Ama öylesine donanımlı bir imparatorluk kurmuşlar ki, Anadolu'ya
‘‘süper güç’’ olarak damgalarını vurmuşlar.
4 bin yıl önce hukuk devrimi, vergiler, ticaret onlardan sorulurmuş.
Çorum ve Hitit uygarlığı ile iki gün boyunca haşır neşir olmamızın nedeni Garanti Bankası'nın geleneksel
‘‘Anadolu Sohbetleri’’.
Hem Çorum'un ekonomisinin dertlerini dinledik, hem
‘‘Annita'nın Laneti’’ kitabının yazarı, eski Hazine Müsteşarı
Mahfi Eğilmez'in rehberliğinde Hitit uygarlığında zevkli bir yolculuğa çıktık.
Meğer Anadolu tam 4 bin yıldır yüksek faize alışkınmış.
Mahfi Eğilmez diyor ki:
‘‘Anadolu'ya gelen Asurlu tüccarlar kalay satıyor karşılığında tahıl alıyor. Kötü hava koşulları nedeniyle tahıl yoksa malını yüzde 130 faiz karşılığında satıyor.’’
Rüşvet, konsolidasyon derseniz bunlar da var 4 bin yıl önce.
Hititlerin en önemli özellikleri her şeyi yazmaları.
Günümüze kadar gelmiş onbinlerce Hitit tabletinde hangi tüccarın kime rüşvet verdiği mevcut. Hatta devlette görevli bir katibin bile
‘‘vaat edilen öküz nerede kaldı’’ diye bir not düştüğü biliniyor.
Hititlerin başkenti Hattuşa ve açık hava tapınağının olduğu Yazılıkaya'yı birlikte gezdiğimiz
Mahfi Eğilmez, siyasilerin Hititlere yeterince ilgi göstermediği kanısında.
Oysa
Hitit tüm dünyaya pazarlayabileceğimiz bir marka.
Eğilmez, ‘‘Cumhurbaşkanının, başbakanın, kültür bakanlarının burayı ziyaret etmemeleri büyük bir eksiklik’’ diyor ve bir anekdot anlatıyor.
Kenan Evren, dönemin Almanya Cumhurbaşkanı’yla bir araya geldiğinde
‘‘Hitit kazıları nasıl gidiyor’’ diye bir soruya muhatap olmuş.
Almanlar Hitit kazılarına ta başlarından beri sponsor olmuşlar.
Cumhurbaşkanının ilgisi normal.
Evren'in tabii kazılarla ilgili en küçük bir bilgisi yok. Bu yüzden ilk fırsatta Hattuşa'ya gitmiş.
Ne var ki gördükleri pek de tatmin etmemiş paşayı:
‘‘Bu gürültü, bu taş yığını için mi?..’’ diye çıkışmış yanındakilere.
Hikayenin devamı var.
Hışımla Hattuşa'dan dönerken konakladığı köyün adını beğenmeyince
‘‘Evren’’e çevirtmiş.
Hattuşa'ya giderken gördük Evren Köyü'nü.
Bu anekdot bence Ankara'nın bu toprakların tarihine, kültürüne ilgisizliğin güzel bir kanıtı.
Değişen bir şey yok.
Mahfi Eğilmez'in dediği gibi Japon Prensi
Mikasa bile yılda bir kere buralara gelirken, bizim siyasiler konuya soğuk.
Hitit markasının bize neler kazandırabileceğini görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar.
Peki Çorumlular Hitit markasının öneminin farkında mı?
‘‘Anadolu Sohbetleri’’nde yanımda oturan Çorum Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Mahmut Gökçeşme'ye Hitit markasından yararlanmak için neler yaptıklarını soruyorum.
Aldığım cevaptan anlıyorum ki, Çorumlular Hitit'e pek de marka gözüyle bakmamışlar.
Oysa Hitit markasının katma değeri şimdilerde ihraç etmeye çalıştıkları leblebiden çok daha fazla olabilir.
Tuğla Hitit'ten kalma tekstil ve seramik iyi
‘‘Anadolu Sohbetleri’’nden duyduklarımız kadarıyla Çorum'un ekonomisiyle ilgili bir iki cümle.
Yaklaşık yirmi yıl önce Çorum, Anadolu Kaplanları arasında sayılıyor. O zamanlar büyük bir ekonomik patlama yapmasına kesin gözüyle bakılıyor.
Peki bugün durum ne?
Burayı yıllardan beri izleyen Dünya Gazetesi yazarlarından, KOBİ uzmanı Dr.
Rüştü Bozkurt'a bakarsanız, Çorum'un geleneksel üretim alanlarından olan tuğla ve kiremit sektörü kendini yenileyememiş.
‘‘Tuğla fabrikaları Hititlerden kalma’’ diyor
Bozkurt.
Çeşitli nedenlerden dolayı sektör tesislerini modernleştirmemiş.
Bozkurt'un, Çorum'un geleneksel üretimleri için önerdiği şeyler arasında rakip stratejileri gözlemlemek, kaliteyi gözardı etmemek, markayı ihmal etmemek gibi şeyler var.
Bizimle birlikte Çorum'a gelen işadamı
Selman Bilal'ın gömlek üreten fabrikası sanki
Bozkurt'un önerilerini harfiyen uygulamış. Gezdiğimiz Bilsar tesislerinde çoğu kadın yaklaşık 600 kişi çalışıyor. Yıllık üretim kapasitesi 1.5 milyon, dünyanın ünlü markalarına mal üretiyor. 13 milyon dolarlık ihracat yapıyor. Çorum'da marka yaratmayı başarmış diğer bir örnek ise Ece Seramik.
Firma ürettiğinin yüzde 35'ini ihraç ediyor.
Boğazkale değil, Hattuşa olsaydı 200 bin turist gelirdi
‘‘Anadolu Sohbetleri’’nde Boğazkale'nın Belediye Başkanı
İbrahim Bostanlı ile karşılaştım. Başkan Boğazkale'nin (diğer adı da Boğazköy) adını Hattuşa'ya çevirmek için uğraşıyor bir süredir.
Belediye Meclis kararı alınmış ama Ankara ismi değiştirmeye yanaşmıyor.
Öneriyi tam üç kere geri çevirmiş.
Neden karşı çıkılıyor diye soruyorum.
Gerekçelerden bir tanesi yabancı isim olmasıymış. Diğeri de isim değişikliğinin devlete getireceği mali yük.
Belediye Başkanı diyor ki
‘‘Hattuşa'yı yerli yabancı yılda 60 bin kişi ziyaret ediyor. Eğer Boğazkale'nin adı resmen Hattuşa olsaydı buraya 200 bin turist gelirdi.’’