Bakan Koç’un Fransız versiyonu Mister Bluff

Modern sanat sergilerini nasıl gezdiğini şöyle anlatıyor o günlerde: "İlk üç tablonun önünden hızla geçersin. Dördüncüsüne gelince yavaşlarsın.

Beşincinin önünde uzun uzun durup ’Ne müthiş derinliği varmış’ dersin." Tablonun derinliği, bakanın dayanılmaz yüzeyselliği. Le Monde Gazetesi’ne göre, Fransız Dışişleri Bakanı, hakkında söylenenleri asla umursamıyormuş. "Cahil cesaretini frenleyecek onurdan yoksun olması belki en büyük gücü" diyor gazete.

KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Atilla Koç, en son "uzun laf aptala anlatılır" demiş.

Bodrum’da belediye başkanlarının, altyapı ve çevreyle ilgili verecekleri brifingin yarım saat süreceğini duyunca söylemiş bu sözleri Koç.

"Allah’a şükür aptal değilim. Sorunları 5 dakikada anlatamayan zaten belediye başkanı da olamaz"
diye de eklemiş.

Bakan Koç’a hatırlatmak istediğim bir şey var.

Gazetelere pek yansımadı.

İstanbul Film Festivali’nin açılış töreninde sahneye davet edilmişti.

Anlamsız bir şekilde Türkiye’nin arkeolojik zenginliklerini anlatmaya başlayınca konuşması uzadıkça uzamıştı.

Neticede izleyicilerin sabrı taşmış ve "artık yeter" anlamına gelen alkışlara başvurmuştu.

Sahnede, yanında duran Şakir Eczacıbaşı bakanın kulağına eğilip konuşmasını kısa kesmesini rica etmek zorunda kalmıştı.

Atilla Koç sahneden apar topar inmişti.

Demek ki biz salondakiler "aptalmışız"...

Gün geçmiyor ki, Koç bir gafıyla ya da bir argo sözüyle gazetelere geçmesin.

Ömrümde hiç duymadığım şeyleri de onun ağzından duyuyorum.

Meselá "dangoz".

AKP’nin Bolu’daki kongresinde AKP’lilere "dangozlar" diye hitap etmiş Koç.

Hangi birini söylesem...

İmara açılan güzelim koylar için "turşusunu mu kuracağız" demesini mi?

Yoksa turizm beklentilerini 5-6 milyon abartmasını mı?

Türkiye’nin geleceğini bağladığı turizmde daha ciddi bir bakan görmek hepimizin dileği mutlaka ama beterin beteri var.

TAYVAN İLE TAYLAND’I KARIŞTIRDI

Geçenlerde Le Monde Gazetesini karıştırıyordum.

Dışişleri Bakanı Philippe Douste-Blazy’ye tam iki sayfa ayırmış.

Başlık şöyle: "Dışişleri Bakanlığı’da Mister Bluff".

Yazı da, "Dışişleri Bakanı, Fransızca’dan başka lisan konuşmuyor. Diplomatik lisanı da yok. Dünya meselelerine girişti mi, hiçbir sözünü tartmıyor" diye başlıyor.

Sonra da Philippe Douste-Blazy’nin gafları peşpeşe sayılıyor.

Tayvan ile Tayland’ı, Hırvatistan ile Kosova’yı karıştırmış.

Fransa’nın denizaşırı sömürgelerinin hangilerinin olduğunu bilmiyormuş.

Sıkıldığında en önemli toplantının ortasında cep telefonunu çıkartıp SMS’lerini kontrol ediyormuş.

Bir keresinde ABD Dışişleri Bakanı Rice aramış.

İngilizce bilmediği ve yanında danışmanları olmadığı için konuşamamış.

Ortadoğu gezilerinde, New York’ta BM toplantılarında kırdığı potlar Fransız diplomasisine ter döktürtmüş.

Tesadüf bu ya...

Philippe Douste-Blazy, 1995-1997 yılları arasında Kültür Bakanı.

Modern sanat sergilerini nasıl gezdiğini şöyle anlatıyor o günlerde:

"İlk üç tablonun önünden hızla geçersin. Dördüncüsüne gelince yavaşlarsın. Beşincinin önünde uzun uzun durup ’Ne müthiş derinliği varmış’ dersin."

Tablonun derinliği, bakanın dayanılmaz yüzeyselliği.

Le Monde Gazetesi’ne göre, Fransız Dışişleri Bakanı, hakkında söylenenleri asla umursamıyormuş.

"Cahil cesaretini frenleyecek onurdan yoksun olması belki en büyük gücü" diyor gazete.

Dışişleri Bakanlığı nereden bakarsanız bakın en önemli bakanlıklardan biri.

Gelin de şimdi Fransızlara acımayın.
Yazarın Tüm Yazıları