BATMAN ve Mardin'in ilçesi Nusaybin'e ilk gidişim.
GAP İdaresi ve Frito Lay'nin birlikte gerçekleştirdikleri ‘‘Okuma Odaları’’ projesini yerinde görmek için düştük yollara.
Mardin dönüşü annem inatla soruyor: ‘‘Nasıldı gezdiğin yerler?’’
Desem ki, ‘‘şehirleri gezmeye fırsatım olmadı’’ inanmayacak.
5-6 ve 7-14 yaşlarındaki çocukların yararlanacağı ''Okuma Odaları''nın biri Batman'da, diğeri Nusaybin'de.
Açılış törenlerinin telaşından, şehirlerarası otobüs yolculuğundan arta kalan kısacık vakte Hasankeyf ile Mardin yakınlarındaki Süryani köyü Killit'i sığdırabildik ancak.
46 derece sıcaklıkta Hasankeyf'in doyasıya tadını çıkartabilmek ne mümkün? Dicle'nin ‘‘şabut’’ balığını yediğimiz lokanta-mağaradan dışarı adımını atmak bayağı bir cesaret işi.
Mardin'e birkaç kilometre uzaklıktaki Killit köyüne vardığımızda güneş batmak üzere. İnanılmaz güzellikteki taş evlerinden arasından, iki kilise görünüyor. Köyün meydanında plastik sandalyeler dizilmiş, yaşlı kadınlar oturmuş bizi bekliyor.
Dut ağaçlarının altındaki masada şarap ve içki kadehleri.
Vaktiyle 700 hanesi olan köyde birkaç aile kalmış.
İsveç'e göç etmiş ama yazın buraya gelen bir, iki kişi de var ortalıkta.
Köyün içine girince, terk edilmiş evler tek tek çıkıyor karşınıza.
İskenderun'da okuduğunu söyleyen küçük bir kızın peşine takılmış ‘‘hayalet köyü’’ gezerken, kendi kendine Arapça konuşan uzun beyaz saçlı bir kadına rastlıyoruz.
Sanki herkes gitmiş bir o kalmış.
Üzerinde eski siyah şifon bir elbise, köyün taşlı ve tozlu yollarında habire gidip geliyor.
Burada, bu köyde kimbilir kaç zamandır birbirinin aynı günleri yaşıyor, gündüzden çıkıp geceye dalıyor, sonra yine gündüze dönüyor, sonra yine gece.
Meydandaki plastik sandalyelerin birinde yosun gözlü, güzeller güzeli bir kız. 14-15 yaşlarında ve hiç okula gitmemiş.
‘‘Killit köyünde okul yok..’’
Peki başka bir köyde, Mardin'de okumayı istememiş mi?
‘‘Evet ama ailem göndermedi.’’
Baba İsveç'te çalışıyor. Kızın yanındaki 6-7 yaşlarındaki kızkardeşi babasının köye son ziyaretinden hatıra.
Köyün çıkışında keçileri otlatan iki çoban kız da hiç okul yüzü görmemiş. Onların da hayatları keçilerin arasında geçiyor.
Ertesi gün Nusaybin'de ‘‘Okuma Odası’’nın açılışında rastladığım her kıza aynı soru: ‘‘Okula gidiyor musun?’’
Allahtan cevaplar biraz daha yürek ferahlatıcı ama yine de tatminkar değil.
‘‘Okuma Odası’’nın açılış törenini ise bile bile kaçırıyorum.
Mardin Valisi'nin konuşması sırasında okulun bahçesinde, çardağın altında kurdelenin kesilmesini merakla bekleyen çocukların arasındayım.
Heyecanları had safhada...
Hem okulu görecekler, hem çardağın altına kurulmuş sofralardaki yiyeceklere saldıracaklar. Küçüklerin tabaklara el uzatmaması için büyükler siper oluşturmuş.
O minik pizzalara, kurabiyelere öyle bir bakışları var ki!
Oğlan çocuklardan biri dayanamıyor yiyeceklere bakarak Kürtçe ‘‘bekleye, bekleye sakalım çıkacak’’ diyor.
Tercümeyi yapan ‘‘Hoşgörü’’ Pastanesi’nin sahibi.
Çocuklarla sohbet koyulaşıyor.
İstanbullu olduğumu öğrenince pek üzülüyorlar. Deprem meselesi var ya.
Biri atılıyor ‘‘Orada deprem, burada bomba’’ diyor.
Zehir gibiler. Irak Savaşı, politika her şeyden haberdarlar.
Derken laf geliyor Saddam'a dayanıyor. Aralarından yine cin biri uzanıyor: ‘‘Saddam karınca gibidir... Delikleri açar yeraltına girer, kimse onu bulamaz..’’