Güven Kıraç: “Oyuncu olmasaydık kesin tımarhaneliktik”

Hayat verdiği her karakter ile izleyicinin kalbinde sıcak yer bulan, yılların usta oyuncusu GÜVEN KIRAÇ ile içten, tadı damağımda kalan bir sohbet gerçekleştirdim.

Haberin Devamı

Fotoğraf: Aykut Uslutekin

Güven Kıraç: “Oyuncu olmasaydık kesin tımarhaneliktik”

Yıllarca itina ile inşa ettiği ismi gibi seyircisine de ve eminim içinde yer aldığı ekibine de “güven” veren duayen sanatçıyla klişe sohbetlerin dışında, sorgulayan, analiz eden röportajımızdan keyif alacağınıza inanıyorum.

Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetlerde mesleğinin 40. yılında olan Güven Kıraç ile sizleri baş başa bırakıyorum.

 

İŞİMİZ GÜVEN KIRAÇ’I UNUTTURMAK

*Güven Bey insanların sizi hiç çaba sarf etmeseniz de sevmesi gibi bir durum var bunu neye bağlıyorsunuz?

GÜVEN KIRAÇ- Samimi olan her şey karşıya geçiyor. Mesela sinemada samimi bir an yakaladıysanız o mutlaka o perdeyi deler ve seyredilen salonun içine, insanlara sirayet eder; televizyondan da geçer… Tiyatro zaten çok canlı olması sebebiyle diğer sanatlar arasında apayrı bir yerde durmakta. Sanırım bunun anahtarı samimiyet. O da dile kolay bir şey. Herkesin dilinde samimiyet lafı ama dilimize pelesenk olmuş şeylerin hayata geçirilmesi o kadar da kolay olmayabiliyor.

Haberin Devamı

*Aslında ne kadar ironik değil mi? Rol yapıyorsunuz ama o rolün bile samimi olması gerekiyor!

GK- Sanırım burada benim uzun yıllardan beri üzerine büyük bir titizlikle eğildiğim, kendime de konservatuardan beri şiar edindiğim şu olabilir: Güven Kıraç’ı çok fazla tedavülde tutmak istemem yani çok ortalıkta dolaştırmak istemem. Mesela çağrıldığım bir çok şova icabet etmek konusunda çok titizim çünkü bizim işimiz Güven Kıraç’ı unutturmak üzere bir iş yapıyoruz. Her seferinde benim marangoz olduğuma, doktor ya da piyanist olduğuma inanmanız için ben çaba sarf ediyorum. Eğer ben Güven Kıraç’ı her programa çok dolaştırırsam, her seferinde kendi işim zorlaşır; bindiğim dalı keserim. Belki bu özenden kaynaklı olabilir.

 

OYUNCU ORTALIKTA ÇOK DOLAŞMAMALI

*Sizin meslekte ürün kendinizsiniz ve bir ömür boyunca sırtlandığınız bir sorumluluk o ismi doğru işleyebilmekte…

Haberin Devamı

GK- Evet, mesleğimizin cilvesi bu. Sadece mesleğimle var olmak istiyorum. Bu gayreti gösteren birçok meslektaşım var. En başından beri mesleğimin gerekliliğini yerine getirmek, onun dışında çok ortalıkta görünmemek gayretinde oldum. Hatta bunu Muhsin Ertuğrul da söylerdi. Oyunculara “gideceğiniz yere ya taksiyle ya da yürüyerek gidin, otobüslere binmeyin, halkın o kadar çok içine girmeyin. Çünkü onlar sizi sahnede, perdede seyrediyorlar. Onların kafasındaki o imajı çok bozmamaya çalışın” dermiş. Belki de bu söylem doğrudur. Oyuncu biraz da merak edilen olmalı, bana göre çok ortalıkta dolaşmamalı.

*Sizin dönem oyuncuları ile yeni nesil oyuncularını izleyici olarak farklı görüyoruz. Siz bu farkı özellikle eğitimde görüyor musunuz?

Haberin Devamı

GK- Konservatuar çerçevesinde cevaplayacağım. Konu oyunculuk olduğu için tırnak içinde çok iyi eğitmenler gerekiyor. Burada bir insan kaynağı sorunu ortaya çıkıyor. Bizim dönemde bize öğretmenlik yapanların çoğu artık hayatta değil ve onlar çok kıymetli öğretmenlerdi. Onlardan, çok büyük şans addederek bunu bu bahiste geçirmek isterim. Onlardan eğitim almak bize çok yaradı. Bu bir sirkülasyon. Mesela benim hocam Müşfik Kenter’di. Onun hocası Cüneyt Gökçer’di. Şimdi içimizde oyunculardan eğitmenliğe gönül veren çok fazla çıkmıyor. Dolayısıyla orada oluşan zafiyet oluşuyor yani oyunculuğu öğretecek, istihdam eden çok nitelikli bir kadro yoksa o zaman çocuk da kimden neyi, nasıl alacak?

Haberin Devamı

*Sıklıkla bahsettiniz ama kolaylıkla pes edenlere ilham olabilecek bir tecrübe yaşamışsınız. Konservatuara üçüncü denemenizde giriyorsunuz…

GK-Evet bunu özellikle her seferinde altını çizerek meslektaşım olmak için aday olan gençlere bu yüzden söylüyorum: Yılmasınlar, yılgınlık onları başarıya götürecek bir şey değil. Ben hiç yılmadım.

*Mesleğinizde 40. yılınıza mı girdiniz?

GK-Evet, bunu ilk defa buradan seslendirmiş olacağım. Önümüzdeki yıl 40. senem olacak.

 

OYUNCULUK SABIR İSTEYEN BİR MESLEK

*Hiç mi düşüşler yaşamadınız? Kendinizi iyi hissetmediğiniz zamanlarda motivasyonunuzu nasıl ayakta tuttunuz?

GK-Yaşamaz olur muyum? Oyunculuk mesleği çok sıkıntılı bir meslek, hep göz önündesiniz. Aslında saklanmak için de güzel bir meslek çünkü çok kişisiniz, siz kimsiniz belli değil! Ve aslında bu bir oyun, tamamı bir oyun! Öyle bir bakış açınız olursa daha kolay ilerlersiniz. Bir oyuncunun yerin altında geçirdiği zamanların hiçbir şekilde ne maddi ne manevi bir karşılığı var. Oyuncular gerçekten çok zor bir meslek icra ediyorlar çünkü bir kere seçilmek durumundalar. Birisi seni kast etmeli. Birisinin seni seçiyor olması gerekiyor ki bu da kendi içinde sıkıntılı bir durum ve skala da genişliyor. Eskiden belki 10 kişinin içinden seçiyorlardı şimdi binlerce insan içinden seçiliyorsunuz. Sonuçta hep bir mücadele, bir kavga var. Aslında bu her meslekte, her alanda var. Oyunculuk mesleğinde hep bir seçilen olduğunuz, hep bir proje beklediğiniz için son derece sabır isteyen bir meslek. Sabırlı olmanız gerekiyor.

Haberin Devamı

*Çalıştığınız insanlar, ekipler, projeler hep doğru tercihler oldu diyebilir misiniz?

GK- Olabildiğince. Her zaman söylediğim bir şey: “Evet dediklerimden ziyade hayır dediklerimle v

 

SINIRLARIMI ZORLAYACAK ROLLERİ SEVİYORUM

*Öyle mi düşünüyorsunuz? Yani “bir oyuncu her rolü oynamalı, üstesinden gelmeli” değil mi?

GK- Sınırlarımızı zorlayacak rolleri özellikle haz duyarak oynarım. Mesela hep söylerim My Left Foot gibi bir filmde bedensel engeli olan birini oynamayı, serüvenini yaşamayı, çalışmayı sonra onu becerebilirsem bu çalışmadan haz almayı çok isterim. Ama sistemimiz bizi daha çok prototip görmek istiyor, daha çok tekdüze rollere hapsetmeye çalışıyor. Bizim sinema geleneğimizde de var bu. Uzun yıllar aşçıyı Necdet Tosun, uşağı Cevat Kurtuluş oynadı… Böyle klişeler üzerinden gitmiş. Bu yanlış değil. Tatlı, sevimli ama onun bir miadı var. Bence oyuncunun bir stratejisi olmalı. Bizim gibi ülkelerde bu çok olmayabiliyor ama benim konservatuvar dönemlerinden beri kendime hep bunu şiar edindim. Bir önce oynadığım rolün bir sonra kabul edeceğim rol arasında uzun ve büyük bir boşluk olması lazım. Buna dikkat ettim. Bir öncekine benzer teklifleri kibarca reddettim ki ‘ben onu yaptım, ondan heyecan duymuyorum, başka bir şeyi yapabiliyor muyum?’ ona bakmak istiyorum.

 

DEĞİŞEBİLME MELEKEMİZ OLDUĞU İÇİN PARA VERİYORLAR

*Çarkın dişlisinde kaybolmadan, prensiplerinize sadık kalabilmişsiniz.

GK- Bizim mesleğimizin anahtarı değişebilmek. Bize değişebilme melekemiz olduğu için para veriyorlar.

*Hocam sizce de bu çok şizofrenik bir durum değil mi?

GK- Biz eğer oyuncu olmasaydık kesin tımarhaneliktik. Oyuncular bence biraz da makul şizofrenler. Şizofreni rahatsızlığını hafife alıyormuş gibi imaj çizmek istemem, cümlelerimi dikkatli kurmaya çalışıyorum. İşin yapısında ve doğasında şizofrenik bir durum var. Aslına bakarsanız biz oyuncular çırılçıplak soyunuyoruz, bütün duygularımızla soyunuyoruz. Herkes duygularının gardını alırken, duygularını belli etmezlerken, biz burada her şeyi ortaya koyuyoruz.

*Hayatı mistik tarafından bakıyor musunuz?

GK- Yer yer bakıyorum ama onun içinde de boğulmak istemem. Her şeyin, tüm duyguların bir ölçüsü olmalı. Başımıza ne geliyorsa ölçüsüzlükten geliyor. Oysaki griler, ara tonlar var. İnsanın kendisini eğitmesi ile ilgili öğrenme süreci hiç bitmiyor.

Güven Kıraç: “Oyuncu olmasaydık kesin tımarhaneliktik”

 

RESSAM GÜVEN KIRAÇ

*Şiir yazıyorsunuz, resim yapıyorsunuz…

GK- 10 yılı aşkın süredir resim yapıyorum. O benim rehabilitasyon alanım. Orada benim zaman mefhumum da kayboluyor. Ayağımın altından yer, zaman kayıyor. Ne kadar zaman resim yaptığımı gerçekten bilemiyorum. Resim seni içine alıyor. Plastik sanatlarına büyük bir sevgim var. Resme, heykele ilgim çoktur. Sergilere giderim, müzelere giderim…Bunlar beni mutlu ediyor.

 

DÜNYA BİZİM STÜDYOMUZ

*Erkan Can ile yaptığınız program çok tuttu, çok iyi gidiyor. Zorlamasız akıyor.

GK- Evet çok rahat akıyor. Onun da gücü bence kendiliğinden geliyor ve gücü bu aslında. Biz orada geleneksel Türk tiyatrosu yapıyoruz. Kavuklu ve Pişekar; Hacivat Karagöz yapıyoruz. Ben orada daha Hacivat, daha Çelebi bilgileri veriyorum. Ercan’da kısa net cevaplar veriyor. Programın bu şekilde akışını çok doğal programlamadık. Her zaman iddia etmişimdir: Karagöz olmadan Hacivat oyunu olmaz. Bizim Erkan'la dostluğumuz 40 yıla varacak dolayısıyla birbirimizin gözünden ne demek istediğimizi anlıyoruz. Sahnede, tiyatroda, kamerada da çok iyi bir uyumumuz var. Bu da işe yansıyor. Ben buna “Walk Show” diyorum. Talk Show stüdyoda çekilir ya, biz de bunu yürüyerek yapıyoruz yani dünya bizim stüdyomuz!

*Aşktan bahsedelim…

GK- Çok mutluyum. Keyfim çok yerinde. Çok güvende, huzurlu, çok aşk dolu hissediyorum kendimi.

 

NEŞE BİZİM GÜÇ KAYNAĞIMIZ

*Görüyorum ve birbirinize çok itinalı, özenli davranıyorsunuz ve neşeyi de baz almışsınız öyle değil mi?

GK- Bunu çok önemsiyorum ve kıymetli olduğunu düşünüyorum. Maltepe Üniversitesi'nde felsefe profesörü İoanna Kuçuradi’nin söylediği bir şeyi hep söylerim: “Hayatta en zor şey insan ilişkileridir” Zaten elimizden hayatın neşesi, nezakete bir hayli alınmış durumda. İşte onu kişisel çabalarla ayakta tutma gayretindeyim. Ben mesela evden çıkarken yanıma neşemi de alırım, hiç neşesiz çıkmamaya çalışırım. Çok majör bir şey olmadıkça pek kimse beni asık suratlı görmemiştir. Bu hakikaten içimden gelen bir şey. Neşe bizim dinamomuz, güç kaynağımız.

*İnci taneleri dizisi çok tuttu. Ben sizi izlemekten ayrıca keyif alıyorum.

GK- Evet benim de keyif alarak oynadım bir rol.

*’Alevli Günler’ tiyatro oyunu oldukça tuttu. Ben çok beğendim. Temposu çok yüksek, farklı ve çok özel bir oyun olmuş.

GK- Alevli Günler çok severek oynadığımız bir oyun. Dört erkek oynuyoruz. Erkan Can, Levent Ülgen, Bahtiyar Engin ve ben. Bu oyunu Irmak Bahçeci yazdı. Kendisi çok başarılı, beğendiğimiz, çok sevdiğimiz yazar arkadaşımız. Aynı zamanda dramaturg. Çok güçlü bir kalemi var. Bu oyunu çok yıllar önce yazmış. Oyunun çok sevdiğimiz bir derdi, meselesi var. Oyun 2-3 kadro değiştirmiş yani bir röpriz. Aslında benim oynadığım Tarık karakteri bir Türkoloji profesörü ve kendisi Şaman Gök Tengri’ye inanıyor. ‘Türklerin asıl ve asil inanışları şamanizmdir’ diyor ve Tarık öldükten sonra gömülmek değil yakılmak istiyor. Kendi inancı gereği bugünün Türkiye'sinde kabil mi değil mi? Olur mu olmaz mı? Onun tartışması, parodisi, komedisi ve trajedisi işleniyor. Aslında çoğunluğun azınlığa ne kadar tahammülsüz ve acımasız davrandığının bir serüveni.

Güven Kıraç: “Oyuncu olmasaydık kesin tımarhaneliktik”

 

 

 

 

SOHBETTEN İZLENİMLERİM

 

- Dakik, nazik, sözlerini seçerek konuşan ama aynı zamanda rahat.

- Belli ki çok okuyan ve felsefesi olan biri, derin bir ruhu var.

- Güzel eşi Merve’ye davranışını keşke tüm ülke görebilse… Örnek olabilecek derecede itinalı.

- İnsana güven veren bir yapısı var.

- Kapris, kibir sıfır.

 

 

İKİLİ SEÇENEKLERDEN BİRİNİ SEÇİN

 

- Yürüyüş-Koşu: Yürüyüş

- Sıkılmak-Sabretmek: Sabretmek

- Susmak-Konuşmak: Konuşmak

- Dans Etmek-Oturmak: Dans etmek

- Klasik-Modern: Klasik
- Dobra-Politik: Dobra

- Samimi-Mesafeli: Samimi

- Uykucu-Uykusuz: Uykucu

- Sakin-Heyecanlı: Heyecanlı

- Kitap-Dergi: Kitap

- Doğa-Konfor: Konfor
- Kedi-Köpek: Kedi

- Güneş-Yağmur: Güneş

- Çay-Kahve: Çay

- Et-Ot: Et

- Disiplinli-Rahat: Disiplinli

- Unutur-Affetmez: Unutur

- Tatlı-Tuzlu: Tuzlu
- Çin Yemeği-İtalyan Yemeği: Çin yemeği

- Şarap-Rakı: Rakı

- Esprili-Ciddi: Esprili

 

 

KİMLİK

 

- Burcu: Balık.

- Okuduğu okullar: MSÜ Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü.

- Bekar-aile: Aile, çok güzel bir kızım var.

- İlgi alanları: Plastik sanatlar, resim ve heykel.

 

 

YÜZDE YÜZ

 

- Yüzde yüz olmak istediğin yer neresi?: Bir çiftlik evi.

- Yüzde yüz güvendiğin kişi?: Merve’ye çok güveniyorum.

- Yüzde yüz bilmek istediğin şey? (kimsenin bilmediği ve senin öğrenmek istediğin bir şey): Herkes gibi ölüm ve sonrasını ben de çok merak ediyorum.

 

 

KİMSİN?

 

- Kimin beyninde olmak isterdin?-düşüncelerini merak ettiğin-: Dali, merak içindeyim neler yaşıyordu.

- Kimin gözleriyle dünyayı görüp, algılamak isterdin?: Sevim Burak, onun bakış açısı ile bakmak isterdim.

- Ne olmak istemezdin?: Bilge olmak istemezdim, dünyanın en mutsuz hali olabilir.

 

 

NOKTALI YERLERİ DOLDUR?

 

- ….. çok iyi yaparım: Konuşabilmeyi-iletişmeyi çok iyi yaparım.

- ….. hiç beceremem: Dikkatli olmayı hiç beceremem, dikkat dağınıklığım var.

- Çevrem beni ….. biri olarak tanımlar: Neşeli biri olarak tanımlar.

- Az kişi bilir ben ….. biriyim: Az kişi bilir (şükür ki), ben zaman zaman çok sinirli biriyim.

 

 

 

MANEVİ ANLAMDA YAŞAMDAN

 

- Kazandıklarım: Sabır, vizyon.

- Yatırımlarım: Dostlarım ile ilişkilerim, erdemli bir birey olmak üzere yaptığım her şey kısaca.

 

 

 20 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?: Ateşli tartışmaların içine atmazdım kendimi, gecenin sonunda herkes kendi fikri ile yatağa giriyor.

- Hayat motton varsa nedir?: Neşemi yanıma almadan evden çıkmam.

 

 

İYİ Kİ…

- İyi ki yapmışım: Kızım Maya.

- İyi ki kabul etmişim: Lisede aldığım ilk tiyatro oyunu teklifi. Kabul etmem bütün hayatımı değiştirdi.

- İyi ki başladım: Resme başladım.

- İyi ki yapmamışım: Sıradanlığa teslim olmamışım.

Yazarın Tüm Yazıları