Paylaş
Erdoğan, diğer liderler gibi, muhataplarına talimatlarını verip göndermiyor. Onların yanında, talimatlarını bir bir yazıyor ve her birinin ne vakit bitirileceğini sorup not ediyor. Günü ve saati geldiğinde, o kişi aranıp işin sonucu soruluyor.
İş yapılmamışsa, sebebi araştırılıyor ve gerektiğinde hesabı soruluyor.
Erdoğan, Türkiye’yi, tabir caizse 3. ligden alıp süper lige çıkardı. Türkiye’nin dört bir tarafını gezip dolaşan herkes, nereden nerelere gelindiğini görüyor.
O kadar karşı çıktıkları şu Kuzey Marmara Oto Yolu yapılmamış olsaydı, halimiz nice olurdu? Bayramlarda bir yerlere gidebilmenin imkânı olabilir miydi?
İleride tarih bütün bunları yazacak; Erdoğan’ın destanlık çaptaki başarılarından biri de elbette ki vesayeti yenmesi ve ülkemizde milli iradeyi gerçek manada hâkim kılmasıdır.
Vesayeti yenmede, bir diğer ifade ile başkanlık sistemine geçmede ve cumhurbaşkanını halka seçtirmede Devlet Bahçeli’nin ve MHP’nin katkısı her türlü takdire şayandır.
Tarih, onları da demokrasi kahramanları olarak yazacaktır.
Neydi öyle? Ülkemizde tam manasıyla bürokratik oligarşi hakimiyeti vardı. Ülke yönetiminde seçilmişler tek kelime ile ‘mostralık’tı. Genelkurmay Başkanları ve hatta MİT Müsteşarları sözde Başbakana bağlıydı. Biri, başına buyruk ve layüsel (sorgulanamaz), bir diğeri ise, kendi ifadesiyle ‘CIA’nın Orta-Doğu İstasyon Şefi’ olarak görev ifa ediyordu.
Dolayısıyla bu ülkenin başbakanının Afrika’daki bir darbeden haberi oluyor lakin kendi ülkesindeki darbeleri ise, olduktan sonra, radyo veya televizyonlardan ya da kendisini tutuklamaya gelen güvenlik güçlerinden öğrenebiliyordu.
İşin bundan da vahimi ise, bu iğrenç tabloları askerler televizyon ekranlarına çıkıp, kimseleri konuşturmadan savunuyorlardı. ‘Bu nasıl iş; hangi demokraside var?’ diye sorulduğunda, aynen şöyle diyorlardı: ‘Siyasetçiler gelip geçicidir, bugün varlarsa yarın yoklar; bunlara devlet emanet edilmez, ya satılmışlarsa!’
Bu iddiada bulunan öyle sıradan insanlar değildi; Harp Akademileri Komutanı Org. Kemal Yavuz’du. Kimse çıkıp da ona, ‘seçilmişin satılmışı oluyor da atanmışın satılmışı olmaz mı?’ diye sormadı, soramadı.
Yeni nesiller bilmez ama ülkemiz, bu denli netameli badirelerden geçti.
Demokrasinin adı var, kendisi yoktu; aslanın ağzında değil, karnındaydı. İşte Erdoğan, aslanın karnındaki demokrasiyi çekip çıkardı ve milletin hizmetine sundu.
Bunu yaparken de hem dışarıdaki vesayet odaklarını ve hem de içerideki uzantılarını dize getirdi.
Paylaş