İzmir’e bir tiyatro - opera müzesi yakışır!

İzmir; turizm kenti de "turisti az".

İzmir; Ege’nin incisi de "yeterince yıldızı parlamıyor".

Bu anlamda İzmir’in kimliği, marka kent olması yolundaki çabalara destek gerek.

İzmir; gücü ortaya konduğu oranda güçlü.

İzmirliler bu güçle doğru orantılı mutlu ve keyifli elbette.

Ama... İzmir’in turizm kimliğine uygun "gezilecek görülecek" yer sayısı o kadar az ki. İnsan şöyle bir ülke sınırları dışına çıkınca bunu daha iyi gözlemliyor.

Aslında... O kadar da zor değil bu!

Görsel özellik taşıyan meydanlar, kültür izleri taşıyan park düzenlemeleri, hemen her konuda müzeler... Küçük göletler, mesire alanları, hayvanat bahçeleri, piknik alanları...

İnsanların rahat nefes alacağı...

Çoluk çocuğu ile keyifli saatler geçirebileceği... Turistlerin "Aaa işte güzel İzmir" deyip fotoğraf makinesinin deklanşörüne basacağı yerler...

O kadar az ki...

Nereye geleceğim; "Atatürk’ün izinde Vali Paşa Kazım Dirik" kitabına...

İzmir’in unutulmaz Valilerinden Kazım Dirik Paşa’nın yaşamından kesitlerin ortaya konduğu bir kitap.

Kitapta Atatürk’le ilgili, İzmir’le ilgili, kent yaşamı ve cumhuriyetin ilk yılları ile ilgili önemli anılar var. Hoş anekdotlar.

Bir küçük hatırlatma; Vali Paşa’nın kızı Şükran Hanım’ın kızı Tunca Turna’nın kaleme aldığı kitapta dile getirilen "ünlü aşk hikayesi" belki de cumhuriyet döneminin "ilk magazin haberlerindendir".

Öyle ya; bir aşk hikayesidir ki bu; sevgi ve tutku vardır, kaçış vardır, devlet vardır ve devletin müdahalesi vardır!

Bundan güzel magazin mi olur!

Kitapta da anlatılıyor; Vali Kazım Dirik’in kızı Şükran Hanım, dönemin ünlü ve yakışıklı tiyatro ustası Muammer Karaca ile tanışır. Elhamra Sineması’ndaki hoş karşılaşma, bakışmalar bir aşka dönüşür!

İki seven insan Muhlis Sabahattin Kumpanyası’nın İzmir turnesinin bitişiyle karalar bağlar!

Öyle ya; ayrılık gelip çatmıştır.

Ama aşk bu! Hiçbir şey dinlemiyor!

Vali Dirik Paşa’nın kızı Muammer Karaca ile kaçmaya kalkar.

Bir taksi ile limana gider. Şanssızlık bu ya; yanında para yoktur, haber taksicinin "Vali Bey’in kızı para mı vermedi" diye Vilayet’in kapısına dayanması ile ortaya çıkar.

Vali Paşa çok kızar.

Ama gemi İstanbul’a doğru yol almaktadır.

Haberler salınır, gemi İstanbul’da, limanda adeta sarılır!

Ama... Seven kalpler bu engeli de kayıkçıların yardımı ile aşar.

Ama... Sonuç; yakalanmadır.

Sonra... Yine kaçış!

Aşk engel tanımaz ki!

Dedim ya; hoş anılar.

O dönemin magazini bile "magazin gibi". Gazete haberleri de öyle.

Neyse... Keyifli bir kitap... İzmir esintileri var.

Ama... Beni en çok düşündüren yönü...

O günün İzmir’i ile bugünün İzmir’i...

Kültür, sanat, gelişmişlik...

Ve üstüne üstlük... Böyle değerlerle, güzelliklerle süslü bir kentte neden bir "Kültür - Sanat- Tiyatro - Opera - Sevgi Müzesi" olmasın?

Bugün bir opera, bir tiyatromuz var belki, ama...

100 yıl önce Kordelyalar tiyatro, opera, bale coşkusu ile doluymuş!

Nasıl unuturuz?

Ve ne güzel insanlar!

Atatürk’le ne hoş buluşmalar!

Dünyayla yarışan ne güzel repertuarlar!

O dönemin insanları, sanatçılar, devlet adamları, turneler...

Anılar, anılar...

Ve belki heykelcikler... O dönemin giysileri... Fotoğraflar, resimler...

Ne hoş olur!

Yani... Kentte turistler adına da ne anlamlı bir mekan!

Kültür, sanat, sanatçı, sevgi, devlet, evrensellik, müzik... Hepsi... Bir arada...

Ve o perde... Hiç kapanmaz ki!

Büyük aşklar da olduğu gibi...
Yazarın Tüm Yazıları