğini iyi tanıdıkları kanaatinde değiliz.
KABACA VE BİLGİSİZCE BİR DEĞERLENDİRME
Ömer Lütfi Bey Strasbourg’da okudu -Strasbourg Üniversitesi Annales Okulu ve Marc Bloch demektir-. Barkan, sosyolog kökenlidir ama tarih bilgisi müthişti, Fuad Köprülü’nün de takdir ettiği gençlerdendi. Türkiye’de iktisat tarihi diye bir disiplini Annales Okulu çerçevesinde ortaya koyan, gençlere bu dalı sevdiren âlimdir. Hepimiz Ömer Lütfi Barkan okuyarak yetiştik. Halide Edip Hanım’dan kastınız acaba; ırkçı tahribat veya jenosit gibi suçlamalarsa, kim olduğunu çağdaş kaynaklardan okuyunuz ve bu gibi eylemlere nasıl baktığını görünüz.
Maalesef ABD’de de olsa, Avrupa’da da olsa tarihle yüzleşmekte de (tabir de gülünç) insanlarımız Türklere has alaturka davranıştan kurtulamıyor. Tavır olarak hoş değil, laubalilik. Özellikle bu konuda tarih tahsil etmek isteyen, derinleşmek isteyen gençlerin; Avrupa Tarihi, Eski Çağ Tarihi, Rusya Tarihi gibi Türkoloji dışındaki alanlara, Türkiye’nin ihtiyacı dışındaki alanlara yönelmeleri gerekir. Avrupa ve ABD’de de Türkoloji ile vakit kaybetmemeleri tavsiye edilir.
Şu kadarını söyleyelim; Halide Edip Hanım’ın muasır Hindistan ve Pakistan tarihinde önemli düşünür rolü vardır. Batı edebiyatı çevirileriyle tanınır. Türkçeyi ve Türk edebiyatını evin ve çevrenin eğitimiyle almıştır. Türkçesinde duruluk, saflık hâkimdir. Bu yönüyle Türkçe öğrenen yabancılar 1930’lar, 40’lar ve 50’lerde önce onun “Sinekli Bakkal”ını sonra Yakup Kadri ve Reşat Nuri’yi okurlardı. 1930’lardan beri kitapları (Inside India gibi) İngiltere’de basılmıştır, hâlâ makbuldür. Türk edebiyatı dalındaki kalıcılığını tartışmıyorum bile, İngiliz edebiyatı üzerine yazdığı kısa çalışmanın da hâlâ değerli olduğuna inanıyorum. Halide Edip Hanım Avrupa’da ve Asya’da edindiği tecrübeleri ülkemize aktarmasına rağmen Türkiye’de aşırı sağda ve soldaki sivri kalemlerin neredeyse ortaklaşa hücumuna uğramak gibi bir mazhariyete ulaşmıştır. Halide Hanım bu ortak saldırı ile ancak daha da yücelir. Aynı tutumun günümüzde de devam ettiğini görmek hayrete şayandır. Yerinde sayan bir güruh var. Fuad Köprülü ise tartışmaların dışında bir kişiliktir. Bu tip isimlerin silinmesini şahsî şöhret merakına bağlıyorum. Dürüst bir davranış olmadığı kanısındayım. Hiçbir memleketin tarihinde, tarihyazımına ve edebiyata mal olmuş isimlerin yeniden bu şekilde kabaca ve bilgisizce değerlendirilmesine şahit olunamaz.
DIŞARIDA BAŞKA ALANLARI TERCİH EDİN
Sözün kısası benim de Amerika’da çok kısa bir MA çalışmam var. Sadece 11 ayı kapsadı. Halil İnalcık Hoca’nın yanındaydım ama çok değerli hocaları da tanıdım. Chicago Üniversitesi çok önemli bir okuldur. Başka okullarda çok önemli insanlar yetişir. Harvard çok iyi bir merkezdir, Princenton da öyledir. Buna rağmen şunu söylemek istiyorum. Türkiye’de dışarıda tarih okumaya meraklı bir genç kitle var. Lütfen bu tarih öğrenimi meraklarını Türkoloji dışındaki alanlara yöneltsinler çünkü işin tadı kaçmaya başladı. Zaten ülkemizin ihtiyacı olan da Bizans, Mezopotamya, İlk Çağ, İran, Helen-Roma kültürü, Slavlar, Batı ve Kuzey Avrupa hatta Hispanik Afrika ve Amerika kıtasıdır. Amerika’ya gidip Amerikan tarihi okuyan olursa da doğrusu takdir ederiz. Bu kadar alan dururken bizim pazarda bulacaklarınızı orada tekrarlamanızın anlamı yoktur. Hiçbir zaman tavukgöğsü Amerika’da daha iyi olmaz.
KIBRIS
27 Ocak Cumartesi günü Kıbrıs’ta Denktaş Vakfı, kurucu cumhurbaşkanının 100. doğum yıldönümünü andı. Rauf Denktaş müstesna bir devlet adamı ve fevkalade yetenekli bir müzakereciydi.
1963’te Kıbrıs müdahalesi yapılmadı. Sadece hava akımlarıyla EOKA biraz sindirildi. Ama ada ikiye ayrıldı. Bu zor günlerde Denktaş hem adaya sokulmuyordu hem de açıkça söylemek gerekirse Türkiye’de siyasi partiler ve onları izleyen basın giderayak halk bu işten bezgindi. Kendisini takip edenler Dışişleri Bakanlığı’nın Coşkun Kırca gibi bir avuç fakat son derece etkili diplomatları, askerler, bir kısım halk ve üniversitedeki bir kesimdi. İnatçı ve tükenmeyen bir enerjisi vardı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı onun politikasına çok şey borçludur. Tamamen barışçı metotlarla millî bir kurtuluş savaşı vermiş sayıca küçük bir ulusal toplumun başındaydı.
YAVAŞ YAVAŞ DÜNYADA KENDİNİ KABUL ETTİRİYOR
Kıbrıs’ın sorunları var. Hiçbiri kolay değil ama ürkütücü de olmamalı. 1973’teki yerleşme politikasını yeniden gözden geçirmek gerekir. Hele son zamanlarda Rusya ve Ukrayna’dan gelen göçmen kitlesi Kıbrıs’ta ekonomiyi, ondan da çok içtimai hayatı sarsacak düzeydedir. Türklerle evlilik yapan Ruslar ve yetiştirdikleri çocuklar bir kozmopolit kültürün nişanesidir, yararlıdır. Ne idüğü belirsiz insanların ise küçük bir adada bu kadar yoğun yerleşmesini akıllıca karşılanmaz.
Kıbrıs yavaş yavaş dünyada kendini kabul ettiriyor. Bizim neslin hayatında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti cumhurbaşkanının müstakil Azerbaycan cumhurbaşkanını ziyaret edeceği, devlet töreni ile karşılanması görülecek rüya bile değildi. Üstelik bu iki cumhuriyetin kukla olduğunu da kimse söyleyemez. Her ikisinin de müstakil güçleri, Azerbaycan’da olduğu gibi Rusya’dan bağımsız atılımları, özgün dış politikası, yine aynı şekilde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de demokratik, özgürlükçü bir hayatı söz konusu. Bu gibi devletlerin varlığı ana unsurun hayatını düzene koymak ve derleyip toplamak bakımından da iyi örneklerdir.
Denktaş Vakfı doğrusu gelen konuşmacıları can-ı baştan ağırlıyor. Bunu bir misafirperverlikle de izah etmek de pek mümkün değil. Anavatanla birlikte var olmayı anlamış bir aile söz konusu. Hâlen politikanın içinde olan sayın Serdar Denktaş müstesna politikacılardan. Doğrusu Kıbrıs kurallara, demokrasinin yaşam biçimine riayet etmeyi öğrenen politikacılar yetiştiriyor. Sandık demokrasisi pürüzsüz hâkim. Muhalefet ve iktidar bir arada kurallara göre yaşamayı biliyor. Halk da bu huzuru seviyor.
ESKİ HALİ/YENİ HALİ/Nur-u Osmaniye Çeşmesi (III. Osman Çeşmesi)
İSTANBUL’DA YADİGAR PROJESİ
İstanbul Valiliği’nin Yadigâr Projesi var. Kısaca özetlersek 1000 adet eski eser restore edilecek. Eğer eser tamamen yok olmuşsa yeniden ihya edilecek, restorasyona ihtiyacı olanlar ise restore edilecek. Projede çeşmeler özel bir yere sahip. Yıllarca bakımı ihmal edilen ve sokak aralarında kaybolmaya yüz tutan çeşmeler proje kapsamında uzman eller tarafından yenilenecek. İstanbul’da akmaya başlayan tarihî çeşmelere yenilerinin ekleneceğini duymak beni çok mutlu ediyor. Taşları kırılmış, önlerinde çöp dağları oluşmuş tarihi çeşmelere dair fotoğraflar hâlâ hafızalarımızda.
ESKİ HALİ/YENİ HALİ/Yahyazade Ahmet Efendi Çeşmesi
BU PROJELER MUTLAKA DESTEKLENMELİ
Suriçi İstanbul ve civarda eskinin Bilâd-ı selâse dediği Eyüp, Beyoğlu (Galata), Üsküdar bu projenin içinde. 148’i çeşme, 77’si diğer tescilli yapılar olmak üzere halihazırda toplam 225 adet korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı niteliğindeki eserin restorasyon çalışmaları fiilen başlamış ve çalışmaları devam etmekte. Geriye kalan 775 adet tescilli eserin restorasyonlarının 3 yıl içerisinde tamamlanması hedeflenmekteymiş. Bu gibi projeler mutlaka desteklenmeli ve herkes elinden geleni yapmalı. İlgi gösterilmezse, proje yürümez ve ortam dejenere olur. İstanbulluların ve hepimizin bu projenin takipçisi olması gerekir.
Son olarak benim de bu listeye bir teklifim var. Surların üzerindeki Kazasker İvaz Paşa’nın Mimar Sinan tarafından yaptırılan pitoresk eserinin etrafını düzenlemekle işe başlayabilirler. Eski eserlerin korunması için çevreden işe başlamak gerekir.
Paylaş