Bilirkişi raporu gösteriyor ki çocuklar, yangın merdivenine çıkan kapının kolunun olmaması, binanın ahşap tavanı, duvarlarının tamamının ahşap, yerlerin halıfleks kaplı olması, gelen ilk itfaiye aracının yangın merdiveninin üst kata erişmemesi nedeniyle yaşamlarını yitirdi.
Kaçma seçenekleri bile kalmayan çocuklar, Aladağ’da daha başlayamadıkları hayata gözlerini yumdu.
Yaralı çocukların ve yakınlarının anlatımları ise tartışmayı bir başka boyuta taşıyacak nitelikte.
Kamuoyuna yansıyan iki çocuğa ait anlatımlar, bulaşık yıkarken yangını fark ettikleri yönünde.
Adana’nın Aladağ ilçesinde 11 kız çocuğumuz ve 1 eğitmen yanarak can verdi.
Bir tarikata bağlı ortaöğretim kız öğrenci yurdunda çıkan yangında, çocuklarımızın cenazeleri birbirine sarılmış halde, yangın merdiveninin kilitli kapısında bulundu. Bir umut yangın merdivenine yönelmişlerdi ama kapı kilitliydi. 21. yüzyılda cayır cayır yanarak öldüler, cenazeleri kömür gibi olmuştu...
Bu vahim olay, hepimizi tarifsiz acılar içinde bıraktı...
Kabullenilmesi mümkün olmayan bir olaydı.
Son kararı vermek üzere Başbakan Binali Yıldırım ile MHP Lideri Devlet Bahçeli bir araya gelecek. Son anlaşmazlık noktaları bu görüşmede giderilirse, özü itibarıyla başkanlık sistemi öngören anayasa değişikliği Meclis’e sunulacak.
Bu değişiklik önerisi MHP’nin desteğiyle 330 ve üzerinde bir desteğe ulaşırsa Türkiye referanduma gidecek.
Peki böyle bir gelişme karşısında anamuhalefet partisi olarak CHP ne yapacak?
Che Guevara’dan sonra Küba devriminin diğer simgesi Fidel Castro’ydu...
Che 1967’de Bolivya’da öldürülmüştü...
Elleri kesilmiş, cenazesi bir helikoptere bağlanmış ve ormanda bilinmeyen bir yere atılmıştı...
Fidel Castro ise 2008’e kadar devlet başkanı, 2008 yılında görevini kardeşi Raul Castro’ya bıraktıktan sonra da onursal lider olarak Küba’da yaşadı...
Türkiye’nin demokratik değerlere ve kurumlara ulaşma bağlamında Batılılaşma hareketi Tanzimat dönemine kadar gider. Bu çaba ve girişimlerin yaklaşık 200 yıllık bir tarihi vardır. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra ise Türkiye çok daha net bir şekilde yönünü Batı’ya dönmüş ve ekonomik, politik, askeri, sosyal, kültür ve spor alanlarının tümünde Batı dünyası kurumlarının hepsinde -bazılarında kurucu olarak- yerini almıştır.
Demokrasi, hukuk reformları, kadın ve çocuk hakları gibi önemli alanlarda birçok Avrupa ülkesinden çok daha önce reformlar yapmasına ve birçok Avrupa ülkesinden önce uluslararası Batılı kurumlara üye olmasına karşın, her bahaneyle ‘yönü ve yeri’ tartışma konusu yapılmıştır.
YENİ DEĞİL
Türkiye ne zaman ABD ve Avrupa’nın çıkarlarına göre değil, kendi ulusal çıkarlarına göre hareket etse bu sorgulama ve Batı dünyasından dışlanma tehdidiyle karşılaşmıştır. Tıpkı, 1964’te Rumların silahlanması üzerine İsmet Paşa’nın Kıbrıs’a müdahale kararı alması nedeniyle ABD Başkanı Johnson’un kaba bir mektupla Türkiye’yi tehdit etmesi gibi. (İsmet İnönü bu mektuba “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye yerini alır” yanıtı vermiştir.) Tıpkı, 1974’te uluslararası hukuka dayanarak Bülent Ecevit’in başbakanlığında Kıbrıs Barış Harekâtı’nın gerçekleştirilmesinden sonra, Türkiye’ye yıllarca ekonomik ve askeri ambargo uygulanması gibi. Menderes ve Demirel’in Rusya’ya ekonomik ve teknolojik işbirliğini geliştirdikleri dönemde tehdit edilmeleri gibi. Örnekler çoğaltılabilir.
El Bab yakınlarında askerlerimize karşı girişilen hava saldırısının, geçen yıl Türk F-16’larının Rus savaş uçağını düşürdükleri tarihin yıldönümü olan 24 Kasım’da yapılması dikkat çekiciydi. Saldırının Suriye’de rejimin hava kuvvetlerine bağlı uçak veya uçaklarca yapıldığına dönük ciddi bulgular var. Ancak Suriye rejimi, “Evet, biz yaptık” demedi, olayın araştırıldığını ifade etmekle yetindi. Hava saldırısının 24 Kasım’da yapılmış olması Rusya ile ilgili soru işareti doğurmuş durumda. Bu soru işareti geçerliliğini korumakla birlikte, Türk Silahlı Kuvvetleri ile Suriye rejim güçlerini çatışmaya yöneltmek isteyen odakların varlığı da bir gerçek.
Bu koşullarda Ankara’nın çok dikkatli hareket etmesi, Türkiye’yi Suriye ile açıktan savaşa çekmek isteyenlerin oyununa gelmemesi gerekiyor. Türkiye’nin olayın iyice aydınlanmasını sağlamak ve devlet aklıyla hareket ederek, cephe genişletmeden Fırat Kalkanı’nın sınırları belirlenmiş hedeflerine odaklanması, en doğru hareket tarzı gibi görünüyor.
FARKLI AMAÇLAR
Dünyanın ve bölgenin önde gelen birçok ülkesinin eli Suriye’nin içinde. Sadece ABD öncülüğündeki koalisyon içinde irili ufaklı 63 ülke var. Bunların çoğu uydu ülke konumunda, çorbada tuzumuz bulunsun dışında bir amaç güdecek güçleri zaten yok. Ancak Suriye’de etkili olacak güce sahip ABD, İngiltere, Rusya, İran, Fransa, Almanya gibi ülkelerin ise farklı amaçları var.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin yaptığı açıklamaya göre metinde ‘başkan’ değil, ‘cumhurbaşkanı’ ifadesi geçiyor. Anlıyoruz ki, sistemin adı ‘cumhurbaşkanlığı sistemi’, ancak özü ‘başkanlık sistemi’ olacak.
Yansıyan bir başka bilgi; başkanlık sistemini düzenleyen yeni bir anayasa değil, mevcut anayasanın ‘yürütme’ ile ilgili maddelerinin ve bu değişikliğin zorunlu kıldığı ilintili maddelerin değişmesi söz konusu.
LİDER DEĞİŞİMİ
Dar çerçeveli olacağı anlaşılan anayasa değişikliğinin sistemi belirleyecek yönü, başbakanlığın kaldırılması, bakanlar kurulunu seçilmiş cumhurbaşkanının Meclis dışından kurması olacak.
Kadınlar ve kadın dernekleri başta olmak üzere bu düzenlemeye karşı gösterilen toplumsal tepki, muhalefet partilerinin eleştirileri karşısında değişiklik önergesinin komisyona çekilmesi ve belki de iptal edilecek olması, kadın-çocuk hakları ve özgürlüğü mücadelesi açısından önemli bir gelişmedir.
Demokratik hukuk devleti olmanın bir sonucu olarak Türkiye’de de Medeni Kanun evlilik yaşını 18 olarak belirlemiştir. Bu hükmün altında, kadın ve çocuk hakları konusunda yüzyıllardır verilen özgürlük ve hak mücadelesi vardır. Söz konusu önergenin geri çekilmesi, eleştirilerin dikkate alınması, bu mücadele ile elde edilmiş haklardan geriye gitmeme adına olumlu bir sonuçtur.
ERKEK MÜLKİYETİ
Kızların çocuk yaşta, ‘aile kararı’yla evlendirilmeleri bir mülkiyet sorunudur.