Paylaş
Zira tüm ilişkiler karşılıklı çıkar esasına dayanır. Buradaki ‘karşılıklı’ kelimesinin manası, al gülüm ver gülüm şeklinde, duygusal olmayıp güce göredir; yeni adıyla kazan-kazan.
Bu demektir ki güçsüzseniz, bu durum ‘karşılıksız’ olabildiği gibi, biteviye borçlu kalmak şeklinde de olabilir. Nitekim ‘vahşi Batı’nın, güçsüz ülkeler üzerindeki yöntemi budur ve tam manasıyla kurt kanunu caridir.
Hakkın ve adaletin temsilcisi Osmanlı güçlü iken, bu denli pervasızlıklar zor sergilenirdi. O vakitler, mazlumların hamisi vardı ve zalimlerden hesap sorardı.
Osmanlı, tarih sahnesinden silinince, meydan yeri sırtlanlara kaldı.
Osmanlının bakiyesi ülkeler, sömürülmekle kalmadı, bitimsiz bir intikam duygusuyla ademe (yokluğa-ölüme) mahkûm edildi.
Vahşi Batı’nın, Türklere (Müslümanlara) reva gördüğü intikam hıncı, 1412 yıllık tüm İslam dönemini kapsamaktadır. Diğer bir deyişle, Türkler, yalnızca kendilerinin değil, tüm Müslümanların ve Müslümanlığın bedelini ve hesabını vermek durumuyla karşı karşıyadır.
Mahut sırtlan sürülerine göre ‘altın vuruşu’ Birinci Cihan Savaşı’nda yaptılar ve ezeli düşmanları olan Türklere ölümcül darbeyi indirmişlerdi.
Batılılara göre; Haçlı Seferleri ile açılan parantez, Osmanlının inkırazı (çöküşü-yıkılışı) ile kapatılmıştı. Zira Türklere biçilen kefenden kurtuluşun ve yeniden doğuşun imkân ve ihtimali yoktu.
Batı’nın, burada iki büyük hatası oldu: Biri eylemde, diğeri ise yanlış bilgideydi. Eylemdeki hataları, aslanı (düşman belledikleri Türk’ü) yaralı bırakmalarıydı. Bilmedikleri yahut yanlış bildikleri de, aydınlığın zulmetten çıkacağı keyfiyeti idi.
Bundan dolayıdır ki, Batı’nın kapattık dediği parantezi Türkler daha o gün açmıştı!
Küllerinden doğmak üzere yapılan tüm girişimler (uçak, silah ve mühimmat yapımı) engellendi ve girişimciler (Vecihi Hürkuşlar, Nuri Demirağlar, Nuri Killigiller vb.) doğduklarına pişman edildi.
Türkiye’mizde imal edilen uçaklar, Kayseri’de yere gömülerek, üzerleri betonla kapatıldı.
Yiğit, düştüğü yerden kalkacaktı; çeliğe yeniden su vermek için biraz zamana, zemine ve tıpkı dün olduğu gibi kadırgaları karadan yürütecek çelikten bir iradeye ihtiyaç vardı.
Tam bir asır boyunca; kömürün elmasa dönüşmesi veya incinin, istiridyenin bağrında meydana gelmesi gibi için için oluştuk. Milletçe otuz iki dişimizi sıkarak, metanetle çalıştık, sabırla bekledik.
Yaralı aslanın ölmediğini gören Batı, onu sürünmeye mahkûm etti. Terör, envai çeşit darbe ve ambargolarla ona had bildirmeye kalktı.
Düşündükleri ve uyguladıkları tüm fenalıklar, aksi tesir yaptı; bilendikçe bilendik, vermediklerinin daha iyilerini ürettik. Savaşın konseptini değiştirerek üstünlük elde ettik.
Dünya üzerinde, Türk ordusundaki savaş tecrübesine sahip başka bir ülke yok.
Ok yaydan çıktı, şairin dediği gibi: “... Hey gidi Küheylan koşmana bak sen! Çatlarsan kısrak utansın!”
Parantezin kapanmasına az kaldı. Herkesin hesabı olduğu gibi, tüm hesapların üstünde de bir hesap vardır.
İşte o hesap sahibinin dünyadaki vaadi, ‘nurunu mutlaka tamamlayacağı’ yönündedir.
Paylaş