Kaç haftadır öyle korkunç haberler duyuyorum, okuyorum ki... Hepsi birbirinden ürkütücü, hepsi insanın tüylerini diken diken eden cinsten. Kadınlara uygulanan şuursuz şiddetle başlayan, çocukların kaybolması, kaçırılması, tecavüzler ve haince öldürülmeleriyle devam eden pek çok vahşet.
2009 yılının Ramazan Bayramı’nda, Kayseri’de başına geleceklerden habersiz güle oynaya şeker toplamaya çıkan 3 çocuk, eve bir daha dönmedi. Aradan neredeyse 2 yıl geçti, ne ses ne soluk çıktı bu çocuklardan... Ve maalesef geçen hafta çocuklara ait kıyafetler gömülü halde bulundu, Sonrasında Emniyet Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklama: “Şüpheli şahsın olay tarihinde evde yalnız bulunduğu esnada çocukların şeker toplamak maksadıyla evine geldiklerini, çocukları içeri alarak farklı odalarda ağızlarını bağladığını, bir çocuğa tecavüz ettikten sonra bıçakla, diğer iki çocuğu da boğarak öldürdüğünü ve kiraladığı oto ile cesetleri Yozgat ili Çayıralan ilçesinde gömdüğünü beyan etmiştir.” Duyduğum anda kanım donuyor. Sonrasında bu caninin olayı nasıl bir soğukkanlılıkla anlattığını okuyunca ne yapacağımı bilemez bir hale geliyorum. Ve aynı gün üvey anne ve anneannesi tarafından vücudu parçalanarak İstanbul sokaklarına atılan 9 yaşındaki minik Fırat’ın haberleri akmaya başlıyor televizyondan, gazeteden. İnanılır gibi değil. Kulaklarım uğulduyor, gözlerim kararıyor. İki evladı olan bir anne olarak gidip önce o üç çocuğu katleden adamın sonra da o iki kadının canlarını yakacak bir şeyler yapmak istiyorum. Biz bu insanlara ne ceza vermeliyiz? İşkence desen yetmez, müebbet hapis az... Hapse girenlerin çoğu yakın bir gelecekteki aftan yararlanarak çıkacaklar zaten. İçimden diyorum ki keşke bunları halkın önünde linç ederek öldürsek. O da mümkün değil. İnsan hakları var ya! E peki kim verecek bunların cezasını, o yanan anne babaların acısını kim dindirecek? Nasıl sönecek aile ocaklarına düşen bu yangın? İdam cezası da yok. Böyle suç işleyenlere nasıl ceza verilmeli ki toplumda caydırıcı olsun? Burada hakimlere, yüksek mahkemelere çok iş düşüyor. Bunlara öyle cezalar verilmeli ki toplumun vicdanı rahatlasın.
İşte onlar da var!
Bu vahşet haberleri ile kalbim, beynim çalkanırken, geçen Çarşamba ‘İşte biz de varız!” yarışması için Trabzon’a gittim. Kız Teknik ve Meslek Liseleri Girişimcilik ve Yenilikçilik Yarışması! Sloganı “Mesleğini Projelendir, Düş’ünü İş’ine Çevir! Milli Eğitim Bakanlığı ile British Council’in ortak bir çalışması olan bu yarışmada mesleki ve teknik öğrenim gören gençlerin becerilerinin yenilikçilik ve girişimcilik odaklı desteklenmesi, gençleri profesyonellerle buluşturarak iş hayatıyla tanışmalarının sağlanması ve müfredatta olmayan kişisel gelişim konularında gerekli bilgi ve beceriye sahip olmaları hedefleniyor. Projenin en önemli mimarlarından biri de, kendini eğitime, yıllarını mesleki gelişime adamış bir toplum gönüllüsü, Milli Eğitim Bakanlığı Kız Teknik Öğretim Genel Müdüresi Emine Kıraç! Kendisini Ankara Olgunlaşma Enstitüsü’nde müdürelik yaptığı yıllardan tanıyorum. O’nun varlığı Kız Meslek Liseleri için çok büyük bir şans. Bu kızlarımızı donanımlı yetiştirerek meslek sahibi olmalarını sağlarsak o zaman ne Ayşe Paşalı’lar kalır ne de şiddetten sığınma evlerine kaçan kadınlarımız. Türkiye’nin farklı illerinden gelen bu pırıl pırıl gençlere bakınca, yarınlara olan inancım arttı. Hatta artmakla kalmadı, duygu yoğunluğu ile gözyaşlarımı tutmakta zorlandım. O kızları görmeniz lazım! İlk defa yaşadıkları şehirden dışarı adım atanlar mı istersiniz, hayatlarında ilk kez denizi gördüğüne şaşıran mı... İlk defa kalabalık bir izleyici önünde projesini, iş fikrini anlatan kızlarımızın hepsiyle gurur duydum. Ağrı’dan Kastamonu’ya, Kars’dan Çorum’a kadar o bölgenin dört bir tarafından gelen hevesli, heyecanlı, hayal gücü yüksek gencecik girişimciler... Trabzon bölge finalinin ardından Gaziantep ve İzmir bölge finalleri tamamlanacak ve Nisan ayının sonunda İstanbul’da yapılacak ulusal final ile dereceye giren ekipler belirlenecek. En başarılı takım Londra’daki Kingston College’da Girişimcilik Kampına katılacak. Diğer finalistler de bilgisayardan fotoğraf makinesine kadar çeşitli hediyeler alacak. Milli Eğitim Bakanlığı ve British Council tarafından hayata geçirilen, duyarlı sponsorlar tarafından desteklenen bu yarışma, bence çok önemli bir sosyal sorumluluk projesi! Ve tabii ki bu projede jüri başkanı olarak bulunmak hem beni onurlandırdı, hem de bunca yaşanan ve umutsuzca geleceğimizi karanlığa sürükleyen olayların ardından hala bir umut ışığı olduğuna inandırdı. Evet yaşananların yanında yapılmak istenenler belki denizde bir kum tanesi olarak görülebilir. Ama o kum taneleri değil midir denizin dibini dolduran? Dalgalar çekilince denizden, pırıl pırıl kum taneleri değil midir ortaya çıkan?