Paylaş
Bu aralar bir “Cumhuriyet elitleri” lafı dönüp duruyor. Atatürk sevmeyenlerin yeni pespaye geyik muhabbeti bu!
Sanırsın Mustafa Kemal konakta doğmuş, Porsche’yle askeri okula gitmiş, havyarla kahvaltı etmiş, Selanik’te hava sıcak olunca villasının havuzunda yüzmüş, sonra da babasının torpiliyle ülkeyi kurtarıp, dayısının tanıdıkları sayesinde kurucu lider olmuş gibi!
Gazeteci İsmail Saymaz sağ olsun, geçen gün televizyonda “Devleti teslim alan Cumhuriyet elitleri” filan diye “bla bla” yapan bir beyefendiye vaziyeti çok güzel kavrattı, belletti! Ama şu negatif anlamda, hatta bazen benim için de kullanılan “elitlik” işine bir açıklık getirmek lazım diye düşünüyorum.
“Elit”, malumunuz aslında bulunduğu grup, meslek veya sektörün önde geleni, en başarılısı, en yükselmişi, en itibar edileni manasına gelir. “Elit okullar” denir mesela, en iyi eğitim veren kurumlar için. Bu okulların paralı olması filan şart değildir. Mesela eski fen liseleri, Anadolu liseleri en elit öğrencileri toplardı. O öğrenciler Türkiye’nin “beyinsel elitleri”ydi. Asla en zenginleri filan değildi.
Tabii, sınavların hakkıyla yapıldığı, eşit şartlarda yarışılan, eski güzel günlerden bahsediyorum.
İşte tam da “Fırsat eşitliği bulunan, hakkıyla yükseldiğiniz” sistemlerde, elitler ister kişi, ister kurum olsunlar, en başarılı, en zeki, en yetenekli, en çalışkan, en işbilirler arasından çıkarlar. “Elit”lik yarım akıllıların sandığı gibi marka çanta sahibi olmak değildir. Bileğinin hakkıyla kazanılan bir itibardır.
Üniversitede başörtü yasağını filan saymazsak, ikide bir laf sokulma fırsatı aranan Cumhuriyet döneminin sağladığı iyi kötü fırsat eşitliği sayesinde, fakir bir mahallede, ücra köyde doğan, parasız devlet okulunda yetişen bir vatandaş, CEO, profesör, başbakan hatta cumhurbaşkanı olabildi. Sosyal sınıf ve servet değil, zekâ ve performans açısından elit olması şartıyla! Bakınız İsmail Saymaz’ın dediği gibi Selanikli bir yetim olan Mustafa Kemal Atatürk. Ve hatta bakınız Recep Tayyip Erdoğan.
Bu uzun yıllar devam etti. Örneğin benim dönemimde elit okullara elit beyinler girerdi. Çünkü sınav soruları önceden birilerine verilmezdi. Anlatabiliyor muyum?
Siz bu memlekette yıllarca canını dişine takıp, bileğinin hakkıyla o yerlere gelen kurucu lidere, siyasetçiye, doktora, sanatçıya, işadamına kurban olun yav! Onlar olmadan bugün neredeydik?
Şimdi de kötü anlamda ‘elit’e bakalım. Yani nedir? Özel bir zekâsı, bilgisi, becerisi olmadan, sadece bir gruba, güç merkezine ait olduğu için torpil ve kayırmayla belli yerlere çaba göstermeden gelen, imtiyazlı azınlık. Yani mesela kraliyet aileleri, yani mesela FETÖ!
Bana elit diyenler, evet arkadaşım çok acayip elitim! Ama imtiyazlı manasında değil, iyi anlamıyla “elit”. Havuzlu evim var diye değil. (Ki zaten yok. Olsun.) Ama ilkokulu, liseyi, üniversiteyi bileğimin hakkıyla sınavlara girip kazanarak, iyi devlet okullarında bedava okudum. 19 yaşında çalışmaya başladım. O gün bugündür de çalışıyorum. İşim gücüm, yaptıklarım, beğen beğenme, ortada ve gelecekte de ortada olmaya devam edecek. Arkamda ne ünlü olayım diye torpil yapan sivil toplum örgütü, abla, abi vs. oldu ne de “Bu bizim tanıdık, şuna dizi yazdırın” diyen tenis kulübü! Böyle elit olunuyorsa, “Bunlar elitlerr yeaa” diye cak cak öten herkes, hemen olabilir! Hiç durma güzel kardeşim. Oku okulları, otur masanın başına sabahlara kadar, yaz haftada 100 dakika komedi, güldür herkesi, sen de elit ol. Gayet kolay. Hadi?
Ama kötü anlamda “imtiyazlı elitler” derseniz...
15 Temmuz’da gördük.
Birçoğu da tüydü galiba...
BU SHAKESPEARE SİZE NE ETTİ KARDEŞİM?
DEVLET Tiyatroları’nda bu sezon sadece yerli oyunların sahneleneceğine dair bir haber var. Her ne kadar pratik ve teknik olarak bu çok zor olsa da Kültür Bakanlığı “Bu, yabancı oyunlar sahnelenmeyecek demek değildir” gibi bir açıklama yapsa da bu kararın içinde bulunduğumuz “milli seferberlik ruhu”na ne katkı yapacağını anlamış değilim.
Ne istediniz yabancı oyunlardan yav?
Ayol Dario Fo FETÖ’nün komedi imamı mı?
Kral Lear’ın askerlerinden TSK’ya sızanlar mı yaptı darbeyi?
‘Vişne Bahçesi’ni FETÖ okuluna arazi olarak tahsis eden Çehov mu?
‘Üç Kız kardeşler’ Cemaat ablası mıydı?
Eğer amaç oyunların çoğunu yerli yazarlardan seçip tiyatroyu popülerleştirmek, daha çok seyirci çekmekse, bildiğim kadarıyla ödenekli tiyatroların zaten bir seyirci eksiği yok. Salon eksiği var!
Paylaş