HER yaz mevsimi, hiç şaşmaz batıdaki dergi, gazeteler bir ‘‘felsefe’’ muhabbetine girişirler.
Tatilde illa felsefe olacak.
Kim demiş sıcağın verdiği rehavetle kollarına sığındığımız tembelliğin beynimizi uyuşturduğunu?
Tatil, biraz da hayatı sorgulama, kendi içinde keşfe çıkma değil mi?
Ne demişti Sokrat?
‘‘Kendini tanı...’’
Elime geçen yabancı gazete ve dergilerin felsefe meselesine eğilmelerinin nedeni, tatilcilerin kısa bir süre için de olsa feylesof kesilme ihtimali olsa gerek.
Belki bir nevi yol haritası çiziyorlardır okurlarına.
Tek başlarına çıktıkları yolculukta kendilerine yakın bir feylesofta karar kılsınlar diye.
Le Monde Gazetesi meselá ‘‘Herkese karşı tek başına’’ başlığı altında başlattığı diziye Diyojen, Wittgenstein, Schopenhauer'i dahil etmiş.
Elindeki fenerle gündüz vakti Atina sokaklarında ‘‘adam arıyorum’’ diye dolaşan Diyojen meğer nasıl yaşarmış.
Detaylarına giremeyeceğim ama en küçük bir utanma, sıkılma yok.
Hegel'e ve onun felsefi sistemine karşı bayrak açan Schopenhauer'in görüşleri ancak yaşlılığına doğru kabul görmüş.
‘‘İnsanlık daima ıstırap ve yıkımla karşı karşıya kalacaktır’’demiş karamsar Schopenhauer.
Pek de haksız sayılmaz ya...
Felsefenin, mutluluğa giden yollara ışık tutması meselesine Le Figaro Dergisi el atmış.
Mutluluğun sırrı nerede?
Elimizde olan yani bize bağlı şeylerle, irademiz dışında olanlar arasında ayrım yapmasını bilmekteymiş.
Feylesof sayılır mı, sayılmaz mı bilmem ama benim tanıdığım en bilge, en mutlu kişi Montaigne'dir.
‘‘Uyuduğumda uyurum, dans ettiğimde dans ederim’’ diyen Montaigne.
İstanbul'da bugün başlayan 21. Dünya Felsefe Kongresi'ne katılan feylesoflar alınmasın ama tüm zamanların en modern feylesofları ilan edilen iki isim var: Eflatun ve Aristo.
Onları ‘‘star’’ diye lanse eden Le Point Dergisi.
Derginin son sayısında bu iki isim ‘‘idealizm ile realizm arasındaki ebedi çekişmenin şampiyonları’’ olarak sunuluyor.
Peki ne yapmış bu şampiyonlar?
Biliyorsunuz Sokrat'ın öğrencisi Eflatun, Aristo'nun da hocası olmuş.
İkisi birlikte, Batı düşünce sisteminin temelini inşa etmişler, oyunun kurallarını koymuşlar, rolleri dağıtmışlar.
İkisinden idealist olanı Eflatun.
Rafael'in o ünlü tablosunda parmağını gökyüzüne doğru çevirmiş.
Ayakları yere basan ise Aristo. Aynı tabloda onun eli zaten toprağa bakıyor.
Eflatun sorgulayan, ortaya varsayımlar atan, Aristo ise düşünceleri üst üste koyan, sistemi oluşturan.
Muhteşem ikili anlayacağınız.
Hazır İstanbul'da bu kongre varken felsefeye birazcık bulaşmak istiyorsanız Eflatun'un Devlet'iyle işe başlayın derim.
Sabahattin Eyuboğlu ile M. Ali Cimcoz'un çevirileri de ayrıca muhteşem.