Paylaş
Birkaç ay önce Fransa’da tatilcilere şiddetle tavsiye edilen kitabın adı “Kırmızı Altın’ın İmparatorluğu” ve bildiğiniz domatesi anlatıyor.
Jean-Baptiste Mallet adındaki Fransız bir gazeteci, 2.5 yıl boyunca domatesin peşine düşmüş Çin’den İtalya’ya, Kaliforniya’dan Afrika’ya dünyayı turlamış.
Fransız televizyonunda kitabıyla ilgili sayısız söyleşiye katılan Mallet, Fransa’da Çin Ordusu tarafından satın alınmış eski bir domates işleme fabrikasından yola çıkarak “domates sanayini” mercek altına alıyor.
Çinlilerin ve İtalyanların 10 milyar dolarlık bu sanayide “etik dışı” işler çevirdiklerini belgeleriyle ortaya çıkartıyor.
Önceki sabah Tat Gıda Genel Arzu Aslan Kesimer ile Tat’ın 50.yılı nedeniyle düzenlenen buluşmaya giderken aklımın bir köşesinde haliyle “Kırmızı Altın’ın İmparatorluğu” kitabı var.
Türkiye’de domates sanayinin önde gelen markası Tat’ın serüveni Vehbi Koç’un tarıma ve Portekiz, İspanya’daki domates üretimine ilgi duymasıyla başlamış.
1967 yılında ilk Tat Fabrikası’nın Bursa Mustafakemalpaşa’da kurulmasından yıllar önce Vehbi Koç domates ile ilgili araştırmalarına başlamış.
Domates tarımını incelemeleri için Portekiz’e 3 ziraat mühendisi göndermiş.
ÜRETİMDE DÜNYA BEŞİNCİSİYİZ
Aztek’lerin bildiği, Amerika’nın keşfinden sonra İspanyolların Avrupa’ya getirdikleri, Avrupalıların ancak 1800’lü yıllarda tadına baktıkları domatesi biz çok sevdik.
Sırasıyla ABD, Çin, İtalya ve İspanya’dan sonra domateste dünyanın beşinci üreticisiyiz.
İhracatta ise altıncı sırada.
Vehbi Koç’un vizyonuyla kurulan Tat bugüne kadar 3 fabrikasında 2 milyar kutu salça, 500 milyon şişe ketçap üretmiş.
2016 yılında ise 65 bin kutu/kavanoz domates ve domatesli ürün Tat markasıyla raflara çıkmış
Arzu Arslan Kesimer’in verdiği bilgiye göre, Türkiye’de üretilen 12 milyon ton domatesin yüzde 20’si sanayi tipi domates.
Yani salçada, ketçapta, pizza soslarında daha sert kabuklu, daha az sulu tip kullanılıyor.
Bizim topraklarla benzer özellikleri taşıyan Güney Avrupa’da verimlilik daha yüksek.
Hep bildiğimiz, fındıkta da karşımıza çıkan hik^aye yani “düşük verimlilik”.
Aynı alanda bizim çiftçimiz 7 ton ürün alırken, ABD, Güney Avrupa 10 ile 12 ton ürün alıyor.
Dolayısıyla Tat, sözleşmeli 650 çiftçisini (50 tanesi kadın) kendi ziraat ekibiyle eğitiyor.
Tat’ın 50 yıllık serüveninde 1983 yılında, Japonya’nın köklü şirketlerinden Kagome ile ortaklık da yer alıyor.
“Japonlarla ortaklık, teknolojinin katkısıyla kaliteyi geliştirmemize yardımcı oluyor” diyen Kesimer’e göre Japonların ortalama 11 yıl daha fazla yaşamalarının arkasındaki nedenlerden biri de domates suyunu çok tüketmeleri.
YATIRIMIN TAM SIRASI
Neticede domates ürünlerinde 380 milyon liralık cirosunun yüzde 10’nunu ihracattan yapan Tat’ın en büyük alıcısı Japonya.
Ürünlerini Japonya’dan sonra en çok Ortadoğu’ya satan Tat son yıllarda Avrupa’da giderek güçleniyor.
“Son 3 yılda Avrupa’nın önemli market zincirleri de dahil 3 bin 400 noktada Tat ürünleri bulmak mümkün” diyen Kesimer müjdeyi veriyor.
“Bu yıl domatesin yanı sıra makarna, süt ürünlerini de barındıran Tat 1 milyar liralık ciroya ulaşacak. Her türlü satın almalara açığız. Ama en önemlisi domates sanayide yurt dışında yatırım yapmak istiyoruz” diyor.
“50 yıl önce Vehbi Koç’un yaptığı gibi Portekiz’e, İspanya’ya, İtalya’ya yani Güney Avrupa’ya bakıyoruz yatırım için. ABD ile Çin de radarımızda ancak şimdilik Avrupa üzerine yoğunlaşıyoruz” diye ekliyor.
Yukarıda sözünü ettiğim “Kırmızı Altın’ın İmparatorluğu” kitabına dönersem, kitapta Çin’in, Çin Ordusu’nun kontrolündeki uçsuz bucaksız domates tarlalarında çocuk işçi çalıştırdığı, Çin’in hoş olmayan çeşitli işlemlerden geçmiş domates konsantresinin İtalya Mafyası’nın eliyle dağıtıldığı gibi bilgiler var.
Domates sanayisi bu tür iddialara hiç bulaşmamış Türkiye’nin, Tat markasıyla Avrupa’da bir çıkış yapmasının tam vaktidir derim.
Paylaş