Hande Can

Bodrum’da sanat dolu bir hafta sonu

6 Haziran 2023
Bodrum birçok farklı mekânda dünyanın farklı yerlerinden gelen sanatçıları ve eserleri bir araya getirerek sanat dolu bir hafta sonuna ev sahipliği yaptı.

Bunlardan biri de İstanbul’da çağdaş sanatı keşfetmeye ve tanıtmaya yönelik bir sanat galerisi olan Muse Contemporary ile sofistike keşiflerin adresi Mett Hotel & Beach Resort’un yaptıkları iş birliği oldu.
Ayşe Pınar Akalın’ın küratörlüğünde, Ceren Önal Palamutçu ev sahipliğinde Türkiye’den ve dünyadan 16 farklı sanatçıyı bir araya getiren “Cloud Nine” sergisi kapılarını açtı.
İsveçli sanatçı Petra Hultman’ın enstalasyonu, lentiküler fotoğrafçılık alanının önde gelen temsilcilerinden ve hayran olduğum İngiliz sanatçı Jeff Robb’un soyut çalışmaları, Portekizli sanatçı Miguel Rodrigues’in barok tarzı eserleri, Fransız sanatçı Laurence Jenk’in ünlü bonbonları, 12 yıldır Türkiye’de yaşayan Tom Fellows’un alüminyum panelleri, Canan Savaş, Yasemin Vardarlılar, Sinan Polvan gibi ünlü isimlerin eserleri Mett Bodrum’un özenle belirlenen mekânlarında sizlerle buluşmayı bekliyor.
Benim aklım savaş nedeniyle kısa bir süre önce Türkiye’ye yerleşen Rus çift Yulia Batyrova ve Marat Mukhametov’un beton ve porselenin zıt uyumunu vurgulayan kanat heykelinde kalmadı değil.
15 Eylül’e kadar kapıları herkese açık olan sergiyi gezmenizi çok tavsiye ediyorum. İnanın eserlerin seçkileri ile size verdiği hazza bayılacaksınız.
Sanatçıları desteklemek ve güçlendirmek için uluslararası pazara erişim sağlayan ve dünya çapında sanatçılar ve galeriler arasındaki iş birliğini kolaylaştıran bir kapı görevi gören Muse Contemporary harika bir iş başarmış. Bir sonraki sergilerini sabırsızlıkla bekliyorum.

Lucca by the Sea sezona ‘merhaba’ dedi

Bodrum’da bu hafta sonu sezonu açanlar arasında Mandarin Oriental içinde yer alan Lucca by the Sea de vardı. Şu an sadece restoranı açılan Lucca’nın plajı 15 Haziran’da aktif hale gelecek.

Yazının Devamını Oku

Cazibeli İtalyan: Marcello

30 Mayıs 2023
Turistler için ilgi odağı olan Nişantaşı’nda yeni açılan mekânların sayısı hız kesmeden devam ediyor.

Geçen haftalarda The Stay Boulevard’ın üst katında açılan Marcello, aradığımız İtalyan ruhunu İstanbul’a getirmeyi başarmış. Peynir ve domates alerjisi olan birisi olarak İtalyan mutfağı genelde en zorlandığım mutfakların birisidir ve gitmeyi kolay kolay tercih etmem. Haliyle tercih sebebim olması için gözüm mekânda beni cezbedecek şeylerin varlığını arar.

Yine bu fikirle gittiğim Marcello’dan içeri adım atar atmaz dünyaca ünlü tasarım ofisi Autoban’ın imzasını taşıyan tasarımı karşısında paralize oldum.

İç mekânın renk kodları, geniş barı, harika terası, terastaki o şahane döşenmiş koltukları, muazzam İstanbul manzarası ve her bir köşede bulunan nefis sanat eserleriyle sıradanlıktan tamamen uzak, Nişantaşı’na yakışır şıklıkta bir mekân olmuş.

Özellikle mutfağın yanında asılı duran lentiküler fotoğraf alanının önde gelen temsilcilerinden İngiliz sanatçı Jeff Robb’un çıplak kadın vücudunun zarafetini 3D formda gözler önüne seren ve Portal serisinin en beğendiğim 5 eserinden 3’ünün burada asılı olması aklımı başımdan almadı değil.

Napolili Executive Şef Luigi Mariconda ve Genovalı foccaccia şefi Massimiliano Nardo’nun başında bulunduğu Marcello spesifik bölge restoranından çok İtalya genelinden en iyi lezzetlerin bir araya geldiği seçkin bir İtalyan restoranı olmuş.

Ben deneyemesem de yiyenlerin tepkilerinden gördüğüm kadarıyla mayasız, yufka kadar ince iki hamur tabakasının arasında özel olarak ürettikleri peynir dolgusundan yapılan Focaccia tipo Recco ile parmesan ve porçini mantarlı risottosu efsane.

Ben vegan olan imza kokteylleri eşliğinde keyifli bir şekilde dekoru incelerken, şef Luigi’nin annesinin tiramisusu karşısında yelkenleri suya indirip, aldığım küçük bir çatal sonrası İstanbul manzarasının tadını çıkarmanın mutluluğunu yaşadım.

İstanbul’dayken içeri girdiğimde yurtdışındaymışım hissini veren mekânların çoğalmasına bayılıyorum. Artık listeme Marcello da eklendi.

Yazının Devamını Oku

Hırsızlığın adı taklitçilik oldu

23 Mayıs 2023
Z kuşağının yakından takip ettiği, avangart ve ironik sloganlı tasarımları ile sokak modasının nabzını elinde tutan İtalyan modaevi GCDS’in kurucusu ve tasarımcısı Giuliano Calza, geçen gün Instagram hesabı üzerinden ikonik Morso model topuk tasarımını, kitlesel pazarın temsilcisi Shein’ın taklit ettiğini görünce çok haklı bir serzenişte bulundu.

Kısacası şöyle dedi:
“Fikir çalmak, o fikri ortaya koyana kadar aylarca verdiğin özveriyi, teri, sevgiyi ve yeni fikirleri hayata geçirme enerjisini çalmak demek. Bu son derece incitici ve suistimal edici. Ben insana, çalışkanlığa, işçiye saygı duyarım. Üretimde ve malzemede etik ilkeleri benimserim. Fikir hırsızlıkları karşısında insan kalmaya çalışıyorum. Benim gibi gençler için bu sektörü ayakta durabilecekleri bir yer yapmaya çalışıyorum ama belki de çok iyi niyetliyim. Devam eden birkaç yasal davam var ama umursamıyorlar ve yapmaya devam ediyorlar. Bu ucuz Instagram kopyacılığı karşısında bir tek sen durabilirsin. Yaratıcılığın ve gençlerin hayatta kalmaya devam etmesini ve başarılı olduklarını görmek istiyorsanız, daha fazla onların oyununa ortak olmayın.”
Kitabına göre ve ahlaklı bir şey üretmek kesinlikle ucuz değil ve herhangi bir tasarım için verilen emeklerin karşılığı kopyacılık olmamalı.
Calza’ya sonuna kadar katılıyorum ve destekliyorum.
Emek hırsızlığına karşı boykot başlatılması fikrini en önde savunanlardanım.
Bir tasarımcının veya markanın yaptığı bir fikri alıp kendilerininmiş gibi göstermek tam olarak hırsızlıktır. Bunu bilerek alkış tutanlar ve destek olanlar ise suç ortağıdır.
Hammadde sıkıntısı almış başını gitmiş, üretim zinciri kırılmışken, tasarımcı hayalini kurduğu bir ürünü sizlerle buluşturabilmek için ekonomik krize rağmen büyük bir risk altına girmişken, tek bir ürünün maliyeti korkunç fiyatlara çıkıyor olsa bile üretmeye devam ediyorken, verdiği özverinin karşılığı bu olmamalı diye düşünüyorum.

Yazının Devamını Oku

Anneler Günü’ne geri sayım

9 Mayıs 2023
Özel günler benim için beklenti demek, o yüzden özel günleri hiç sevmem.

Beklentin yüksek olduğu sürece o güne yüklediğin değer farklı bir boyuta geçiyor çünkü. Tahmin edebileceğiniz üzere biz kadınların beklenti çıtası yüksek olduğu için doğum günleri, evlilik yıldönümleri yılın en stresli günlerini de beraberinde getiriyor haliyle...

Ama Anneler Günü deyince durum değişiyor. Sadece hatırlandığını hissedeceği bir telefon konuşmasının yeteceği kadar beklentinin düşük olduğu bir gündür.
Kimisi için buruk, kimisi için heyecanlı, kimisi için sürpriz dolu anlara gebedir. Anneleri mutlu etmek kolaydır.
Onlara alacağımız hediyeyi bulmakta zorlanabiliriz.
Aslında bunun kolayı var.
Annemizin karakterini ve ihtiyacını doğru anladığımızda ve bunun üzerine biraz zaman harcadığımızda en doğru hediyeyi bulmak mümkün.
Geçtiğimiz günlerde en güzel hediyeyi bulmak için Hürriyet ve Amazon Türkiye ortak etkinlik gerçekleştirdi.

Yazının Devamını Oku

Bodrum sezona hazır mı?

2 Mayıs 2023
Daha Bodrum çok bilinmezken, mıcırlı asfalt yollar üzerinde 12-13 saat süren otobüs yolculuğu sonrası Bodrum’un o harika deniziyle göz göze gelebildiğiniz zamanlarda, her mayıs ayında gittiğimiz devre mülkümüz vardı.

Anneannemin yanında muhakkak şoför koltuğunun arkasında muavinle sohbetlerini dinleyerek ve yine anneannemin dizinde uyuyarak ulaşırdım Bodrum’a.

İlk platonik aşkımı orada tanıdım mesela. Kenan... Muhtemelen ben 6-7 yaşlarımdayken o da herhalde 20’lerindeydi. Arkasından öyleeee bakardım alık alık.

Annemler kaldıramazdı yerimden beni, onun dönüşünü bekleyeceğim diye. O kadar eskiye dayanır benim Bodrum’a olan sevdam.

Son derece bakirdi o zamanlar. Öyle sosyetik plajlar yoktu. Halk plajları vardı, en güzeli Karaincir’di. Ne güzeldi o zamanlar Bodrum.

Lüks kavramı şimdiden çok farklıydı.

Boşuna dünyanın sayılı destinasyonlarından biri olmadı Bodrum. Evrildi. Kalabalıklaştı. Dünyanın en güzel yarım adalarından biri oldu.

Şimdi devre mülkler değil sınırsız seçenekle lüksün otantiklikle buluştuğu birçok otel var. Bu yüzden dünyaca ünlü isimlerin ve oligarkların tercih ettiği yerlerden biri haline gelmeyi başardı. Bana hep soruyorlar; “Bodrum’da nereye gidelim?”, “Hangi otel güzel?” vs diye. Benim buna cevabım farklı.

Çünkü benim artık lüks otellere bakışım değişti. Öncelikle hem mimari projesinde, hem restoranında sürdürülebilirlik adına ne yapmış ona bakıyorum.

Yazının Devamını Oku

Güzellik kaygısı ‘tektip’ prototip kadınlar yarattı

25 Nisan 2023
Güzellik algısı, biz kadınların hem en güçlü silahı hem de en büyük düşmanı aslında.

Özellikle iyi fizikli, sağlıklı ve toplum standartlarına göre “güzel” denilebilecek ya da gerçekten “çok güzel” tanımının kendisini simgeleyen kadınların yaş almayı kabul etmesi, psikolojik olarak gerçekten hiç kolay değil.
Saçlara düşmeye başlayan aklar, sarkmaya başlayan yüzler, çıkmaya başlayan karınlar, “Su içsem yaramaya başladı” demeler, bitmek tükenmek bilmeyen ödemler, gençlik sembolünün gizli silahı popoların yer çekimine karşı koyamamaya başlaması...
Liste uzar da gider. Bunun üzerine hormonlar da eklenince aklımızı oynatmaya başlamayalım da ne yapalım değil mi?
Bunlara bir de toplumsal baskıyı ekleyelim, sonuç ne olur?
Şu an her yerde gördüğümüz, karakteristik özellikleri yok olmuş, birbirine tıpatıp benzeyen kadınlar...
Bazen kendimi Wachowski Kardeşler’in epik filmi “Matrix”teymişim gibi hissediyorum. Birbirinin aynısı olan kadınlar, Ajan Smith gibi her yerden çıkıyorlar. Bazen kim kim, ayırt etmem mümkün olmuyor.
Herkes birbirine mi benziyor yoksa ben mi deliriyorum, günler geçtikçe anlamak zorlaşıyor. Altına ve üstüne sosis yerleştirmişsin gibi gözüken dudaklar, aynı tornadan çıkmış burunlar, aynı kaslı karınlar, aynı yastıklaşmış yüzler, aynı makyajlar, aynı saçlar, aynı kıyafetler, aynı çantalar...

Yazının Devamını Oku

De-influencing trendi düzeni değiştirecek mi?

18 Nisan 2023
Gücünü tüketimden alan sosyal medya, takip edilen kişilerin ne yediği, ne içtiği, ne giydiği, kullandığı ürünleri, yaşam biçimi üzerine kurulmuş bir sistem.

Pazarlama dünyası son yıllardaki en önemli satışlarını bu güç üzerine kurgulamaya başladığından beri instagram, mega influencer’lardan, macro influencer’lara kadar zaman içinde pazar yerine döndü.
Yurt dışında yapılan araştırmalar gösteriyor ki genel nüfusun yüzde 26’sı etkileyici kişinin önerdiği bir şeyi satın alıyorken, Z kuşağının sadece yüzde 44’ü etkileyicinin önerdiğini satın alıyor.
Tüketim toplumu bu düzenden de sıkıldı ve bu çılgınlığı bir nebze olsun azalmak adına TikTok’ta “de-influencing” akımını ortaya çıkardı ve çok kısa bir süre içinde trend patlaması oldu.
İşin ilginç ve ironik tarafı ise bu akımı ortaya çıkaran son yıllarda pazarlama sektörünün hedef kitlesi olan Z kuşağı.
Kafamızda büyük bir soru işareti olarak duran sosyal medya nereye evrilecek sorusunun cevabı buysa, markalar için ciddi bir tehlike söz konusu.
Tasarrufu önlemek ve aşırı tüketimi eleştirmek için takipçilerine ne almamaları gerektiğini söyleyen paylaşımlar rekor kırıyorsa, etkileyici kişiler çıkıp “sizi etkilemek için buradayım bu ürün abartıldığı gibi değil, aslında pek de bir işe yaramıyor” ya da “sizi etkilemek için buradayım, bu ürünü bu paraya almanıza gerek yok, aynı içeriği çok daha ucuza bu ürün de yapıyor” gibi #deinfluencing hashtag’i ile yapılan paylaşımlar çok ciddi izlenme rekorları kırıyorsa, ‘influencer pazarlamanın sonu geliyor mu’ diye düşünmeden edemiyor insan.
Haliyle bu da sektörde ciddi bir tedirginlik ortamı yaratıyor.

Yazının Devamını Oku

Çağın hastalığı ‘tüketim kültürü’ mutluluk getiriyor mu?

11 Nisan 2023
Fikirlerine çok güvendiğim Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Petek Göker, geçenlerde sosyolog Richard Ryan ve Tim Kasser tarafından incelenen “tüketimciliğin etkileri” raporundan bir bölüm paylaştı.


20 yılı kapsayan çalışmaların sonucuna göre tüketime en yatkın olanları şöyle tanımlıyorlar: “Zenginliğe, imajına, sosyal statüsüne ve diğer çeşitli maddi değerlere öncelik veren insanlar, dostluk, memnuniyet, deneyim kalitesi, başkalarını önemseme, toplumla, çevreyle ilgili aidiyet ve sorumluluk duygusu gibi yaşamın temel değerlerini vurgulayanlara göre hayatlarından daha az memnun.”
Hayatımın en mutsuz dönemlerinde kendimi alışverişe vurmuş ve bu sarmaldan yıllar sonra çıkabilmeyi başarabilmiştim. Çevrenizde deli gibi alışveriş yapan birini görüp takip edip ve içten içe hasetleniyorsanız, “Neden onda var, bende yok” diye üzülüp boşuna kendinizi kötü hissetmeyin.
Bilin ki alınanların arkasında çok ciddi bir mutsuzluk ve büyük bir boşluk yatıyor. Ben onlara üzgün ruh gözüyle bakıyorum.
Daha çok doğada vakit geçirip hayvanlarla iletişim içinde olun.
Sevdiklerinizle kaliteli vakit geçirip son derece sade bir hayat düzenine geçip bunlarla ruhunuzu beslediğinizde nasıl da huzura erdiğinizi fark edebilirsiniz.

Yazının Devamını Oku