Bir kadın liderin doğuşu

BİRKAÇ saat içinde mahkeme beni ölüme mahkûm edecek, infaz ise kararın hemen ardından gerçekleştirilecek.

Haberin Devamı

Tüm hapishane durumun farkında.

Kararın çok önceden alınmış olduğunu, benden önceki çoğu mahkûm gibi benimkinin de sadece göstermelik bir dava olduğunu biliyordum.

Adeta meydan okurcasına “Ölmeyeceğim” diye avaz avaz bağırmak istiyordum.

Ancak, daha derin düşüncelere daldıkça, kurtarıcı bir meleğe dair cüretkâr düşüncelerim giderek daha melankolik bir hal almaya başladı.

İnsanlar için umut besleyecekleri bir sembol haline gelmek için ölmeye hazır olduğumu düşünüyordum.

Kendim için olmasa bile, ailem ve halkım için korkusuz olmalıydım!

 

Hangi elbiseyi giymek istediğimi sordular.

Kendimi gardiyanlara yüksek sesle son arzumu bildirirken buldum:

Haberin Devamı

“Beyaz uzun eteğimi ve kürkle süslü deri ceketimi giymek istiyorum. Güzel beyaz kürklü şapkamı istiyorum. Bu arada saçlarımı yıkamak ve salıvermek de istiyorum. Makyaj yapmak istiyorum.”

“Evet.”

“Çocuklarımı bir kez daha görebilir miyim?”

“Hayır.”

“Peki kendimi büyük bir boy aynasında görebilir miyim?”

Neyse ki bu isteğim yerine getirildi. Aynada güzel bir kadın gördüm.

 

Ama birden bire her şey çözülmeye başladı.

Etrafımdaki her şey bulanıklaştı; gardiyanlar, hücrem, ışık, zemin.

İlk anda adeta orada var olmayı sürdüren bir tek ben varmışım gibi görünüyordu.

Ama bir an durum tam tersine döndü; belki de orada olmayan yegâne kişi bendim.

Hapishanedeki kadın kader arkadaşlarımın birçoğu yüksek sesle kaderime ağlıyordu.

Memurlardan biri kollarımı ve ayak bileklerimi kelepçelerken, bazı gardiyanların bile gözleri yaşlıydı.

“Madem çocuklarımı görmeme izin vermiyorsunuz, sizden ellerim ve ayak bileklerim kelepçeliyken, kendimi aynada son kez görmeme izin vermenizi istiyorum.”

 

Bir Uygur memur cebinden fotoğraf makinesi çıkardı. İçini çekerek, birkaç fotoğrafımı çekti. Son sözlerimin ne olduğunu sordu.

Ancak ben onun dünyasıyla alakası olmayan başka bir dünyadaydım.

Haberin Devamı

Yüksek sesle, “Ne kadar güzel oldum” dedim.

Altın kolyeli halktan biri güzel görünmezken, elleri ve ayak bilekleri kelepçeli halimle güzel görünüyordum.

‘Tümüyle özgür insan bu tutsaklığı parçalayabilendir. Tanrı bunu benim için gerçekleştirecek.’

Niçin bu şekilde konuştuğumu size izah edemem.

Belki de uzun süredir yalnız başıma tutsak kalışımdan ya da bir infazla yüz yüze oluşumdandır. Bilemiyorum.

 

Zihnimde kocamı ve 11 çocuğumuzu canlandırdım.

En genci olduğu için başta Kekenos olmak üzere her bir çocuğa sordum: “Şimdi babanız bensiz nasıl yaşayabilir?”

“Zaman geldi Kader Hanım...”

Ani bir sinir dalgası bedenimi sardı. Cesaretimi yitireceğimden korktum.

Haberin Devamı

Kendime yeniden cesaret vermek için düşünmeye başladım: Her zaman ülkemi işgalcilerden kurtaracağımı düşünmüştüm. Bunu başaramadım, ancak tıpkı bir öğretmen gibi bunun yolunu gösterdim: ‘Ölümüm, boşa gitmeyecek.’

Kendimi yeniden huzurlu hissettim.

 

Çinli bir asker “Suçlu Rabiya Kader, mevcut!” diye bağırıyordu.

Hükümet, Urumçi yakınlarındaki mahkeme binasının etrafını askeri bölge ilan edip trafiği kesmişti.

Yasağa rağmen mahkeme salonunun dışında binden fazla insan toplanmıştı.

Bir an için kalabalığın arasında çocuklarımın sesleri kulağıma çalındı: “Anne! Anne!”

Kahar ve Ruşengül’ün sesiydi.

Fakat onlara dönecek kadar zamanım olmadan hızla kapıdan içeri itildim.

Haberin Devamı

Mahkeme salonu oldukça genişti ancak duruşma “gizli” olduğu için, içeride sadece bir savcı, bir sanık vekili ve bir An Chuan Ting ajanı vardı.

Beni sanık kürsüsüne çıkardılar. Kafamdan çok fazla şey geçiyordu.

Kelimeleri bir araya getirebilmek için zorlamam gerekiyordu.

 

Yargıç içeri girdi ve ajanlıkla ilgili suçlamaları yüksek sesle okudu.

Artık kendinizi savunabilirsiniz” dedi.

“Bu mahkemede savunma yapmam anlamsız. Karar çok önceden alındı,” diye yanıtladım.

“Söyledikleriniz doğru bile olsa, kendinizi savunmanız gerekiyor.”

“Sanırım adaletli bir yaşam sürdürdüm. Çin’in istikrarının korunmasına katkıda bulundum. Hem Uygur hem de Çinli öksüzleri servetimle destekledim. Bir Ulusal Halk Kongresi temsilcisi olarak, sıradan insanların yaşamlarının iyileştirilmesi amacıyla Uygur nüfusun gereksinimleri ve endişeleri konusunda hükümeti bilgilendirdim. Hükümet, verdiğim destekten dolayı müteşekkir olmalı. Uygur halkının karşı karşıya olduğu insan hakları ihlallerini ben kendim de şahsen yaşıyorum. Şayet burada bulunan sizler masum iseniz adaletli bir karar vermenizi rica ediyorum.”

Haberin Devamı

 

“Rabia Kader devlet sırlarını ifşa etti. İşlemiş olduğu suç affedilemez. Ancak yasalarımızın adil olması nedeniyle, kendisini sadece hafif bir şekilde cezalandıracağız.”

Tüm dava sadece 15 dakika sürmüştü.

Yargıç beni devlet sırlarını ifşa etmekten sekiz yıl hapse mahkûm etti.

Kalbim durmuştu. Beni infaz etmek istemiyorlar mıydı?

Adeta göğsümden dikenli bir kanca çekilip, alınmış gibi hissetmiştim.

Sersemlemiş bir halde, aynı yoldan kalabalıkların arasına doğru polisleri izledim.

Arabanın penceresinden çocuklarım Kahar ve Ruşengül’ü gördüm.

Tam barikatların önünde duruyorlardı.

İnsanlar adımı haykırıyordu. Bazıları ise, “Rabia, lütfen kendine dikkat et” diye sesleniyordu.

Şoför aniden frene bastı. Kızım Ruşengül kendisini arabanın önüne atmıştı.

Bir saniyeliğine ardına kadar açık gözlerini yakından görebildim.

Üniformalı polisler onu hızla geriye çekti.

Kısa bir süre için el ve ayak bileğimden kelepçeli olduğumu unutmuştum.

Dışarıya baktım.

Bana bir an için özgürlüğün hafif esintisini tenimde hissediyorum gibi geldi.

 

3 ay önce Amerika’da çıkan ‘Dragon Fighter’ kitabının ilk bölümü. Rabia Kader’in bir lider olarak doğuşunu anlattığı bu satırlara bir şey eklemeye kıyamadım. Umarım Ejder Savaşçısı bir an önce Türkçeye çevrilir.

Yazarın Tüm Yazıları