Paylaş
Hayır hayır, bu çocuk aftoslu bir kazanın kurbanı olarak metazori peydahlanmamıştır.
Sözlü, nişanlı ve nikâhlı bir izdivaç ertesinde gayet meşru bir doğum gerçekleşmiştir.
Lâkin bebeğin ceninden sakat olduğu bilinse bile ebeveynler kürtaja yanaşmamıştır.
Zira Kürt Solu’nun anası Urfa acısı salçaya bulanmış Marksist–Leninist totalitarizmdir.
Babası ise aynı komünist totalitarizmi bir de milliyetçi, laikçi ve şoven bir Jakobo-Kemalizmle “zenginleştirmiş” (!) Türk Solu’dur!
Yani valide hanım ne denli meymenetsizse, peder bey ondan da beter ucubedir.
Eh, Allah çocuğun sonunu hayır eyleye!
*
TABİİ eylemedi! Atmışlı yıllarda doğan ve yetmişlerde ergenlik çağına ulaşan o Kürt Solu seksenlere de Freudcu psikanalizin “babayı öldürme” evresine girdi. Âsi sulara açıldı.
Pederine isyan bayrağı; bayrak ne kelime, piştov, mavzer ve kaleş çekti.
Ve haykırdı ki, Türk Solu’ndan öğrendiği tüm dogmalarla köprüleri atmıştır.
Duy da inanma!
*
DUY da inanma, çünkü yukarıdaki inkâr tamamen zahirî oldu. Gerçekle bağdaşmadı.
Sorunun kökeni bio-genetik bir araza uzanıyor olmalı ki, PKK ve varyantları dâhil hemen tüm Kürt Solu, yukarıdaki hilkat garibesi ebeveynlerin yolunu hâlâ aynen aşındırıyor.
Hatta boynuz kulağı geçti. İşin içine silâhlı eylem, feodal ruhiyat ve de ezilen kavim milliyetçiliği girdiğinden, o Kürt Solu, totaliter teori ve pratikte, o Türk Solunu da yaya bıraktı.
“Oğul” dün olduğu gibi bugün de “Baba”nın tüm sakatlıklarını, tüm saplantılarını, tüm hastalıklarını ve tüm zaaflarını aynısıyla yansıtıyor.
Nasıl ki Türk Solu demokratik kültürü ve sivil evrimi daima dışladı; nasıl ki tepeden inmeciliği ve toteme tapınmacılığı daima yüceltti; nasıl ki din eksenli siyasi söylemleri daima hakir gördü, işte Kürt Solu da aynı şeyleri aynı ölçüde dışlıyor, yüceltiyor ve hakir görüyor.
*
ÜSTELİK unutmayalım, İmralı’dan Kandil’e bugün Kürt Soluna lider olan şahısların tamamı altmışlı ve yetmişli yıllarda, yukarıdaki Türk Solu’nun rahle-i tedrisatınden geçtiler.
Eh Şark’ta muteber “baba” zaten kör cahil, onun “çocuğundan” ne hayır gelir ki?
Ve işte Kürt Solu bu kısır, bu iğdiş ve bu köylü formasyonla kendisini orada durdurdu.
Zindan, sürgün, gerilla, gündelik hay huy; artı “dogmadan dönenin namlusu kırılsın” falan, Bekaa’dan Diyarbakır’a önderler ve militanlar, zamanı hepten dondurdular.
Kürt Solu sadece Türk Solu’ndan şartlandığı Jakobo-Kemalist ideolojiyi ve ona uzantı oluşturan “neo-ittihatçı–ulusalcı” söylemi “yerli” kıldı, yani “Kürdîleştirdi” (!) ki nokta!
*
O halde, cellâdına âşık bir Kürt Solunun iktidar partisine söz konusu “ulusalcılar”ın diliyle saldırmasını ve “baş düşman” ilân etmesini çok fazla yadırgamamak gerekiyor.
Zira Kürdistan dağlarındaki kadroların dünyaya ve hayata hâlâ yetmişli yıllar Ankara’sında oturdukları üniversite kantinlerinin cigara dumanı arkasından baktıkları göz çıkartıyor.
Hiç görmedikleri AVM’lerde iPod’la ritm tutan hicap ve rock kızları da bilmiyorlar.
Dolayısıyla, Silivri – Kandil hattı türü komplo teorileri tabii ki fazla uçuyor; ama “sol” geçinen Türklerin ve Kürtlerin düşman kardeş ortaklığı da aynı totaliter imbikten süzülüyor.
Ama artık silkin Türk ve Kürt Solu; pranga ideolojileri kırmak vakti geldi ve geçiyor!
Paylaş