Paylaş
Tıpkı, benzersiz bir ibadet addedilen ve; ‘...Oruç benim içindir, mükafatını da ben vereceğim’ buyurulan Ramazan gibi; Kadir gecesindeki hayır, bereket ve ihsanların çokluğu da (misilsizliği) cenab-ı Hakk’a aittir; kadrinin ölçüsünü ancak o bilir, o takdir eder, mükâfatını o verir.
Zira dünyanın zulmeti, bu gecenin (Kadir) nuruyla (Kuran-ı kerimin bu gece inmesiyle) aydınlanmıştır. Ezelde takdir edilen ve birbirlerinin özlem ve hasretiyle yanıp tutuşan iki Nur (zinnureyn) (Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) ve Kuran-ı Kerim), bu gecede kavuşmuş; zifiri karanlıkta kalan ve susuzluktan şerhe şerha olan âlem nura ve suya gark olmuştur.
Allahü teala Fetih Suresi’nde, sevgili Peygamberine şöyle buyurur (mealen): ‘Senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetsin diye...’ Müslim’deki bir hadis-i şerifte sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) şöyle buyurur: ‘Kim Kadir Gecesi’ni ayakta geçirirse...’, ‘Kim, iman ederek ve Allahü tealadan umarak, o geceye ulaşırsa, onun geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır.’
Böyle bir kişinin de sadece mubah işlerde tasarrufta bulunabileceğini, İbn Arabi hazretleri açıklıyor. Zira kadri ve değeri üstün olan böyle bir insan; Allahü tealanın taşkınlıktan hoşnut olmadığını bilir ve hal ve hareketinde ilahi hududa riayet eder.
Allahü tealanın kudretinin tecellilerinden birisi de zıtları bir arada yaratması, bulundurmasıdır. Nitekim ‘Varlıkların en yoksulu, bir muhtaca muhtaç olan kimsedir. Öyleyse, insandan yoksulu yoktur, çünkü Allah’ı, insandan daha iyi bilen kimse yoktur (yoksunluk ve izzet çelişkisi). Bu bilginin sebebi ise, insanın yaratılışındaki toplayıcılık, aklı ve kendisini bilmesidir’ diyor İbn Arabi Hazretleri.
Allahü teala Hazret-i Musa’ya indirdiği Tevrat’ta şöyle buyurur: ‘Ey Ademoğlu! Seni kendim için, eşyayı senin için yarattım. Benden dolayı yarattığım şeyi (kendini) eşyaya kurban etme!’
Allahü tealayı bilmek, ona ibadet etmek (onun emirlerini üstün bilip onları yerine getirmek ve onun mahlûkatına şefkatli olmak) ve ona yaklaşmak için yaratılan insanın hali bugün nicedir?
Bir kısmı hiç bilmiyor, merak da etmiyor, dolasıyla tanımıyor; diğer bir kısmı ise, biliyor ve tanıyor görünse de, ona, onun bildirdiği yol ve yordamla değil, kendince uydurduğu bir yolla gittiğini iddia ediyor.
Sözde inanan da inanmayan da kendisi için yaratılan eşyanın esareti altında kıvranıp duruyor!
Üstünler üstünü olarak yaratılan insan, hakikatini unutarak, kendi elleriyle kendine, aşağıların en aşağısında yer buldu ve oraya yerleşti.
Sonsuz merhamet sahibi olan Allahü teala, kullarına acıyor ve onları affetmek için Kadir Gecesi gibi emsalsiz fırsatlar veriyor.
Ve düşünmeye davet ediyor. Mülk Suresi 3. Ve 4. Ayet-i kerimelerde (mealen): ‘Yedi göğü birbiriyle tam bir uygunluk içinde yaratan O’dur. Rahmanın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak; bir bozukluk görebiliyor musun?
Sonra gözünü tekrar çevir de bak; (kusur arayan) göz, aradığını bulamadan bitkin olarak sana dönecektir’ buyurulur.
İnsan denilen ‘küçük Kâinat’ (Evren), kendini sahipsiz, sorumsuz ve başıboş mu zannediyor?
Bilmeliyiz ki, kadir bilmeyenin kadri bilinmez!
Paylaş