Kültür sorunu AB’nin aklına Türkiye aday olunca geldi

NUH Mete Yüksel'in casuslukla suçladığı Alman vakıfları arasında olup olmadığını bilmediğim Goethe Enstitüsü'nün ‘‘Avrupa Birliği'ne Entegrasyon’’ programı kapsamında hafta başından bu yana Almanya'dayım.

Bu arada, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Konseyi yetkililerini dinlemek üzere bir günlük Brüksel ziyareti oldu.

Gruptaki üç gazeteci, Avrupa Birliği'ne katılmak için resmen davet alan şanslı aday ülkelerden geliyor: Çek Cumhuriyeti, Litvanya ve Malta.

Gazetecilerden bir tanesi Hollandalı, diğer ikisi nedense Amerikalı.

Jody Santiago ile Milton Clpper'i görür görmez ‘‘Washington sizi Türkiye'nin üyeliği için baskıya mı gönderdi?’’ diye şakalaşıyorum.

Almanya'ya ayak bastıklarında Avrupa Birliği kavramına hayli uzak olan Amerikalı iki meslektaşımın, burada bir hafta içerisinde tam bir bilgi bombardımanına tutulduğunu söyleyebilirim.

Hatta son gün, Alman Güvenlik ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'ndeki tartışma sırasında ‘‘Türkiye Müslüman kimliği nedeniyle mi yıllardan beri üyeliğe kabul edilmiyor?’’ sorusunu soran da Milton Clpper oldu.

ADINI KOYAN YOK

Almanya gezisinin sonuna yaklaşırken, tartışılanları, konuşulanları düşününce, Avrupa'da hálá Türkiye konusunda bir netlik olmadığını iyice fark ediyorum.

Pazar günü kimsenin moralini bozmak değil niyetim. Ama AB üyeliği, buradan bakınca çok çok uzak geliyor bana.

Bir kere, insan hakları meselesi var. ‘‘Tamam, reformları yaptınız, uygulamaya bakalım’’ en sık karşıma çıkan cümle.

Milton Clpper'in benden kopya çekerek gündeme getirdiği Müslüman kimlik meselesi var.

Dışişleri Bakanlığı'ndaki tartışmada mesela, ‘‘Din faktörünün politik yapılanma üzerindeki etkisi inkár edilemez’’ dendiğini duyuyorum.

Türkiye ile Avrupa arasında, kültürel değerler farklılığı, ortak bir tarihin olmayışı gerekçe olarak öne sürülen şeyler.

‘‘Avrupa ile Türkiye arasında ortak bir tarihten nasıl söz edilemez?’’ diye itirazım üzerine ‘‘O anlamda Rusya ile Avrupa arasında da ortak bir tarih var. Ama bu Rusya'nın günün birinde üye olacağı anlamına gelmez’’ gibi bir cevapla karşılaşıyorum.

Müslüman kimlik konusunda direkt konuşulmuyor. Etrafında dolanılıyor.

Avrupalı mıyız değil miyiz, o belli değil.

Sanki kimsenin ‘‘Evet Avrupalı'sınız’’ demeye dili varmıyor gibi.

Litvanyalı meslektaşım, kendilerini daima Avrupalı olarak gördüğünü söylüyor.

Litvanyalı Avrupalı, hemen yanıbaşındaki Türkiye değil.

KAFALAR KARIŞIK

Alman Güvenlik ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nde, AB'nin coğrafi sınırlarının nerede bittiğini hálá tartıştığını, mesela Türkiye'nin kabul edilebilecek sınırlar dışında kalabileceği söylenince, patladım.

‘‘Türkiye'nin adaylığı Helsinki'de onaylandı. Coğrafi sınırlarınızın dışında kalabileceğimizi söylemek için artık çok geç değil mi?’’

Dedim ya, Türkiye konusunda kafalar karışık.

Sadece, Alman Güvenlik ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nde, AB Genişleme Birimi Araştırma Grubu'nun Başkanı Dr. Heinz Kramer doğru tespitlerde bulundu kanımca.

‘‘Avrupa Birliği nasıl olması gerektiği sorusuna yanıt bulamadı henüz. İngiltere dışında AB üyelikleri, başvuruların üzerinde öyle fazla düşünülmeden konjonktüre bağlı olarak gerçekleşti. Türkiye'nin şimdi yüzyüze geldiği kültür, sınır gibi meseleler hiçbir zaman ele alınmadı, çünkü gerekli değildi. Türkiye'nin adaylığıyla AB bunları şimdi düşünmeye başladı.’’

Dr. Heinz Kramer, en doğru tespitini de en sona saklıyor:

‘‘Türkiye, Avrupalıların kafasında hálá öteki.’’

Yazarın Tüm Yazıları