İlke aydınları pozisyon aydınlarına karşı!

TÜRKİYE’deki hemen hemen bütün tartışmaların sorunu aynı.

’İlkeler’ yerine ’pozisyonlar’ üzerinden tartışıyoruz.

Böyle olunca da her tartışmada bir arpa boyu bile yol alamadan sağırlar diyalogu yaşıyoruz. Son örnek askeri mahkemelerin yetkilerinin sınırlandırılması.

Bence bu tartışmada ’en ikircikli’ tavrı CHP, ’en ilkeli tavrı’ ise askeri mahkemelerden kendisi de çok çekmiş Cumhuriyet yazarı Ali Sirmen gösterdi.

Açıkçası ben bu tartışmada Baykal’dan en azından Sirmen’in tavrını beklerdim.

Hele de daha geçen hafta ’gelin 12 Eylül paÅŸalarını yargılayalım’ dedikten sonra.Â

* * *

Sirmen’in dünkü yazısının başlığı ’Kimi kandırıyorsunuz?’

Hiç kıvırmadan dürüstçe ilke olarak askeri mahkemelerin alanlarının elden geldiğince daraltılması gerektiğini savunuyor. Çünkü askeri mahkemelerin 12 Eylül’de ne türden insafsız kararlara imza attığını en iyi bilenlerden biri o.

Barışı savunan yazılar yazdığı için üç yıl cezaevinde yatmış!

Bu yüzden de ’darbe teşebbüsü siyasal bir suçtur elbette bağımsız sivil yargıda yargılanmalıdır’ diyor. Fakat Türkiye’de sivil yargının ne kadar bağımsız olduğu tartışmalı.

Dolayısıyla aynı ilkeyi Sirmen sivil yargı için de kullanıyor.

Mahkemelerin asker kadar siyasal iktidarlar karşısında da bağımsız olması gerektiğini savunuyor.

İnanın bütün bu tartışmalarda en büyük ihtiyacımız bu ilkeli tavır.

Bir de esas kadar usule de dikkat etmek.

* * *

Dikkat ettim dün Sirmen’le çok farklı pozisyonlarda olmasına rağmen benzer bir ilkeli tavrı Milliyet yazarı Taha Akyol göstermiş.

Daha en baştan ’yasanın içeriği doğru yöntemi yanlış’ demiş.

Kategorik olarak askeri ya da sivilleri suçlamak yerine CHP’yi ’gece yarısı darbesi’ dediği için, AK Parti’yi ise doğru bir yasayı ’olağandışı usullerle’ çıkardığı için eleştirmiş.

Pozisyon aydınlığı yerine ilkeli aydınlığı tercih etmiş.

Peki hem Sirmen’in hem de Akyol’un haklı olarak eleştirdiği usul-biçim sorunu neden çıktı?

* * *

Bu sorunun cevabını almak için siyasette ilkeli davranmaya özen gösteren Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ile konuştum.

Cemil Bey bu konunun bu kadar hararetli bir tartışmaya sebep olmasını iki gerekçeyle izah ediyor.

Bir, aslında uzun süredir üzerinde çalışılan ve AB reformları kapsamında gündemde olan bu konu maalesef ’şu meşhur belge’ tartışmalarıyla aynı zamana denk geldi.

Bir anlamda ’belge-kağıt parçası’ polemiği sivil askeri mahkeme tartışmasının bambaşka bir zemine kaymasına sebep oldu.

İki, yasanın gece yarısı geçmiş olması hiç arzu edilmemesine rağmen gereksiz bir güven bunalımına yol açtı.

* * *

Çiçek, "Tüm samimiyetimle söylüyorum biz bu yasayı bir gece yarısı operasyonu olarak planlamadık. Meclis cumadan tatile girsin taleplerinden dolayı perşembe akşamı arkadaşlar gece geç saate kadar çalışmayı tercih etti. Böyle bir yanlış anlaşılmaya sebep olacağını bilsek ertesi güne bırakır öyle geçirirdik" dedi.

Cemil Bey’in samimiyetinden hiç şüphem yok.

Fakat böylesine önemli bir yasanın askerin görüşü alınmadan ve kamuoyunda şeffaf bir şekilde tartışılmadan geçmesi haklı-haksız birçok kuşkuya yol açtı.

Yasanın içeriğini savunanlar bile bu durumdan rahatsız oldu.

Çiçek bu rahatsızlığın fazlasıyla farkında. İlkesel eleştirileri anlayışla karşılıyor.

Bu yüzden hukuki olarak Cumhurbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi sürecinin beklenmesi gerektiğini belirtiyor.

Fakat her iki taraftan da ’pozisyon aydınları’ beklemek yerine şimdiden kılıçları kuşanmış görünüyor. Bu hengámede ilkesel eleştiri yapan aydınlara daha çok iş düşüyor.
Yazarın Tüm Yazıları