Bugün Denizli yarın başka bir şehir

Denizlispor Başkanı Erhan Ergil, takımının yok oluşuna karşı şehrin en merkezi meydanına çıkıp süresiz açlık grevine başladı.

Haberin Devamı

Ki o Denizli; Fenerbahçe’yi son maçta şampiyonluktan eden Denizlispor’du.

Bu bir protesto mu? Bir feryat mı? Yoksa sadece, “Artık bir şeyler değişmeli” diyen sessiz ama derin bir mesaj mı?

Bugün Denizlispor’un yaşadığı şey, aslında Türk futbolunun içinde bulunduğu çıkmazın bir özeti.

Bir zamanlar Süper Lig’de 19 sezon mücadele eden, Avrupa’da ses getiren, tribünleri coşturan Denizlispor, bugün 3. Lig’de kümede kalma savaşı veriyor.

Bu sadece bir takımın düşüşü değil; bir şehrin futbol ruhunun erimesi, bir neslin futbol sevgisinin yok olması, bir kültürün kaybolması demek.

Bugün Denizlispor, dün Eskişehirspor, Kocaelispor, Sakaryaspor, Orduspor...

Bir zamanlar Süper Lig’in güçlü takımlarıydılar. Bugün çoğu ya kapanma noktasında ya da alt liglerde sürünüyor.

Peki neden?

Haberin Devamı

Yanlış yönetimler mi? Borç batağı mı? Sistemin sadece büyükleri ayakta tutan yapısı mı?

Aslında hepsi...

Yıllardır yanlış yönetilen sistem, bu şehirleri futboldan kopardı.

Bugün Denizlispor’un başkanı tek başına bir meydanda oturuyor.

Ve sorulması gereken soru şu; bu mesajı kim duyacak?

Çünkü bu sadece Denizlispor’un değil, Türk futbolunun sorunu.

Ve bu değişmezse, bugün Denizli, yarın başka bir şehir, aynı hikayeyi yaşamaya devam edecek...

 

 

Biraz yavaşlamak iyi gelebilir

Bir Fransız gazeteci arkadaşımla sohbet ediyorduk. Türkiye’yi yakından takip eden, ülkeyi seven, yılda birkaç kez İstanbul’a, İzmir’e ve çevresine gelen biri...

Dedi ki.

“Bizde hayat sizden daha yavaş akıyor. Türkiye’nin dinamizmi müthiş, Avrupa’da bu yok. Sürekli değişen gündem Türk insanını diri tutuyor.”

Bu tespitine katılıyorum. Gerçekten de Türkiye, durağan bir ülke değil. Manşetler sürekli değişiyor, tartışmalar bir anda yön değiştiriyor, gündem adeta akıp gidiyor.

Ama bu gerçekten iyi bir şey mi?

Evet, Türkiye’nin enerjisi yüksek. Her an bir şeyler oluyor. Dünyada başka ülkelerde haftalarca sürecek gelişmeler bizde birkaç saat içinde yaşanıp unutuluyor.

Haberin Devamı

Ekonomik dalgalanmalar, siyasi gelişmeler, toplumsal tartışmalar... Dün çok önemli görünen bir konu, bugün kimsenin ilgisini çekmeyebiliyor.

Bu durum bizi gerçekten “diri” mi tutuyor, yoksa fark etmeden yoruyor mu?

Fransız dostumun dediği gibi, Avrupa’da hayat daha yavaş. Bir tartışma günlerce, haftalarca sürebiliyor.

Bizdeyse her şey hızla olup bitiyor.

İlk bakışta bu, güçlü bir yön gibi duruyor. Ama derinlemesine düşününce, belki de bir konuyu sindirmeye, gerçekten anlamaya, üzerine uzun uzun düşünmeye pek fırsat bulamıyoruz.

Bizi dinç tutan bu hız, bazen de bizi yoruyor.

Ve bazen insan durup, “Biraz yavaşlasak mı?” diye düşünmek istiyor.

 

 

Hayatı bulmaya çalışmak

Haberin Devamı

Ben Affleck’in şu sözüne takıldım.

“Biz öyle kavga eden bir çift değildik. Skandallar da yoktu, bulamazsınız. Öyle konuşulduğu gibi dedikodular da... Biz sadece hayatımızı bulmaya çalışan insanlarız. Hepsi bu.”

Basit ama ne kadar derin bir cümle...

Bazen bir aşk hikâyesi biter, bazen dostluklar kopar, bazen yıllardır emek verdiğimiz işler bizi artık mutlu etmez. O an hepimiz aynı soruyu sorarız:

“Ben nerede kayboldum?”

Çünkü bazen mesele karşındaki insan değildir. Bazen mesele, senin kendi hayatını nerede kaybettiğindir.

Hayatı bulmak...

Büyük aşkların, büyük hikayelerin, büyük beklentilerin peşinde koşarken hayatı kaybediyoruz belki de. Bir yerde yanlış bir karar alıyoruz, sonra onu düzeltmek için başka bir karar alıyoruz. O karar başka bir yola sokuyor bizi; derken fark ediyoruz ki kaybolmuşuz.

Haberin Devamı

Affleck’in o cümlesi tam olarak bunu anlatıyor işte. O ve Jennifer Lopez’in hikayesi, sadece bir Hollywood masalı değil. O hikâyede hepimiz varız.

Bir sabah uyanırsın ve bir bakarsın, kendini ait hissettiğin yerde değilsin.

Ve sonra tek bir şey yaparsın...

Hayatını bulmaya çalışırsın.

Ünlü çift kavga ederek, yıpratarak, düşman olarak değil, hayatlarını arayarak ayrıldılar.

Kim bilir, belki de gerçek aşk, gerçek huzur, gerçek mutluluk, önce kendimizi bulduğumuz yerde başlıyordur.

 

Yılda 400 bin euroluk iş

Bir ilan dikkatimi çekti.

Avustralya'nın iç kesimlerinde 500 nüfuslu bir kasabaya doktor aranıyor.

Ve başvurular bu Pazar günü bitiyor.

Yakında tek doktorunu kaybedecek olan bu kasaba yeni doktoruna 680 bin Avustralya doları teklif ediyor. Yani 408 bin euro. Bu kadar da değil; kira yardımı ve araba da maaşa dahil değil.

Haberin Devamı

İşin püf noktası, Brisbane'in 17 saatlik sürüş mesafesinde olması. En yakın büyük şehir olan Townsville ise yedi saatlik sürüş mesafesinde.

Bu Avrupa’ya uzaklık.

17 saat uçtuktan sonra bir 7 saat daha uçuyorsunuz.

Adaylar için kavurucu sıcak ve tropikal böceklerle ilgili de bir detay var.

Kasabanın emekliye ayrılan sağlık görevlisi Dr. Adam Louws, kendisinden sonra göreve gelecek kişinin sakin bir hayat temposuyla karşılaşacağını ve daha önce hiç kullanmadığı becerileri öğrenme şansına sahip olacağını söylüyor.

Julia Creek, geniş açık alanları ve turuncu gün batımlarıyla Avustralya Outback'inin büyüleyici, romantik olduğunu da hatırlatıyor.

Ne dersiniz; yılda 400 bin euro kazanmak ister misiniz?

Yazarın Tüm Yazıları