İZMİR Valisi Yusuf Ziya Göksu,‘skandal’ seyahatiyle ilgili olarak ‘çelişkili’ bilgiler veriyordu.Halis Toprak’ın eşiyle birlikte gittiği Londra seyahatiyle ilgili olarak ‘tesadüf’ dedi.
Sonra rezervasyonun birlikte yapıldığı ortaya çıktı. Üstelik de maaşı, geliri belli valiyi Londra’da yarım trilyonluk Bentley otomobil karşıladı. Vali hálá aldırmaz tavrını sergilemeye devam etti.
Ancak benim elime ulaşan bilgiler, Vali Göksu’nun seyahatinin başından sonuna Halis Toprak tarafından ‘finanse’ ve ‘organize’ edildiğini gösteriyor.
Halis Toprak, eşinin İzmir Valisi ile birlikte gideceği Londra seyahatinin biletlerini 14 Haziran günü, Türk Hava Yolları’nın Taksim Bürosu’ndan ayırtmış.
Toprak, biletler için bir ödeme yapmamış. Biletlerin bedeli Halis Toprak’ın yaptığı seyahatler veya bağlı kredi kartından yaptığı harcamalar sonucu ‘300333508’ numaralı Miles&Miles kartında biriken millerden karşılanmış.
Yani işin özü Vali Yusuf Ziya Göksu’yu Londra’ya Halis Toprak yollamış.
Bu durum bir valiye yakışır mı, yakışmaz mı siz karar verin!
MGK’da casus belli krizi
GEÇEN hafta yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısından çıkması beklenen yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin onayının neden bir sonraki toplantıya ertelendiği ile ilgili günlerdir yapılan spekülasyonlar bir türlü bitmiyor.
En çok konuşulan ‘gerekçe’ iç güvenlikle ilgili yaklaşımlardan dolayı belgenin hazırlanmasının ertelendiği. Yani asker taraf ile hükümet tarafı arasında iç tehditlerin içeriği ile ilgili sorunlar yaşandığı iddia ediliyor.
Oysa Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ni kilitleyen unsur bu değil.
Güvenilir kaynakların verdiği bilgiye göre, perde arkasında yaşanan irili ufaklı tartışmalar bir yana, kurulda asıl anlaşmazlık, Yunanistan’la ilişkiler üzerinde yaşandı.
MGK’ya ilk gelen taslakta, daha önceki TBMM kararı çerçevesinde, Yunanistan’ın karasularını 6 milden 12 mile çıkarması savaş sebebi (casus belli) sayılıyordu.
Askerler, bu konudaki hassasiyetlerini korudular ve ‘Bunun değişmesi Türkiye’nin Ege’de nefes bile alamamasının ve uluslararası hukuk paralelinde bile kendi haklarımızdan vazgeçmemizin yolunu açar’ diyerek, mevcut durumun korunmasını istediler.
Ancak askerlerin bu tavrına hükümet kanadından ‘sürpriz’ bir itiraz geldi.
Bu maddenin yumuşatılmasını isteyen hükümet temsilcileri, ‘AB ile başlatacağımız müzakerelerin çerçevesinin açıklanacağı günlerde Yunanistan’a şu veya bu nedenle savaş açabileceğimizi kayda geçirmek bizi zor duruma sokar. Bu bir yana 3 Ekim öncesi ortamı gerginleştirmek, AB üyesi bir komşumuz ile savaş tehdidi bildirmek Türkiye’nin lehine olmaz, tepki çeker’ görüşünü dile getirdiler.
Ne var ki, asker kanat ikna olmadı ve 12 mili savaş sebebi saymamız gerektiğinde ‘ısrar’ etti.
Anlaşmazlık üzerine Cumhurbaşkanı Sezer, Orgeneral Özkök ve Başbakan Erdoğan ile ayrı bir odada bir süre görüştü. Cumhurbaşkanı, toplantıda hiçbir yorum yapmadan siyaset belgesini iki ay sonrasına bırakmanın en doğru karar olacağını söyledi.
Taraflar birbirini ikna edemeyince Milli Güvenlik Siyaset Belgesi üzerinde mutabakat sağlanamadı ve kriz Cumhurbaşkanı’nın önerisi doğrultusunda ‘dondurularak’ nihai onay iki ay sonrasına bırakıldı.
Yani, yine AB merkezli bir kriz, bu kez devletin en kritik belgesini kilitledi. AB üyesi Yunanistan’a savaş ilan edilmeli mi, edilmemeli mi?
Biz bunu en üst noktada tartışıyoruz ama Yunanistan 12 mil ısrarından vazgeçmeyi nedense hiç tartışmıyor.
TMSF ve Demirel
TÜRK halkı yıllarca müflis işadamlarından dert yandı. Kağıt üzerinde iflas ettiği halde, binlerce işçisini, yüzlerce alacaklısını kapının önünde bıraktığı halde hálá ‘zengin kalan’ sözde müflislere lanet ettik. İşi batan ama kendi dimdik ayakta duran, yatlarda, yurtdışı seyahatlerde gününü gün eden işadamlarına ve bunu sağlayan sisteme öfkelendik.
5020 sayılı yasa bunu değiştirdi. Şirketini batırıp, sağa sola ve devlete milyonlarca dolar yük olan ama batmadan önce mallarını eşinin dostunun üzerine geçirip herkesi kazıklayanların üzerine ‘kábus’ gibi çöktü.
Namussuzun kábusu ama kamuoyu vicdanının bekçisi oldu.
Şimdi Türkiye’nin eski cumhurbaşkanlarından biri, Süleyman Demirel, işin ucu kendi ‘biraderine’ dayanınca vicdanları rahatlatan bu yasaya ve bu yasayı büyük bir kararlılıkla uygulayan TMSF’ye yükleniyor.
Peki kim bu Demirel.
Herhalde 14 Ağustos 1999 tarihli fotoğrafı hatırlıyorsunuz.
‘Ailem’ dediği kişilerle çektirdiği fotoğrafı. Bayındırbank’ı batıran Kamuran Çörtük ve Interbank’ı batıran Cavit Çağlar o fotoğrafta yer alan ‘manevi aile’ fertleriydi. Egebank’ı batıran Murat Demirel ise ‘kan bağıyla’ ailedendi. Demirel bu yüzden TMSF’ye kızgın.
Ama bu ülkenin ‘gariban’ halkı TMSF’yi çok seviyor.
Çünkü ‘dinsizin hakkından’ diye başlayan atasözünü iyi uyguluyorlar.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Devlet adamı olmaktan daha zor olanın adam olmak olduğunu anladığımız zaman.