Paylaş
Bu ülkede, “Leyla kayboldu” haberi medyaya düştüğünde “kim bilir başına neler gelecek” diye umutsuzluk içinde kıvranan, kaygılan tek kişi ben değilim her halde.
Dün kayıp üç çocuk haberi daha vardı ve öyle bir noktaya geldik ki sokakta gördüğüm her çocuğun anne ve babasının yakasına yapışarak “ çocuğunuza dikkat edin” diyesim var.
Çocukları kaçıranlar, işkence edenler, tecavüz edenler acaba nasıl bir çocukluk geçirdiler?
Dün Leyla’nın ölümüyle ilgili gördüğüm bir tweet konuya azıcık açıklık getiriyordu:
“Mutsuz, şiddet gören hamilelerin çocukları şiddete eğilimli olur. Çünkü kortizol yüksekliği duygusal sistemin gelişmesini etkiler, daha korkak, daha fazla şiddete düşkün çocuklar olur”.
Çocuklara yönelik, dozu giderek artan vahşetin kökenine indiğinizde anne var, aile var.
Öte yandan çocuğa ve aileye yönelik kamu hizmetleri öylesine kısıtlı ki.
Bununla ilgili elimin altında TESEV, Kadir Has Üniversitesi-İstanbul Araştırma Merkezi ve Bernard van Leer Vakfı’nın müthiş bir çalışması var.
Bürge Elvan Erginli’in yaptığı araştırma, kreş, sağlık birimi, psikolojik danışmanlık birimi, çocuk parkı gibi alanlarda İstanbul İlçe Belediyeleri’nde çocuğa ve aileye yönelik hizmetleri harita üzerinde ( Murat Güvenç, Murat Tülek) gösteriyor.
Elimin altındaki kitapçığı gelişi güzel açıyorum.
BEYKOZ’DA SIFIR, SARIYER’DE BEŞ KREŞ
Beykoz’da örneğin sıfır kreş, 1 sağlık birimi, sıfır psikolojik danışmanlık birimi görüyorum.
Çocuk oyun alanlı park sayısıyla, toplam park sayısıyla ilgili veri yok.
Çatalca’da kreş sayısı 1, sağlık ve psikolojik danışmanlık birimi sıfır.
Toplam park sayısı 78, çocuk oyun alanlı park 76.
Sarıyer’de 5 tane kreş var.
Sağlık ve psikolojik birimleri 2’şer tane, çocuk oyun alanlı park sayısı 156 tane.
Çocuk ve aileye yönelik sorunlara eğilmek için bir yol haritası olabilecek, İstanbul’un sosyal ve demografik coğrafyasına ışık tutan bu çalışmayı benimle paylaşan kişi Bernard van Leer Vakfı Türkiye Temsilcisi Yiğit Aksakoğlu.
Aksakoğlu ve vakıf ile “şehir-çocuk ilişkisiyle” ilgili ortak projeler yapan Studio-X İstanbul’un kurucusu mimar Selva Gürdoğan ile geçenlerde buluştuk.
Hollanda merkezli Bernard van Leer Vakfı 1949 yılında kurulmuş.
Aynı isimdeki şirketin tarihi ise 1900’lerin başına dayanıyor.
Bernard van Leer, II. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımı yakından gören, yaşayan biri olarak topluma katkı amacıyla vakfı kurmuş.
Oğlu Oscar van Leer babasının ölümünden sonra vakfın erken çocukluk dönemine odaklanmasına karar vermiş.
İLK 3 YILA YÖNELİK KAMU YATIRIM YOK
Neticede nasıl bir insan olacağımızın temelleri erken çocuklukta atılmıyor mu?
Tecavüzcü de, katil de, işkenceci de ve bilim insanı da çocuk olmadılar mı?
Aksakoğlu’nun söylediğine göre, vakıf son dönemlerde Brezilya, Fildişi Sahili, Hindistan, Hollanda ve Türkiye gibi farklı çoğrafyalarda çocukluk ile ilgili çalışmalara destek veriyor.
Türkiye için önemli bir şans.
Aksakoğlu, vakfın Türkiye’de uyguladığı programlar arasında “Ebeveynler” ile “Kent95” kapsamında neler yapıldığını anlatıyor.
“Ebeveynler” programında,Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü ile birlikte şimdilik 4 belediyede (Beyoğlu, Maltepe, Sarıyer, Sultanbeyli) ebeveyn rehberliği yapılıyor.
Yani eğitim almış kişilerle, dezavantajlı imk^anları aileler ziyaret ediliyor, özellikle yeni anne olmuş kadınlara yol yordam gösteriliyor.
Bu programda toplamda 480 aile ile pilot olarak yürütülecek.
“Çünkü 0-3 yaş arası beynin gelişmesi için önemli. O yaşlarda beyin hücrelerindeki etkileşim ileride sosyal yaşamı etkileyen faktör. Örneğin emziren bir anneyle göz teması kuran, sesini duyan, sevgisini hisseden bebeğin gelişiminin farklı olduğunu bilimsel çalışmalar ortaya koymuş” diyor Aksakoğlu.
Ne yazık ki bunu bilenlerin annelerin sayısı fazla değil.
Dolayısıyla ev ziyaretlerinde emziren anneye eğitim ön plana geçiyor.
Aksakoğlu, “birkaç ziyaret ile hem annenin, hem bebeğin hayatı değişiyor” derken önemle şunu vurguluyor:
“İlk üç yıla yönelik ne yazık ki kamunun ekonomik bir yatırımı yok”.
Şehirleri binalarla donatmak var ama ülkenin geleceği olan çocuğa yatırım yok.
Vakfın diğer çalışmalarına önümüzdeki yazılarda değineceğim.
Paylaş