Arnavutluk'un bir yüzünü de Türkiye'ye çevirmiş olması bu yüzden doğal.
DEİK'in Arnavutluk Cumhurbaşkanı Alfred Moisiu'nun onuruna verdiği öğle yemeğinde aynı masayı paylaştığım eski dişişleri bakanı, cumhurbaşkanının politik danışmanı Muhammet Kapllani'yle muhalefetteki Demokrat Parti milletvekili Bamir Topi aynı şeyi söylüyor: ‘‘Türkiye ile ekonomik ilişkiler istediğimiz düzeyde değil.’’
Tabağımdaki yiyeceklere doğru parmağını uzatırken Türkçe, ‘‘yaprak sarması, bamya’’ diyen Tobi, iki ülke arasındaki tarihi ilişkilere işaret etmek istiyor gibi.
Osmanlı'nın bu ülkedeki 500 yıllık varlığının izleri elbet kalmış.
Dünyanın öbür ucundaki Çin'in en yakın müttefiki olmayı seçerek, Arnavutluk'u dünyanın en kapalı toplumlarından bir tanesi haline getiren Enver Hoca'nın 40 yıllık iktidarının izlerini silmek hiç de kolay değil.
Muhammet Kapllani, ‘‘Şoförü değiştirirseniz yeterli değil. Arabayı değiştirmek gerek esasında’’ diyor.
1985 yılında ölen Enver Hoca'nın kurduğu sistemin kalıntıları direniyor.
Ulaşım, telekomünikasyon, enerji, inşaat, gıda sektörlerinde yapacak çok iş var. Peki Arnavutluk, Türkiye'den ne bekliyor?
Daha çok yatırım.
Biz Godot'u bekler gibi yabancı yatırımcıyı beklerken, Arnavutlar da Türklerin gelmesini bekliyorlar.
Ülkedeki en önemli yatırımcılar İtalyanlar ve Yunanlılar.
Toplam yatırımları 200 milyon Euro civarında.
Türkiye'nin Arnavutluk'a ihracatı 2002 yılında 78.6 milyon dolar.
Türk girişimcilerin yatırımları inşaat sektöründe yoğunlaşmış.
Yemek öncesi işadamlarıyla sohbette ülkedeki ilk atık su arıtma tesisi ve kolektör ihalesini bir Türk konsorsiyumunun kazandığını öğreniyorum.
8 milyon Euro'luk ihale Başyazıcıoğlu İnşaat, MASS Arıtma ve Piomak Otomasyon Makina Sanayii'ne kalmış.
Piomak'tan Oral Avcı, Arnavutluk'un kaçırılmaması gereken bir partner olduğu görüşünde. Peki bildiğimiz kadarıyla Arnavutluk'un parası yok, ihaleyi kim finanse edecek?
Atık su arıtma tesisini finanse eden Almanya Kalkınma Bankası KFW imiş.
Bankadan söz açılınca, Kentbank özelleştirilen Arnavutluk Milli Ticaret Bankası'nın hisselerini 2000 yılında almıştı.
Kentbank TMSF'ye devredilince Tiran'daki şube de ortada kaldı.
Şimdi o bankaya da Yunanlılar talipmiş.
Zonguldak’a Ruhr modeli
GÖRÜP tanıdığım, dertlerini bildiğim için aramda duygusal bağların geliştiği şehirlerden bir tanesi de Zonguldak.
Geçen yaz aylarında çıktığımız seçim gezileri sırasında bana piyangodan Zonguldak çıkmıştı.
Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) bu şehir için ne anlama geldiğini öğrenmiştim.
Kısaca söylemek gerekirse TTK hálá her Zonguldaklı için ekmek kapısı.
Geçmişte 600 milyon dolarlık zararı olan TTK'nın zararı 2000 yılında başına getirilen Ömer Yenel tarafından neredeyse 150 milyon dolara kadar düşürülmüş.
Ömer Yenel bir süre önce AKP hükümeti tarafından görevinden alındı ve TTK'nın geleceği belirsiz.
Tümden kapatılacağı söylentileri dolaşıyor.
İşte tam bu noktada Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) devreye giriyor.
TAM ile Zonguldak Karaelmas Üniversitesi önceki gün ortaklaşa ''Ortak Kaderli İki Bölge: Zonguldak ve Ruhr'' toplantısını düzenliyorlar.
Dün sabah gazeteye uğrayan TAM Direktörü Prof. Faruk Şen anlatıyor.
Meğer Ruhr Bölgesi'nde Zonguldaklı 80 bin işçi çalışıyormuş.
Ruhr ile Zonguldak arasındaki ‘‘duygusal bağ’’ işte bundan kaynaklanıyor.
Ruhr da aynen Zonguldak gibi maden ocaklarının kapatılması ve dolayısıyla işsizlik tehdidi altında.
TAM ve Karaelmas Üniversitesi'nin toplantısında iki şey üzerinde duruluyor: Çalışmakta olan maden ocakları için teknoloji transferi ve yeni istihdam alanlarının açılması.
Faruk Şen, Avrupa Birliği'nin 2004 ile 2006 yılları arasında bölgesel kalkınma projelerine 1 milyar 50 milyon Euro ayırdığını hatırlatıyor.
Zonguldak, kömürden, yeni sanayi dallarına geçebilmek için proje üretmek zorunda ki, AB'nin fonlarından yararlanabilsin.
Bu konuda da Ruhr Bölgesi'nin deneyimleri işe yarayacak, zira ortak projeler üretilecek.