LİGDEKİ çıkışını devam ettirmek isteyen moralli, özgüvenli ve istekli Trabzonspor ile tarihi bir yıl yaşayan, ligdeki durumu tehlikeli, moralsiz, dağınık ve özgüveni yerle bir olmuş F.Bahçe’nin maçıydı. Maça iyi başlayan ve oyunu kontrol altında tutan, rahat ve kendinden emin hali ile Trabzonspor’du. Orta sahada panik yapmadan ve acele etmeden oynayan Trabzonspor’da oyuna hakimiyette 3 oyuncu büyük rol aldı. Sosa, sakin ve yetenekli ayakları ile yönlendirici yönünü ortaya koyarak, Abdülkadir Ömür, dar alandaki hızı, çabukluğu ve adam eksiltme tarafını çıkararak, Yusuf Yazıcı, ceza alanına yakın Rodallega’ya ile bağlantı kuracak şekilde bitirici yanını göstererek öne çıktı. İlk yarı boyunca Trabzonspor’da ön plana çıkan ve maçı istediği gibi götürmesini sağlayan bu 3 oyuncunun sahaya verdikleriydi. Sosa ile rahat ve bol pas, Abdülkadir Parmak ile baskıyı kırma ve rakip alana çabuk geçiş, Yusuf ile de pozisyon üretme ve sonuç alma işini kolay yaptı Trabzonspor. İlk yarının Trabzonspor adına beklenti altında kalan adamı, son haftalarda müthiş işler yapan Nwakaeme idi. Savunmanın risk almayan oyunu hatayı minimize ederken, Pereira ve Novak’ın daha fazla savunmada kalması da ilk yarıda Fenerbahçe’ye pozisyon verilmemesinin sebebiydi.
KORKU VE ECEL
İkinci yarı daha dengeli başladı ve kısır devam etti. Fenerbahçe’nin pozisyon üretme sıkıntısı yaşaması ve sorunun çözümü için Valbuena’yı alması kısa bir süreliğine de olsa işe yaradı. Bu bölümde direkten dönen top maçın kırılma anı oldu. Fenerbahçe o kadar çok sarı kart gördü ki, bir oyuncunun atılacağı çok belliydi. Bir kişi fazla oynamanın avantajını iyi değerlendiren ise Ünal Hoca oldu. Önce Ekuban’ı, sonra Olcay’ı oyuna alarak takımın baskı yemesini engelleye çalışırken, diğer taraftan hızlı hücumla sonuç almayı düşündü. Fakat düşündüğü ve istediği sonucu alamadı. Hakkını verelim. Uğurcan maç boyunca sakin ve güven veren haliyle çok iyi oynadı. Milli Takım’ın banko kalecisi olacak potansiyeli ve yeteneği var. Trabzonspor açısından büyük hayal kırıklığı yaşatan bir maç sonu oldu. İlk yarıda oynanan iyi oyun, ikinci yarı rakip eksik kaldıktan sonra üstüne gitmeyip, koruma duygusunun etkisiyle oynayınca, bu kabullenişin faturası ağır oldu.
Maçın adamı: Uğurcan.
Şampiyonluk haftalarına girişten önceki en önemli maçtı. Kupada finale çıkmanın anlamı moral ve motivasyon sağlamanın ötesinde, Kupayı bir anlamda kazanmış olmanın habercisiydi aynı zamanda.
Malatya maçları serilerinde işi çözen Fatih Hoca ve takım Linnes ile finale büyük adım attı. İlk yarı, önde olmanın rahatlığı ile akıllıca ve Malatyaspor’u uzağa çekecek şekilde oynandı. Son dönemlerde formu iyice tavan yapan Cezayir Menekşesi Feghouli, attığı müthiş golle rakiplere endişe verirken takımı rahatlatan isim oldu. Fakat şu bir gerçek ki, Galatasaray ne yapıp edip gidişatı aleyhine çevirecek bir şeyler yapıyor.
Her sey yolunda giderken ya bir kırmızı kart yada anlamsız bir penaltı yada bireysel hata. Malatya maçı yine çok rahat giderken penaltı ve gerginlik ile oyundan kopma. Buna rağmen devam edebilmek, Galatasaray’ın elindeki kozların etkinliği ile alakalı. Onyekuru, Feghouli, Mariano, Belhanda, Diagne ve Fernando gibi oyunculara sahip olmak ciddi lüks.
İYİ OYUNCU MU BÜYÜK OYUNCU MU?
Onyekuru, bazı maçlarda çok etkisiz ve şaşırtıcı şekilde kötü oynarken, bazı maçlarda inanılmaz işler yapıp 40 milyon Euro’ya transfer yapabilecek oyuncu profili çiziyor. Her halükârda, Galatasaray için önemli bir oyuncu ve gelecek haftalarda en önemli 3 oyuncudan biri olacak. Doğru zamanda, doğru yerde topla buluşturulduğunda ve isterse, Türkiye’de durdurabilecek oyuncu yok. Hatta gelişmeye devam ederse Avrupa’da bile büyük işler yapacak kapasitesi var.
APARAT LINNES
MARTİN Linnes, hem oyunu, hem uyumu, hemde profesyonelliği ile takdir edilmesi gerek bir oyuncu. Bölge fark etmeden ve verimi düşmeden oynadığı oyun, hocalar için büyük şans. Linnes gibi oyuncular büyük fark oluşturmazlar ama her zaman arana ve olmazsa olmaz oyunculardır. Nerede eksik ve sıkıntı varsa açığı kapatır takım içi bağlantıyı yapar.
VAR'SIN OLSUN
FENERBAHÇE derbisinde hem hakem hem de sonuç travması yaşamıştı Galatasaray. Hakem kararlarının sonuca etkisi, üstüne Kadıköy’de 20 yıllık derbi kazanamama serisinin bitmemesi ve en önemlisi şampiyonluk için büyük avantaj yakalayacağı fırsatı kaçırması... Bu durumdan kurtulup, tekrar konsantre olup lige dönmek kolay değildi Galatasaray için. İlk yarım saatte, sıkıntının su yüzüne çıktığı bir bölüm oldu. Kayserispor’a verilen pozisyon sayısı ve pozisyonların veriliş şekli Galatasaray için hiç normal değildi. Yenilen gole Diagne ile hemen cevap verilmesi, sorunun büyümeden çözülmesini sağladı. Ama asıl maçın bittiği an kırmızı kartı ile beraber penaltının gelmesi ile oldu.
Diagne’nin goller atması, Emre Akbaba’nın istekli oyunu, Mariano’nun müthiş bindirmeleri ve temposu, Nagatomo’nun geri dönüşü öne çıkan performanslardı. Diğer taraftan, ilk yarı 3 gol atarak bitirmiş şampiyonluğa oynayan bir takımın, 1 kişi eksik oynayan rakibine karşı ikinci yarı hem tempoyu hem de gol sayısını artırmamış olması ise şaşırtıcı.
DAHA FARKLI OLMALIYDI
Maç boyunca saha içinde ve tribünde normal olarak hep geçen haftanın yansımaları hissedildi. Oyuncuların saha içi mücadele ve oyun isteklerindeki değişim, tribünlerin galibiyete ve atılan gollere rağmen coşkusunun az olması derbi etkisiydi. Yoksa, havası bozulmamış bir Galatasaray bu durumdaki Kayserispor’a ilk yarıda attığı kadar ikinci yarı da atabilecek bir takım.
TARAFTAR GÜCÜ LAZIM
ELBETTE yarış devam ediyor ve her şey değişebilir. Bunun için gelecek fırsata hazırlıklı olmak lazım. Kalan haftalarda Galatasaray taraftarını müthiş maçlar bekliyor. Çünkü, içerde oynanacak Beşiktaş ve Başakşehir maçları, sıralamayı direk değiştirecek kadar kritik ve taraftarın doğru desteğine çok ihtiyaç duyulacak. Aslında, takımın yapamadığını ya da eksiğini taraftarın tamamlayıp işi bitirmesi gerekiyor.
BELHANDA BU SEFER OLMADI
FATİH Terim, cezalı Onyekuru’nun yokluğunda kenarda Belhanda’yı kullandı ama istediğini alamadı. Onyekuru’nun Galatasaray için anlamı, olmadığı maçlarda daha net anlaşılıyor. Fernando da uzun zaman sonra iyi maçlarından birini oynadı. Fernando iyi olduğunda, Galatasaray daha düzgün işleyen ve az sorun yaşayan bir takım oluyor. Rakibin eksik olması da önemliydi elbette ama bu Fernando’nun iyi oyununu gölgelemez. Galatasaray ve Fatih hoca, bu maçın ilk yarısını dikkate almalılar. Çünkü yaşanan sıkıntılar ve bunların sebebine verecekleri cevaplar, Galatasaray’ın kalan haftalardaki maçlarına ve ligdeki yerine ışık tutacak.
LİDER Başakşehir’in yenilmesi ve kalan fikstür sonrası, Galatasaray için derbi eşittir şampiyonluk anlamına gelmişti. Fenerbahçe’nin ligdeki durumu ve genel formu da Galatasaray için bir başka avantajdı. Maça başlangıç da bu avantajları düşünerek sakin ve derli toplu başladı. Galatasaray’ın ilk yarım saatteki planı orta saha sayesinde işledi. Orta sahadaki bu etkinlik, önde pozisyon bulmaya yaramadı. Çünkü oyunun hiçbir yerinde olmayan, olamayan bir Diagne vardı. Hadi gol atmasını geçtik, topla gelen Belhanda, Feghouli ve Ndiaye’ye seçenek oluşturma işini bile yapamadı. Durum böyle olunca da Fenerbahçe savunması çok sıkıntı yaşamadı ve maç orta alana sıkıştı. İlk yarıda, Diagne kadar sorunlu ve beklenti altı kalan diğer oyuncu da Onyekuru idi. Fenerbahçe’nin öndeki oyun aklı ve tehlike oluşturabilecek tek adamı Valbuena idi. Top ancak Valbuena’nın ayağına geldiğinde Fenerbahçe adına oyun hareketleniyor ve farklı işler yapılıyordu. İlkyarı, iki kaleden uzak, oynamak kadar birbirini oynatmamaya çalışan iki takımın orta saha mücadelesi olarak geçti. Hasan Ali’nin kırmızı kartı, her şeyi değiştirdi. Belhanda’nın kenara alınması, her an kart görme potansiyeli olan bir oyuncunun maçı dengelemesini engellemek içindi. Belhanda oyunda kalabilirdi ama o riske girmeye değmezdi. Eksik rakibe karşı etkili olması beklenen kenar oyuncuları Feghouli ile Onyekuru devreye girdi ve G.Saray golü buldu. Çıkarken kaptırılan top maçın kader anı oldu ve sonucu belirledi.
DIAGNE DAHA HANGi MAÇTA GOL ATACAK!
GALATASARAY ikinci yarıyı tek kale ama sakin, çok paslı ve sabırlı oynadı.Kenar ortaları ile sonuç almaya çalıştı. Burada iki tane sorun vardı. İlki, bu ortalara vurması gereken adam ortada yoktu. Diagne daha hangi maçta ve ne kadar orta gelirse gol atacak acaba! İkincisi, devamlı yapılan pasların niteliği ve oyunun temposu idi. Tamamı rakip alanda, fazla pas yapmak iyi de, pozisyon üretememek yapılan işi sorgulatıyor. Maçın son dakikalarında bile hala yan pas yapmak, maçı kazanma arzusunu düşürüp istatistik yapmaya sebep oldu. Rakibin bu kadar uzun süre eksik oynadığı, oyunun tamamen Fenerbahçe yarı alanında geçtiği bir maçı kazanamamak, hem 20 yıllık serinin bitirilmesi için ele gelmesi zor büyük şansın hem de şampiyonluk için çok önemli bir avantajın kaybedilmesi anlamına geliyordu.
Maçın adamı: Eljif.
Galatasaray açısından 3 gün önce oynanan maça göre daha stresli ve zor bir maçtı. Telafisi kolay olmayacak, mücadele seviyesi yüksek, sert ve tempolu bir karşılaşmaydı. Galatasaray’ın, Türkiye Kupası maçından edindiği tecrübe ile, bir an önce gol bulup rahatlama ve maçı koparma isteğiyle baskılı başlaması beklenti dahilindeydi. İlk yarının tamamını rakip sahada oynayan ve Malatyaspor’un çıkmasına izin vermeyecek derecede iyi baskı koyan Galatasaray için sorun olan 3 oyuncu vardı. İlki, savunmada yerden, havadan neredeyse hatasız oynayan Artura Mina. İkincisi kalesinde güven veren ve net pozisyonları çıkaran Farnolle. Üçüncüsü ise bu maçta nispeten daha derli toplu gözüken ve pozisyonlara giren ama kendisini inkar edecek derecede kötü vuruşlar yapan Mbaye Diagne.
BEZDiREN BASKI VE LINNES
Maçın ilk yarısı için Galatasaray adına olumsuz manada söylenecek bir şey yok. Oyunu domine eden, baskıyı sert ve sürekli yapan, iki kenardan etkili ortaları deneyen, orta sahada topa hakim ve iyi pas yapan bir takım için eksik olan goldü ve o da penaltıdan ilk yarının sonunda geldi. Martin Linnes hem savunmadaki kademeleri hem de hücumda yaptığı işler ile öne çıkan oyuncu oldu.
iKiNCi GOL iŞi BiTiRDi
İkinci yarıya önde başlamak, Malatyaspor gibi disiplinli takımlara karşı önemli avantajdır. Moral bozar, strateji değiştirir, disiplinden koparır ve performans düşürür. Nitekim, ikinci yarıya aynı istekle başlayan Galatasaray, Emre Akbaba ile golü buldu ve maçı kopardı. Sonrası daha kolay, daha rahat ve stressiz geçti.
MARCAO’NUN YOKLUĞU PLANLARI DEĞiŞTiRiR
Galatasaray önemli bir maçı kazandı ama çok kritik derbi öncesi savunmayı kaybetti. Luyindama ve Marcao’nun beraber iken Galatasaray’a kattıkları ne ise, ikisinin de birden olmayışının kaybettireceği de aynı düzeyde olacaktır. Bu kayıplar, Fatih Terim’i oyun planınından saha içi dağılıma kadar çok farklı seviyede etkileyecektir. Çünkü Marcao, oyunu geriden kurabilen, ayağa iyi pas yapabilen ve bazen topla çıkış yapan bir oyuncu. Dolayısı ile Luyindama’ya göre daha kritik bir kayıp. Bu özelliklere en çok ihtiyaç duyulacak maçta ikisinin de olmayışı büyük dezavantaj. Bu kayıp sadece Fatih Hoca da değil, Ersun Yanal’da da etki yapacak ve bugünden itibaren bambaşka bir plana geçiş yapacaktır.
Maçın adamı: Linnes.
Malatyaspor için turu ikinci maça taşımayı düşüneceği ve buna göre oynayacağı bir maçtı. Kaldı ki, oyun sistemi ve stratejisi de buna uygun bir maçtı. Kendi alanında yakın ve sert savunma sonrası olursa hızlı hücum ama olmazsa olmazı gol yememek olan bir plandı bu. Bunun için Feghouli, Belhanda ve Onyekuru’yu durdurmak yeterli olacaktı. Çünkü, Diagne’nin formu ve oyuna katkısı itibarıyla zaten işlerini kolaylaştıran etken olacaktı. Nitekim, ilk yarı boyunca tehlikeli 3’lü durduruldu, kenardan Mariano ve Emre’nin çıkışlarına tedbir alınınca oyun kilitlendi. Yine de Emre daha çok zorlayan, arayan ve istekli olan oyuncuydu.
Galatasaray’ın bireysel performans probleminin haricindeki sıkıntısı, oyunu bir türlü hızlandıramaması ve tempoyu Malatyaspor’un istediği seviyede sürdürmesiydi. Elbette kendi alanına iyi yayılan ve pas trafiğinin hızlanmasını yakın oynayarak engelleyen Malatyaspor’un da katkısı var ama Feghouli, Belhanda, Onyekuru, hatta Ndiaye gibi rakip kaleye toplu ve topsuz hızlı gidebilen oyuncuların etkisizliğiydi asıl sorun.
NERDESiN DIAGNE?
Maçın en etkisiz adamı Diagne’ydi ve işin garip tarafı, ilk bulduğu net pozisyon takım 10 kişi kaldıktan sonraydı. Kasımpaşa’daki Diagne bu pozisyonu çok rahat atardı. Galatasaray’lı Diagne niye atamadı sorusunun cevabı, topa vururken rahat olmayan, stres içinde olduğu belli olan vücudunda şekillenmişti. Sorunu çözmesi için oyuna giren Emre Akbaba, daha oyuna ısınamadan takım 10 kişi kalınca başka bir görevi almak zorunda kaldı ve etkisi azaldı. Malatyaspor maç boyunca savunma stratejisini işletti ama hücumda da istediğini yapamadı. Maçı kazanamadı ama istediğini alarak ilk ayağı kazandı. İkinci maç daha fazla taktik, disiplin, sabır ve heyecan içinde geçecek.
Maçın adamı: Donald
GALATASARAY için karşılaşmanın önemi maçtan önce tescillenmişti. Lider Başakşehir’in puan kaybı ile önemli fırsat yakalanmıştı. Fakat maçın başlangıcı ve ilk yarıdaki görüntü tamamen tersti. Bursapor düşme hattında ve istekli olması gayet doğal. Ama şampiyonluğa oynayan rakibi puan kaybetmiş bir takımın bu kadar umursamaz, bu kadar kötü, bu kadar ruhsuz oynaması akıl alır gibi değil. Galatasaray, Muslera ve Ndiaye’yi çıkarırsak, ilk 45 dakikada yılın en kötü oyununu oynadı tüm takım olarak. İnanılmaz kötü bir orta saha, her topu kaybeden bir Onyekuru, ‘olmasa daha iyi’ dedirten Diagne, rakibi yedek kulübesindeki arkadaşlarından daha iyi seyreden Feghouli ve Belhanda; Yusuf karşısında çaresiz kalan, pas hataları yapan Marcao ve Luyindama, rakibin pas trafiğini ve golü izleyen Donk. Bir takımın ilk yarısını bu kadar kötü oynadığı bir maçı tek farkla geride kapatması bile şans. Kısaca kâbus gibi bir ilk yarıydı. Devre arasında takımın fay hattı ile oynayan Fatih Terim’in hamleleri sonrası üzerilerindeki tozları alınan ve silkelenen Galatasaraylı oyuncular normale döndü. Fabrika ayarlarına dönen Onyekuru, devre arası güncellenen Belhanda, dağınık görüntüden kurtulan Luyindama ve Marcao ile Cezayir menekşesi gibi açan Feghouli, savaşan sahin Ndiaye ile maçı çevirildi. Her ne olursa olsun, 2 farklı geriden gelmek bu dönemde kolay değil.
SON VİRAJDA OLACAK ŞEY DEĞİL
GALATASARAY’ın ön tarafında oynayan oyuncular, rakibe teslim olmadığı ve istekleri iyi olduğu sürece gol atamamaları imkansız. Diagne problemini çözmek şampiyonluk düğümünü çözmek demek. Galatasaray haftalardır kenar ve orta saha oyuncuları ile kazanıyor. Bu istatistik, bir takımı şampiyon yapan kriterdir. Fakat, öndeki oyuncu hem skor üretmede hem de oyun organizasyonunda yoksa problem var demektir. G.Saray, ligin son virajında en çok katkı görmesi gereken oyuncuyu sırtında taşımak zorunda kalıyor.
Maçın adamı: Ndiaye.
Galatasaray, bu maçı 5-0 kazandıysa bunun sebebi golcüleri değil. Tek sebebi Muslera. Uruguaylı hem maçı hem şampiyonluk yarışını kurtardı.
G.SARAY için evde oynanan ve kâğıt üzerinde kolay bir maçtı. Geçen haftaki puan kaybı, Başakşehir’in kazanması, kazanma mecburiyeti, taraftarın gücü ile birleşince sorun çıkması muhtemel gözükmüyordu. Fatih Hoca’nın fazlaca ofansif bir kadroyla çıkma sebebi de biraz bunlar ve farklı kazanma isteğiydi. Nitekim, maçın başından itibaren oyunu kontrol eden G.Saray golü de erken bulunca rahatladı. Bülent Hoca, G.Saray orta sahasını durdurabilirse şansı olacağını bildiğinden, bu bölgeyi kalabalık tutup, burdan Doukara’ya iyi paslarla çıkmayı planladı. Plan tutmadı çünkü, Emre, Belhanda, Feghouli ve Mariano hem hareketli oynadı hem de iyi pas yaptı. Feghouli’nin golü bütün avantajı G.Saray’a geçirdi.
GÖNDERiLSiN Mi?
Ama garip şekilde, maçı farklı önde götürüyormuş gibi bir rahatlık içine giren, konsantrasyonu kopuk bir takım çıktı ortaya. Muslera olmasa ilk yarı en kötü berabere biterdi. Muslera demişken, böyle bir kaleci için “Gönderilecek” haberlerinin çıkması şaşırtıcı. Dünya fellik fellik kaleci arıyor ve bulan yıllarca bırakmıyor, Muslera gibi profesyonel, kaliteli, müthiş sempatik ve kulüp imajı için büyük koz olan bir oyuncunun gönderilme haberleri çıkıyor. İşin enteresanı, kulüp de buna net bir açıklama yapmıyor. Ve bu adam G.Saray tarihini en iyi 3 kalecisinden biri. Şu çok açık ve net; Muslera gibi kaleci bulamazsınız ve onun gibi çıtayı çok yukarılara çıkarmış birinin ardından kimseyi memnun edemezsiniz. Niye mi? Mondragon’dan sonra Muslera gelene kadar 5 yıl neler çekmiş G.Saray taraftarı sorun bakalım.
EREN’i ARATAN DIAGNE
OYUNUN kontrolünü tutan G.Saray için sorun yine Diagne idi. Takımda fazla sayıda iyi top kullanan oyuncu olmasına ve bu oyuncuların hep birini arıyor olmasına rağmen Diagne’nin ortada olmaması garip. Dahası, Diagne’den ekstra bir çaba da yok. Bu şekilde oynamaya devam edecekse, öncelikle Eren’e ciddi haksızlık yapmış olacağız, sonra da şampiyonluk yarışında önemli bir güç kaybı yaşacak G.Saray. Diagne’nin durumuna çok anlaşılır iki örnek. İlki, Onyekuru’nun attığı golde Belhanda’nın pasını beklerken vücut hali,yönü ve koşu ile beraber topa vuruş zamanlaması. İkincisi, Ndiaye’nin attığı golde 40 metre koşu yapması ama daha değerli olan direkt ceza alanına gole koşu yapması ve hatayı değerlendirmesi. Bu ve benzeri hiçbir işi yapmadı Diagne.
ÇARKLAR iŞLiYOR
Emre Taşdemir ve Mariano, tempoları ve hücuma verdikleri destek ile öne çıktılar. Emre’nin temposu oynadıkça daha iyi hale geliyor. Gerçek temposunu bulduğunda sol kenar çok daha işlevsel hale gelecek. Feghouli ve Belhanda çok istekli oynadılar ve sonuca direkt etki ettiler. Onyekuru attığı 2 golle farklı kazandıran isim oldu. Ama, G.Saray bu maçı kazandıysa bunun tek sebebi maçın yıldızı olan Muslera’dır. Maçın başından sonuna kadar kurtardı ve kurtardığı sadece pozisyonlar değil aynı zamanda şampiyonluk yarışı idi.