1978 yılında mesleğe ilk siftah ettiğimde 20’nci asır başı gazeteciliğini aşmıştım.
Yani haber yetiştirmek için postaneye koştuğum ve “arşidüke suikast -stop- katil sırp ?stop- seferberlik bekleniyor -stop- gerisini uydurun” diye telgraf yolladığım olmadı. Ancak yine de yayılışı 1. Harp’e uzanan telefon ve teleksten başka iletişim aracı yoktu.
ÖTE yandan, teoride bunlar vardı, ama ülkemiz için pratikte bunlar dahi yok sayılırdı. İsterseniz santrale kendinizi “yıldırım” değil “şimşek” yazdırttın. Sonra da ahize ha cazırdadı, ha cazırdayacak diye aparat başında çişinizi tutun. Nafile! Veya mucizevî hat düşer diye takur takur klavyede Türkiye’yi kodlayın. Yine nafile! Tufan kopsa haberi ulaştıramazdınız ve suç sizinmiş gibi de şeflerden azar işitirdiniz.
UNUTTUM, bir de uluslararası ajanslarda merdaneyi döndüre döndüre siyah-beyaz fotoyu yüz saatte geçen telefaks mevcuttu. Ama yollamak fahiş fiyattı ve gazeteler istemezdi. Dolayısıyla resim gönderecek muhabir havaalanına koşar ve yüzünü kızartarak, binbir minnet ve ricayla gözünün tuttuğu bir İstanbul yolcusunun eline bobini tutuşturmaya çalışırdı. Ölme eşeğim ölme, o yolcu inecek de, gümrüğü geçecek de, şoför eşkâlini bulacak da, Çağaoloğlu’na yetiştirecek de, laboratuar banyo edecek ve ertesi sabah sayfada yer alacak. Eh durum haberi üreten gazeteci açısından böyle olunca, o haberi tüketen okuyucunun, dinleyicinin ve seyircinin “güncel”e ne denli çabuk ulaşabildiğini varın siz hesaplayın!
YUKARIDAKİ eski defterleri Mısır’da yaşanan “Büyük İhtilal”den dolayı açtım. Çünkü Mübarek diktatoryasının dayattığı kapalı topluma rağmen eğer böyle bir ihtilal gerçekleşebildiyse bu ancak diğer bir devrim, yani iletişim devrimi sayesinde mümkün oldu. Burada “Duvar”ın çöktüğü tarihe denk gelen 1989 yılı hayati dönüm noktasıdır. Aynı yılın ilkbaharında “CNN” tankın önüne çıkan Pekinli genci haniyse anında; sonbaharında ise aynı “Duvar”ı tükürükle yıkan Berlinlileri direk olarak ekrana getirdi. Sonra, Rumen kalabalığın Çavuşesku’yu yuhalamasından Rus direnişçilerin “palyaço generaller” darbesini bastırmasına, an be an nakledilen imajlar sıradanlık kazanmaya başladı. Oysa bu sıradanlık insanlık tarihinde asla yaşanmamış bir devrimi de sıradan kılıyordu
ÖYLESİNE radikal ve muazzam bir devrim ki, son tahlilde 1. Harp’ten beri hemen hiç değişmemiş eski iletişim teknolojinden kopuş özünde eski değerlerden kopuşa tekabül etti. İlk hızlı faksa, ilk dijital hatta, ilk dizüstü bilgisayarına şaşıracak vakit kalmadı, hemen ardından ilk cep telefonu, ilk internet ağı ve ilk “Twitter” veya “Facebook”u geldi. Çok kısa bir sürede bambaşka bir haber akışına geçiş aslında hayatın akışını değiştirdi. Bütün bunlar da eski telefonun ve eski teleksin insanı olan Mübarek ve benzerleri farketmese bile Mısır’daki ve diğer yerlerdeki “Büyük İhtilaller”in tohumlarını ekti.
BEN o telefon ve teleksi kullanırken bunlar kesilebilir ve tv stüdyosu kilitleyebilirdi. Ama bugün hadi sıkıysa internet ağını engelle! Yahut çanak anteni karart! Birincisine yeltenmek kendi ayağına ateş etmek olur. Çünkü ordun da dâhil bankandan oteline ve mahkemenden fabrikana bütün bir sistem ve ekonomi onun ekseninde işliyor. İkincisini de karartamazsın, zira uzayın uydu dalgalarını Nil nehrinde boğamazsın! Dolayısıyla, öyle çölün hamsin rüzgârına falan ihtiyaç olmadan ne Tunus’taki “Yasemin Devrimi” kokusunun daha anında Kahire’ye ulaşmasını; ne de aynı Kahire’den İskenderiye’ye “Tahrir Meydanı’na gelin” diye SMS mesajı atılmasını önleyebilirsin. Eski hayat cazırtılı telefon ve takırtılı teleksle bitti, yeni hayat her anlamda ihtilâldir!