Paylaş
Çırağan Sarayı’nın bir odasında masanın etrafında TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Başkan Yardımcısı Ümit Boyner, Yapı Kredi Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Bayazıt, Sabancı Holding CEO’su Ahmet Dördüncü.
Dördüncü’nün hemen yanı başında Fransa’nın önde gelen entelektüellerinden yazar ve tarihçi Alexandre Adler.
Onun karşısında Fransa eski Başbakanı Michel Rocardile eski Avrupa Birliği İşleri Bakanı Pierre Moscovici.
Her ikisi de Fransız Sosyalist Partisi’nin ağır toplarından.
Komşuları Sarkozy’nin UMP Partisi’nden iki isim:
Jean-Michel Ferrand ile Thierry Mariani.
Uzun masanın etrafında hem Fransa’dan, hem Türkiye’den başka önemli isimler de var.
İşadamları, akademisyenler, gazeteciler.
Geçtiğimiz ay TÜSİAD’ın Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemek üzere Paris’te kurduğu düşünce kuruluşu “Paris Boğaziçi Enstitüsü”nün toplantısı için bir araya gelmişler.
Enstitünün ilk toplantısı İstanbul’da, Boğaziçi kıyılarında.
AVRUPA RİSKLERİ GÖZE ALMALI
İki günlük toplantının birincisi ekonomi ağırlıklı, ikincisi ise AB-Türkiye ilişkilerine ve kültürel diyaloga ayılmış.
İki günlük bir beyin fırtınası.
Türkiye’nin Avrupa’daki yerinin, Avrupa’nın dünyadaki rolünün, enerjide yeni ittifakların, göç ve kültürel uçurum meselelerinin ele alındığı geniş kapsamlı bir ufuk turu.
Türkiye’yi yakından tanıyan ve izleyen Alexander Adler’in öneri ve saptamaları ilginç.
Avrupa’nın, AB’nin Doğu Avrupalı yeni üyelerine uzattığı yardım elini Türkiye’den esirgememesi gerektiğini söylüyor.
“Avrupa artık Türkiye için bazı riskleri göze almalı. Pazarını tümden Türk ürünlerine açmalı, demiryolu gibi alt yapısını geliştirmesine destek olmalıdır” diyor.
AB TÜRKİYE’YE KATILMALI
Türkiye’nin son yıllarda “soft-power” olarak konumunu güçlendirdiğini belirten Adler’e göre, Fransa ile Almanya’nın Rusya ile yakınlaşma süreci asla Türkiye’siz olamaz.
Masanın etrafındaki Fransızlar Türkiye’nin AB üyeliği konusunda hemfikir mi?
Elbette değil.
Paris’ten kalkıp Boğaz kıyılarına gelmek hemen fikirlerini değiştirmek anlamında değil.
Bizler de aralarındaki atışmaları dinliyoruz zevkle.
UMP üyesi Jean-Michel Ferrand “imtiyazlı üyelik” seçeneğine dem vurmaktan kaçınmıyor örneğin.
Gazeteci Bernard Guetta, bırakın “imtiyazlı üyeliği”, “Türkiye’nin AB’ye değil, Avrupa Birliği’nin Türkiye katılması” görüşünde.
Zira Avrupa’nın Türkiye olmaksızın hiçbir siyasi ağırlığının olmayacağını düşünüyor.
“Türkiye’ye Evet” kitabının yazarı Michel Rocard’ın üyelik için öne sürdüğü 2023 tarihine Pierre Moscovici karşı çıkıyor.
“2023 Türkler için çok geç bir tarih. Üyeliğin bir an önce gerçekleşmesi gerekir. Aksi takdirde Türkler tümden vazgeçer ve tarihi fırsat kaçar” diyor.
Moscovici, Türkiye’nin Avrupa’da daha çok sayıda “avukata” yani sözcülüğünü yapacak isimlere gereksinimi olduğunu söylüyor.
Fransızların ve Almanların kafalarında Türkiye’ye karşı
“gizli bir kriter” olduğunu da belirtiyor.
Bu “gizli kriter” açıkça tartışılmadığı takdirde üyelik sürecinde zor yol alınacağını da sözlerine ekliyor.
Guetta’ya dönersek, Fransız kamuoyunun ancak AB üyeliğine karşı çıkan Valery Giscard d’Estaing gibi elitleri ikna
ederek fikir değiştirebileceğini söylüyor.
“Paris Boğaziçi Enstitüsü mutlaka bu elitleri yanına çekmeli” diyor.
Boğaziçi Enstitüsü işe hızlı başladı.
Fransa’da uzun soluklu bir mücadelenin içine girdi.
Yolu açık olsun.
Paylaş