12 Eylül’e Şili’den bakınca

HER hikáyenin en az iki yüzü vardır; bir görünen bir de görünmeyen. Türkiye yaklaşık 30 yıl sonra 12 Eylül’ü ve Kenan Evren’in yargılanmasını tartışıyor.

Ben bir an için olsun sizi Şilili diktatör Pinochet’nin ölüm haberi üzerine 3 yıl önce yazdığım bir yazıyla Türkiye’den uzaklaştırmak, 12 Eylül’e Şilili bir arkadaşımın aile hikáyesinden hareketle yakınlaştırmak istiyorum.

Dünya medyası Şili’yi 17 yıl "demir yumruk"la yöneten Augosto Pinochet’nin ölüm haberini, 1973’te yaptığı askeri darbe ve yaşanan katliamlar eşliğinde takdim etti.

Yanlış anlaşılmasın; bu takdime bir itirazım yok.

Fakat fotoğrafın tamamına bakmadan Şili halkının Pinochet’nin ölüm haberi üzerine neden ikiye bölündüğünü anlayamayız.

* * *

Pinochet karşıtları nedense her şeyi 1973 darbesi ile başlatır.

Pinochetseverler ise Birleşik Halk Cephesi adına 1970 yılında iktidara gelen Allende hükümetinin mülkiyet karşıtlığıyla.

2 yıl boyunca Boston’da aynı evi paylaştığım Pako içinse hikáye çok daha karmaşık.

Çünkü sosyalist Allende iktidara geldiğinde 6 yaşında olan Pako tam 1 yıl boyunca babasından haber alamaz.

Aldığında ise gözlerine inanamaz...

Pinochet darbe yaptığında ise 9 yaşındadır ve bu kez işkence korkusuyla annesinin yanında kalamaz...

Sosyalist iktidar babasını perişan eder, askeri darbe annesini!

Aslında Pako’nun hikáyesi sadece bölünmüş bir ailenin değil, aynı zamanda bölünmüş bir ülkenin hikáyesidir.

* * *

Baba şarap bağlarına sahip genç ve hırslı bir işadamı, anne kocasına ve dört çocuğuna rağmen kariyerini sürdüren bir sosyolog.

Baba ne kadar gelenekse anne o kadar modernlik.

Baba ne kadar muhafazakársa anne o kadar değişimci.

Fakat ne annenin solculuğu ne de babanın sağcılığı, 1970 yılına kadar aile içinde ciddi bir sorun oluşturur.

Nitekim Pako’nun o yıllardan hatırladığı tek gerilim pazar sabahları kilise ayininden sonra üzüm bağında kurulan geniş aile sofrasında yaşanan ve sonu hep kahkahalarla biten tatlı-sert tartışmalar.

Oysa 1970 seçimlerinden sosyalist ve komünistlerin oluşturduğu Halk Cephesi kıl payı birinci parti çıkınca hem Pako’nun ailesi hem de Şili halkı ikiye bölünür.

Anne, dünya tarihinde ilk defa sosyalistlerin seçim yoluyla iktidara gelmesini "bir şans" olarak görüp alkışlar. Baba, komünistlerin kışkırtmasıyla Halk Cephesi’nin Şili’yi Sovyetler Birliği’nin uydusu haline getireceğini, "topraklara el koyacağını" söyleyerek lanetler. Nitekim her iki kehanet de sırasıyla doğru çıkar.

* * *

Allende hükümeti çok köklü bir demokratik reform programı başlatınca tüm dünyada demokratik sol adına bir umut ışığı yanar. İşçiler ve sendikalar güçlenir.

Dünya solu gelişmeleri tıpkı Pako’nun annesi gibi memnuniyetle izler.

Fakat ne zaman ki toprak reformu adı altında mallara el konulur, militan sol gruplar devlet içinde örgütlenir, o zaman kaos başlar.

Yüzlerce yıllık şarap bağlarının ellerinden alınması Pako’nun babasını çileden çıkarır.

Tüm toprak sahipleri gibi o da avazı çıktığı kadar bağırır.

Taa ki bir gün devrimci güvenlik görevlileri tarafından evinden yaka paça alınana kadar.

* * *

Tam bir yıl Pako’nun solcu annesi çalmadık kapı bırakmaz.

Fakat tıpkı diğer toprak sahibi eşleri gibi kocasından haber alamaz.

Bir yıl sonra bir akşamüstü kapı çalınır. Pako 7 yaşındadır.

Açar kapıyı, karşısında duran saçları beyazlamış hırpani adama bakar ve annesine seslenir: "Anne kapıda bir dilenci var!"

Oysa Pako’nun dilenci zannettiği adam bir yıl önce devrimci güvenlik güçlerince götürülen ve bir daha haber alınamayan babasından başkası değildir.

Öyle ki anne bile ilk anda kocasını tanımakta güçlük çeker.

Kapıda bekleyen adam; gözleri yaşlı, çaresizlikten yere yıkılır...

* * *

Sahip olduğu hemen her şeyi kaybeden aile yeniden yaşama sarılır.

Baba Allende iktidarına karşı açıktan mücadeleye girer.

Anne idealleri ile ailesi arasında sıkışır kalır.

Taa ki 11 Eylül 1973 sabahı General Pinochet, Başkanlık Sarayı’nı bombalayana kadar.

Bu kez askeri darbe adına komünist avı başlar.

Ne ironiktir ki Pinochet’nin zulmünden kaçan birçok aydın Pakoların evinde saklanır.

Çünkü tam bir Pinochet yanlısı olan babasından dolayı Pakoların evi asla aranmaz.

Pako’nun annesi kocasından gizli solcu arkadaşlarını, bir zamanlar Allende’nin el koyduğu bağ evlerinde saklar.

Yüzlerce Şilili solcu aydın bu sayede kurtulur.

Fakat Pako’nun babası bir gün gerçeği öğrenir ve evlilikleri pratikte o gün biter.

Pratikte diyorum çünkü Katolik Şili’de resmen boşanmak yasaktır.

Bu yüzden tam 30 yıl Pako bölünmüş bir ailenin ve ülkenin kucağında, 1970-73 arası şahit olduğu acıların gölgesinde yaşar.

* * *

Yaşananlara bir annesinin bir de babasının gözünden tanıklık eder.

Babasının yanına her gidişte Pinochet’nin Şili’yi nasıl Latin Amerika’nın en liberal ekonomisi yaptığını dinler; annesinin yanında özgürlüklerin yerle bir edildiğini!

İşin kötüsü ailesi ve ülkesi Pinochet’nin ölüm haberiyle ikiye bölünmüşken bile Pako hálá hem annesine hem de babasına hak verir.

Dedim ya "Her hikáyenin bir görünen bir de görünmeyen yüzü vardır."

Pako
için bu hikáyede görünmeyen bir şey yok, o devrimin ve darbenin iki yüzünü de gördü. Devrimi annesi, darbeyi babası kadar sevdi.

Pinochet’nin öldüğü gün önce babasını aradı "başsağlığı" diledi, sonra annesini aradı "geçmiş olsun" dedi.

12 Eylül’e bir de bu gözle bakın istedim.
Yazarın Tüm Yazıları