Nükleer fısıltılar

Ama onun yerine çok daha tehlikeli bir “serpinti” yayılıyor:

“Nükleer fısıltılar.”

Brüksel’de toplanan NATO Zirvesi’nde hiç dile getirilmedi ama;

Bütün analistler, diplomatlar, uzman kalemler biliyor ki;

Dünyanın birçok merkezinde bir radyasyon gibi ‘nükleer fısıltılar’ yankılandı.

Nedir bu fısıltı?

Anlatayım:

İRAN AÇISINDAN:

İran ve İsrail arasında başlayan ateşkes İran’da farklı yorumlara neden oluyor. Son olarak dini lider Hamaney’in “Zafer kazandık” açıklaması bu yorumları kuvvetlendiriyor.

İddia da şu:

“İran yönetimi,  İsrail ve arkasından ABD’nin yaptığı bu saldırılardan sonra nükleer silah hazırlıklarına şimdi çok daha kararlı ve gerekli gözüyle bakıyor. ‘Nükleer silahımız olsaydı saldıramazlardı’ görüşü, Tahran’daki ‘şahin kanat’ın elini kuvvetlendiriyor.

Nitekim Hamaney, ABD ve İsrail’e karşı çok sert açıklamalar yapıyor. ‘ABD bizden tokat yedi. İsrail’in hava savunmasını çökerttik’ türünden çıkışlar yapıyor.

Bu noktada Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın ne yapacağı merak konusu.

Tahran’daki bu tartışmayı ya da eğilimi kuvvetlendiren bir gelişme daha var.

Kuzey Kore...

KUZEY KORE FARKI:

Önceki gün başta CNN olmak üzere dünya medyasında, Kuzey Kore’nin nükleer silah gücü gündeme geliyor.

Hem de Devlet Başkanı Kim’in nükleer silahları geliştirdiği tesiste gezerken çekilmiş fotoğraflarıyla.

Bu fotoğrafların etkisiyle “nükleer fısıltı” şöyle yükseliyor: “Kuzey Kore Başkanı Kim, ABD’nin İran’daki nükleer tesislerini bombalamasını kendisine de bir mesaj olarak algılar. Ve Rusya ile daha da yakınlaşır. Zaten aralarında olan savunma anlaşması daha da güçlenir. Kuzey Kore Lideri nükleer başlıklı füze üretimine hız verir.”

Geliyoruz yine İran’daki yankısına: “İran’ın elinde nükleer silah olsaydı bu kadar kolay saldırılabilir miydi?”

Bu nedenle mi Kuzey Kore’nin her geçen gün artan nükleer silah kapasitesine karşı bir şey yapılamıyor?

Devam ediyoruz...

2- UKRAYNA İÇİN AYNI SORU

“Nükleer fısıltıların” ulaştığı bir başka çatışma alanı da Rusya-Ukrayna savaşı.

Soru şu:

“Eğer geçmişte Ukrayna elindeki nükleer silahları Rusya’ya vermeseydi. Ya da elinde şu anda nükleer silah olsaydı, Rusya saldırabilir miydi?”

Görüldüğü gibi, bu “nükleer fısıltı” nerede ortaya çıksa;

Güç dengesinde kendine güvenli bir pozisyon almak isteyen her devlet için “tahrik edici” bir soruya dönüşüyor.

Ve elbette, bizim coğrafyamızda.

Irak savaşı. Irak’ın dağılması. Suriye’nin güçlü devletlerin “oyun alanı“ haline gelmesi.

Lübnan, Yemen... Şimdi İran.

İsrail’in Filistin, Gazze işgalleri ve soykırımı. Suriye saldırıları.

İşte yine koridorlara sızan bir “nükleer fısıltı”:

“İsrail’in nükleer silahı var mı?”

İran’ın “nükleer silah yapımına yaklaştığı” iddiaları ve  ardından İsrail’in başlattığı saldırılar...

ABD’nin İran’ın nükleer tesislerini vurması.

Bütün bunları görüp de

“Nükleer silahı olan dokunulmaz oluyor” diye sorgulamayan bir devlet aklı olabilir mi?

Elbette ABD’nin B-2 bombardıman uçaklarıyla İran’ın nükleer tesislerini vurması, bu “nükleer fısıltılar”ın tonunu da artırmıştır.

3- DÜNYADA NÜKLEER GÜÇ YÖNETİMİ

Şimdi dikkat!

“Nükleer fısıltıları” küresel boyuta taşıyan örnekler de var.

İşte en keskin örnek:

Nükleer Silahların Önlenmesi Antlaşması uyarınca nükleer silahlara sahip ülkelerin listesi şöyle:

ABD, Birleşik Krallık, Çin, Fransa, Rusya...

Peki bu 5 devletin özelliği nedir?

Bu 5 devlet, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesidir.

Yani onlar onay vermeden BM karar alamaz.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Dünya 5’ten büyüktür” dediği 5 sayısı işte bu ülkelere tekabül eder.

Demokrasi değerleri, ahlaki değerleri nedeniyle o konseyde bulunmuyorlar.

Yalnızca ellerinde nükleer silahlar var o kadar.

Bu nedenle de dünya adil bir sisteme kavuşamıyor.

Yine aynı anlaşmaya göre;

Nükleer silaha sahip diğer devletler (Hindistan, Kuzey Kore, Pakistan)

Nükleer silaha sahip olduğuna inanılan devletler (İsrail)

İsrail’in, “nükleer silah yapıyor” iddiasıyla İran’a saldırısı ve ardından ABD’nin İran’daki tesisleri vuruşu;

Bu çıplak gerçeği Brüksel’deki NATO Zirvesi’nde bir “nükleer fısıltı” olarak tescil ediyor...

Evet kimse açıktan konuşmuyor. Açıktan sorgulamıyor.

Ama “fısıltı” devasa bir soru işareti olarak duyuluyor...