UYGARLIĞIN göbeğinde dahi insanların teknoloji ve doğa karşısında nasıl çaresiz kaldıklarını gördük.
İşte ABD ve Kanada örneği, işte Fransa örneği.
Şu meşhur 30 saatlik elektrik kısıntısının nereden kaynaklandığının, 50 milyon kişinin neden karanlıkta kaldığının sırrı çözülemedi.
Suç elektrik dağıtım şebekesinin eskiliğinde mi?
Yoksa ‘‘ben yaptım’’ diye ortaya çıkan El Kaide'de mi? Belli değil.
ABD ve Kanada ortak bir komisyon kurup sorumluyu ortaya çıkartacaklarmış.
Göreceğiz.
Bu arada, elektriksiz kalıp panikleyen Amerikalıların hali bizim esnafı pek kızdırmış.
Arkadaşım anlatıyordu, mahalledeki bakkalının ‘‘Ne yapalım yani... Mum da mı bulamadılar’’ diye söylendiğini.
Fransa'nın durumu daha dramatik.
Sıcak dalgasından ölenlerin önce 3 bin olduğu söyleniyordu.
Sonra sayı 5 bine fırladı, derken 10 bine.
Ölenlerin çoğu, hastanelerde yatan ya da evlerinde yalnız yaşayan yaşlılar. Evdekiler hadi neyse, ama hastanelerdekilerin ölmesi anlaşılır gibi değil.
Hastane personelinin izinde olduğu, klimaların çalışmadığı, Meteorolji Dairesi'nin yeterince uyarı yapmadığı gibi iddialar dolaşıyor ortada.
Üç haftalık Kanada tatilinden dönen Cumhurbaşkanı Jacques Chirac Liberation Gazetesi'nin şu manşetiyle karşılandı: ‘‘Chirac ölüleri sayıyor.’’
Sağlık Bakanı Jean-François Mattei istifa etse de Fransız hükümetinin böyle bir skandalın altında kalacağı söyleniyor.
Elektrikler kesildi, Amerikalılar çaresiz kaldı.
Sıcaklar bastı, Fransızlar çaresiz kaldı.
Şükür ki bizim böyle sorunlarımız yok.
Her ikisine da aşılıyız doğuştan.
Çaresiz kaldığımız başka şeyler var ama bir tanesi son zamanlarda canımı çok acıttığı için ondan söz edeceğim: Banka.
BANKADAKİ REZALET
Hani telefon ettiğinizde ‘‘Nasıl yardımcı olabilirim’’ diye melek sesler duyuyorsunuz ya, onların nasıl bir kábusa dönüştüğünü bizzat yaşadım.
Hikayeyi en başından anlatayım en iyisi.
Yaklaşık bir buçuk ay önce, kızım İtalya'ya tatile gittiğinde kendi kredi kartıma bir ilave kart çıkarttırtmak istedik oralarda belki gerekli olur diye.
Çarşamba günü başvurduk, cuma günü için söz aldık zira yolculuk pazartesi günü.
Cuma günü bankaya iki kere gidildi ve tahmin edebileceğiniz gibi kredi kartının ‘‘maalesef gelmediği’’ söylendi.
‘‘Kart kuryede kalmış ancak pazartesi’’ dendi.
‘‘O halde iptal edin istemiyorum.’’
Pazartesi Genel Müdürlük'ten bir telefon: ‘‘Sizi zor durumda bıraktığımız için özür diliyoruz. Affettirmek için gold kart göndereceğiz.’’
‘‘Hayır istemiyorum... Ne ilave kart, ne de gold kart. Kendi kartımla devam edeceğim.Nasılsa süresi var.’’
Mesele kapandı mı sanıyorsunuz?
Hayır!
Geçen hafta cumartesi günü kızımla alışverişteyiz, kartımı uzatıyorum.
Sürpriz.
‘‘Banka onay vermiyor. Kart kapanmış...’’
Yine telefonlar. ‘‘Nasıl yardımcı olabilirim’’ diye melek sesler, oraya buraya aktarmalar. Pazartesi ortaya çıkıyor ki, illa ‘‘gold kart’’ vereceğim diye tutturan banka dediğini yapmış, benim kartımı iptal etmiş ve beni uyaran yok.
‘‘Ben eski kartımı istiyorum’’ diye tuttursam da boşuna.
Metazori ‘‘gold kart’’ geldi hem de ilave kart ile.