Paylaş
Fotoğraflar HAGGAY BAYSEL
BABA PARASI İLE OKUMADIM
- Semir bey, Antakyalısınız ama yıllardır İzmir'de yaşıyorsunuz. İzmir hikayeniz nasıl başladı?
SEMİR RENDE: Üniversitede İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne gittim. Sonra baktım benden matematikçi olmaz, ekonomiye ilgiliyim, Dokuz Eylül Üniversitesi Maliye Bölümü’ne geçtim. O zamandan beri İzmir'deyim. Hiçbir zaman baba parasıyla okuyan biri olmadım. Hep ‘hem okuyacağım hem de çalışacağım’ dedim ve kendi hayatımı kazanmaya o yaşlarda başladım. Üniversite 3. sınıftayken işletmemi kurdum. Gıda işindeyim, tiny house yapıyorum. 74 yılından beri Uzakdoğu sporlarıyla ilgileniyorum. 50 yıldır karate-do, son 15 yıldır taichi yapıyorum. Bunları felsefi içerikleriyle ele alıyorum ve bu konularla ilgili kitap yazdım.
- Hikayenin başladığı deprem gününe dönelim… Haberi ilk nasıl aldınız?
SEMİR RENDE: Anımsarsınız, üniversite ara tatiliydi. Kızım Dokuz Eylül Konservatuvar’da okuyor. Kuzenlerini görmeye Antakya'ya gitmişti 4.25'te telefon çaldı. Kızım arıyor, ‘Deprem oldu, dışarıdayız… Ayağımızda, üstümüzde hiçbir şey yok. Çok soğuk ve müthiş bir yağmur var’ dedi. Sonra kardeşlerimi aradım. Benim orada geniş bir sülalem var. Baktım durum vahim. Kızımın olduğu bina büyük hasar gördü. Aynı gün ben araca ihtiyaç olabilecek her şeyi hazırlayarak yola çıktım. Ben burada 2000’de kurduğumuz Hataylılar Vakfı'nın kurucularından, eski yöneticilerindenim. Öğretmen çevrem, esnaf çevrem, herkese ulaştım. Kim ne destek olabiliyorsa toparladım. Battaniyeler, giyecekler, yiyecekler, araba başıma kadar dolmuştu. Şehre girdiğimdeki manzaradan korkmuştum. Öyle şeyler gördüm ki bu acının üstüne artık uzun süre acı hissetmeyeceğimi düşündüm… Yardım etmek istiyoruz, yarım metre aşağıdan ses geliyor ama o 1.5 metrelik betonu kaldırmamızın imkanı yok. Aletsiz, edevatsız insanları kurtarmak mümkün değildi. Yardım için 2 kilometrelik yere 3.5 saatte gidemedim. Her sokak yıkıntılarla doluydu. Altı gün boyunca sokakta üzerine basmayacağınız su birikintileri ile ellerimizi yıkadık.
- Kaç gün kaldınız?
SEMİR RENDE: Ben ilk gittiğimde yedi gün kaldım, sonra İzmir'e döndüm. Üç gün sonra tekrar yola çıktım. O günlerde Türkiye gerçekten kenetlendi, çok büyük yardımlar toplandı. Ben oradayken her gün yardım yaptım. Artık nereden, hangi yoldan gidilir, nereden araç geçer belleğime almıştım. Gidilemeyen yerlere de bisiklet ve motor kullandırmaya başladım. Yardım yapılıyor ama nasıl biliyor musunuz? Bir bina var, çökmüş, önünde yardımları veriyorsunuz ama binanın arkasına dolaştığınızda yardımın oraya ulaşamadığını görüyorsunuz.
DEPREMDE MEKSİKA MODELİ
- Defalarca deprem yönetmelikleri değişti, sizce ne yapmak gerek?
SEMİR RENDE: Meksika'yı örnek almak lazım. Japonya çok uç olabilir ama sosyoekonomik olarak Meksika bize benziyor. Meksika'da 1985'ten beri ölümlü deprem yok. Geçmişteki depremlerden binaların nasıl yapılması ve afetlere nasıl hazırlanılması gerektiğini ortaya koydu.
BU ÜLKEYE BORCUMUZ VAR
- Depremden sonra ‘6 Şubat Sosyal Kültür Dayanışma Yardımlaşma Derneği’ni kurdunuz. Bu kararı nasıl aldınız?
SEMİR RENDE: Nisan ayının sonuna kadar bireysel olarak deprem bölgesine gittim geldim. Benim 36 kuzenim, dostlarım, dostlarımın aileleri öldü… Nisanda artık bu işi tek başıma yürütemeyeceğimin farkına vardım. Gücümün tükendiğini, yetişemediğim fark ettim. Hataylılar Derneği'nden ayrı deprem için bir dernek kurmam gerektiğini fark ettim. Yardım gönderen, Antakya'ya gidip gelen, bir bölümü Antakyalı, bir bölümü İzmirli arkadaşlarla görüştüm. ‘Türkiye’yi kapsayan bir dernek kuralım, ilk 1-2 yıl odağımız yardımlar olsun’ dedim. Ülkemizin bütün sorunlarına duyarlı bir dernek olsun ve bu konuda çalışıp bu ülkeye hizmet edelim istedik. Bu ülkeye borcumuz var, burası bizim yuvamız. 2.5 ay çalıştım, tüzüğü hazırladım ve derneği kurduk. Derneği kurduktan sonra her ay düzenli olarak, haftanın iki günü kahvaltılık gıda, giyim ne isteniyorsa onları toparlayıp gönderdik.
- Bugüne kadar ne gibi yardımlar yaptınız?
SEMİR RENDE: 55 bini aşkın giysi, 4 bin ayakkabı gönderdik. Sadece geçen ay 850 koli yiyecek yolladık.
201 TANE KONTEYNER KENT VAR
- Hala daha çadırlarda kalan insanlar var öyle değil mi?
SEMİR RENDE: Çadırda kalan çok. Fakat insanların büyük bölümü konteynerlerde yaşıyor. Vali Mustafa Masatlı çok iyi niyetli bir insan. Çok çalışkan, elinden geleni yapıyor. 2023’te dernek olarak bir taslak hazırladık. Devlet kurumların hepsi, yerel yönetimler, belediyeler, kaymakamlıklar, muhtarlıklar dahil mahalli insanların ve halkın katılımı olmadan bu iş olmaz. Müthiş paralar harcandı. Hastane yapıldı, okullar onarıldı, sağlık ocakları kuruldu, altyapı yatırımları yapıldı ama insana dair çalışmalar da çok önemli. Şu an 201 tane konteyner kent var.
- Peki o yapılan evlerde kalınmıyor mu?
SEMİR RENDE: Sistem şöyle ilerliyor: Devlet sana ‘depremden önce kaç anahtarın vardı’ diye soruyor. Misal 5 Şubat'taki dairenin değeri 1 milyondu. 6 milyonluk daireyi sana veriyor ve diyor ki ‘yarısını ben veriyorum, yarısını sen karşılıyorsun’. Önceki 1 milyonu da düşüyor, 2 milyonu ödeyerek o evi alabiliyorsun. Onu da 2 yıl ödemesiz 18 yılda ödeyeceksin. Son derece güzel! Bugün banka kredisinin aylık ödemesi 5 bin 886 lira yapar. İstersen ödemeyebilirsin, ölene kadar oturabilirsin ama öldükten sonra devlet bu mülkü senden alır; ‘miras olarak bırakamazsın’ deniyor. Oradaki en büyük sorun şu an ne biliyor musunuz? Kimse yarınını göremiyor. Ocak ayına kadar 4 bin 78 konut teslim edildi. Yıkılan bina sayısı 70 bin, toplam konut sayısı 328 bin. İnsanların çıkacak yerleri yok. Konteynerlere sayaç bağlandı. 390 lira elektrik faturasını ödeyemeyenler var. Biz destek oluyoruz. İlkokul, ortaokul, lise, üniversiteye hazırlık ve üniversitelilere burs veriyoruz. İlkokulda öğrenci okutmak isteyenlerin ayda 300 lira vermeleri yeterli. İzmir içinde yardımda bulunmak isteyenlerin evinden malzemeleri alabiliyoruz.
300 TL İLE ÇOCUK OKUTABİLİRSİNİZ!
- Burs sisteminiz nasıl ilerliyor?
SEMİR RENDE: İki tane burs formumuz var. İlkokula 300, ortaokula 400, liseye 500, üniversite hazırlığa 750 ve üniversiteliye bin lira veriyoruz. Bunları sağlayabilmek için çok çabalıyoruz, öyle bir paramız, gücümüz yok. O 300 lira oradaki aile için çok kıymetli. Daha fazlasını yapmak istiyoruz ama öyle bir gücümüz maalesef şu an yok. Ayrıca burs verenle bursiyer arasında sistem kurduk. Mesela bir yardımsever bin lira vermek istiyor. İki ilkokul, bir ortaokuldan üç öğrenciye destek vermesine vesile oluyoruz. Böylece üç öğrenci okutmuş oluyor. İsterlerse birbirlerine iletişim numaralarını veriyoruz. Bazen yardımsever mentörlük yapabilecek seviyedeyse, arada bir anne ile konuşsun istiyoruz. Oradaki insana ekstra bir güven duygusu gelecek, buradaki de yaptığının ne anlama geldiğini ve ne yapması gerektiğini görecek. Şimdi önümüzde Kurban Bayramı var. Kahvaltı kolisi dağıtacağız.
- Semir bey, gözlemlerinizi merak ediyorum. İnsanlar artık bu durumu kanıksadı mı yoksa aynı hassasiyet devam ediyor mu?
SEMİR RENDE: Bu yaramın olduğu bir konu. Depremin ilk üç ayıyla bugünleri ayırmamız gerek. Depremin ilk üç ayı televizyonların da yarattığı empati duygusuyla insanlar çok yardım etti. Ama bugün yardımda bulunanlar binde birdir. Bugün yardım toplamak için birine gittiğimizde ‘Ben zamanında gönderdim’ diyor. Yardımı en çok emekliler, öğretmenler, küçük esnaf yapıyor.
BUGÜN BAŞKA İNSANLAR NE İYİLİK YAPTINIZ?
- Çocukluğunuzdan beri yardım etmeyi seven biri miydiniz? Aile yapınız nasıldı?
SEMİR RENDE: Ben çok şanslı biriyim. Annem, babam iyi insanlardı, çok güzel sevgi aldım. Eğitimli insanlar değildi ama insani eğitimleri vardı. Bakın ben çocuklarıma –üç çocuğum var-, her gün ne soruyorum biliyor musunuz? Bugün yeni bir şey öğrendiniz mi? Bugün başka insanlara ne iyilik yaptınız? Çok şükür, çocuklarım merhametli, iyiliksever insanlar.
“ANLAMSIZLIK” O BÖLGEDEKİ EN BÜYÜK SORUN
- Bugün bölgede yaşanan sıkıntılar sizce neler?
SEMİR RENDE: Deprem bölgesi ile ilgili insanlardan eleştiri geliyor. ‘İş buluyoruz ama çalışmıyorlar’ deniyor. Bu doğru, biliyor musunuz... Anlaşılması güçmüş gibi geliyor ama ben anlıyorum. Düşünün, elindeki avucundaki her şeyi kaybetmiş. Ailesinden kayıplar var. Bu kişinin hayata tutunması için neden kalmıyor, bir anlam bulamıyor. ‘Anlamsızlık’ o bölgedeki en büyük sorun. Birçok erkek ailesini terk edip gidiyor. Çünkü çocuğuna, ailesine bir şey veremiyor, eve yiyecek getiremiyor, ihtiyaçları karşılayamıyor… Kendini işe yaramaz hissediyor. Anne çocuklarıyla yalnız kalıyor ve nasıl yaşayacaklarını bilemiyorlar. Bunların araştırılması, desteklenmesi gerekiyor. Sosyologlar, psikologlar, psikiyatristler orada bilimsel çalışmalara yapsın. Haftada bir saat bir insanla görüşmenin o insana sağlayacağı hiçbir fayda yok. İnsanların eylemsel bir üretim sisteminin içine girmesi gerekiyor. Bu sanat olur, iş edinme ya da bir çalışma olur. Aidiyet duygusunun yaşatılması gerekiyor. Kendisinin işe yaradığını görmesi, kendinden bir şey verdiğini görmesi gerekiyor. Vermenin ve almanın mutluluğunu yaşamalılar. Bunu yaşatmadan o insanları terapi edemezsiniz. Orada değer kaybı var. Herkes birbirinin üzerine basarak kendini var etmeye çalışıyor. Şimdi orada 1 liraya yapılan işi 3 liraya yapmaya başladılar. Orada fiyatlar İzmir'e göre çok daha yüksek. Para kazanmak yok, para yok ama fiyatlar yüksek. Çok derin uçurumlarda yaşayan insanlar var. Bakın orada gözden kaçan çok önemli sorunlar var. Fuhuş, uyuşturucu kullanımı arttı. Sanal oyunlara büyük ilgi var. 7 yaşındaki çocuk da 70 yaşındaki adam da ne kadar parası varsa onlara veriyor. Mesela orada çocuklu kadınlara gıda yardımı yapıyoruz, teşekkür ediyorlar ama bir yandan da diyorlar ki ‘kendimizi dilenci gibi hissediyoruz, iş istiyoruz, çalışmak istiyoruz’... Valilik açıklamış, ‘35 kadın kooperatifi vardı, 16 tane daha ilave oldu’ diye. Değil 16, 200 tane daha ilave olması gerekiyor. İş için kursların artırılması gerekiyor. Bir diğer sorun da usta sayısı yükseltilmeli. Mesela 50 tesisatçı olması gerekirken 3 tane var. Hem yüksek para istiyorlar hem de ihtiyaca anında cevap veremiyorlar. Aslında ustalar var ama onun da alet edevatı yok. Diyoruz ki bu ustaları bir araya getirelim, 8 kişi, 15 kişi… Alet, edevat nelere ihtiyaçları varsa alalım. Toplamda 50 bin lira mı? Toplayalım, gönderelim. Belediyeler bunlara akreditasyon açsın. Belediyeye gelen işleri duyuru yapsınlar. Hem güvenilir, sağlam insanlar hem de iş alanı yaratılsın. Fiyat da yavaş yavaş düşer. Bunu bütün sektörlere yaymak mümkün.
SOHBETTEN İZLENİMLERİM
- Yürekli, çok akıllı, sistematik ve dürüst.
- Semir bey gibi sahada olan insanlar dinlenmeli ve yol alınmalı.
- Durmuyor.
- Sorumluluk bilinci yüksek örnek bir vatandaş, gönüllü, yardımsever.
YÜZDE YÜZ
- Senin için yüzde yüz tek gerçeklik nedir?: Tek gerçeklik doğum ve ölüm.
- Yüzde yüz olmak istediğin yer neresi?: Şiddetin olmadığı, insanların uyum ve barış içinde yaşadıkları bir dünyada olmak isterdim.
- Yüzde yüz güvendiğin kişi?: Var mı, emin olamadım. Çocuklarım ve eşim.
- Yüzde yüz bilmek istediğin şey?: Bir gün savaşsız, sömürüsüz, barış içinde bir dünya olacak mı?
KİMSİN?
- Kimin beyninde olmak isterdin?-düşüncelerini merak ettiğin-: Kendi beynimden memnunum.
- Kimin gözleriyle dünyayı görüp, algılamak isterdin?: Kadın gözüyle görmek isterdim.
- Bir süper gücün olsa ne olsun isterdin?: İnsanların tüm kötü özelliklerini yok etme becerisine sahip bir süper gücüm olmasını isterdim.
Paylaş