Ama tabii ki 4+4+4’lük yeni eğitim sisteminin seçmeli ders dağarcığı bununla sınırlı değil. Bu yıl ilk kez ortaokullarda 21, İmam Hatip Ortaokullarında 18, liselerde ise 18 farklı seçmeli ders verilecek. Öğrenciler, zaten şu ana kadar çoktan tercihlerini yaptılar. İlk derslerine de girdiler. Umarım tercih ettikleri derslerle mutlular.
Peki bu seçmeli dersler sadece öğrencilere yönelik mi? Tabii ki öğrenen onlar olacak, dersler öğrencilere verilecek ama öğretmenlere de bir katkısı olacak mı? Katkı derken “maaş”lardan bahsediyorum elbette. Bunu merak ettim ve Milli Eğitim Bakanlığı’na sordum.
TAKVİYE EDİLECEK
Öğrenciler tarafından seçilen dersler için okulda öğretmenin bulunmaması veya yeterince bulunmadığı durumlarda öncelikle diğer okullardan maaş veya ek ders karşılığı görevlendirmeler yoluyla öğretmen temin edilecek. Bunun da mümkün olmadığı hallerde ise ücretli öğretmen temin edilerek dersler açılacak ve öğrencilerin bu dersi alması sağlanacak.
Bu sayede haftada en fazla 20 saat ek ders ücreti alabilecek olan birçok öğretmen, maaşının yanında 700 liraya yakın ek ders ücreti alabilecek. Ayrıca ataması yapılamayan binlerce öğretmen adayı da seçmeli dersler için ücretli öğretmen olarak görevlendirilebilecek. Tabii ki öğretmen ihtiyacının bulunduğu yerlerde.
EN FAZLA 20 SAAT
Örneğin, benim de aralarında bulunduğum gazetecilerin TBMM’de sabahlara kadar uykusuz takip ettiği, milletvekillerinin hararetli tartışmalarına hatta “yumruklaşmalarına” sahne olan yeni eğitim yasasına eklenen seçmeli dersler. Ortaokul ve liselerde okutulması kararlaştırılan ve yasaya bir madde halinde eklenen, “ Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin Hayatı” seçmeli dersleri. Evet bu dersler yasanın kabul edildiği dönemde çok tartışıldı. ”Öğrenciler derslerde başını örtecek mi? Abdest alacak mı? Kuran-ı Kerim taşıyacak mı? Bu dersi seçmeyen öğrenciler dışlanacak mı? Etiketlenecek mi?” benzeri birçok soru soruldu. Hatta “Peygamberimizin Hayatı” dersinin adı bile tartışma konusu oldu. Öyle ki bu tartışmalar mezhep tartışması boyutlarına kadar uzandı. Eveeet o günleri de geride bıraktık ve geldik bugüne. Artık okullar açıldığına göre, sıra geldi bu derslerin hangi sınıflara, nasıl bir müfredatla okutulacağına?
Basamaklı model
Biliyorsunuz artık yeni 12 yıllık eğitim sisteminde, 4 yıl ilkokul, 4 yıl ortaokul ve 4 yıl da lise zorunlu eğitim kapsamında. Bu dersler de ortaokulda yani 5. sınıfta başlayacak ve lise son olan 12. sınıfa kadar seçilebilecek. Tamam iyi güzel de, bu dersler çocuklara nasıl verilecek? Yukarıda da bahsettiğim ve herkesin merak ettiği gibi Kuran-ı Kerim nasıl öğretilecek? Kız öğrenciler başörtüsü takacak mı? Öğrenciler abdest alacak mı? Bu dersleri seçmeyen öğrenciler nasıl karşılanacak? Ve daha birçok soru…
Milli Eğitim Bakanlığı bu derslerin müfredatını açıklayana kadar her kafadan bir ses çıktı. Herkes “Şöyle olacakmış. Böyle olacakmış” dedi. Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer de merakla beklenen bu soruların cevabını verdi. Dinçer, Kuran-ı Kerim dersinin çocukların anlayabilmesi için İngilizce gibi sekiz basamaklı olacağını, bu dersi seçmeyenleri itham edilecek bir ortam yaratılmasına izin vermeyeceklerinin güvencesini verdi. “İsteyen seçmeyebilir” dedi. Dinçer, Kuran-ı Kerim’e “basamaklı” modeli de şöyle anlattı:
“Kuran-ı Kerim derslerini İngilizce’de olduğu gibi seviye seviye yapacağız. Bu ders sekiz basamaklı olacak. Kuran-ı Kerim dersini, Hz. Peygamberimizin hayatını toplumla birleştirip öyle bir vereceğiz ki Kuran kurslarında alınan dersin yeterince pedagojik olmadığını halk fark edecek. Hz. Muhammed’in hayatı sadece 571’de doğdu, şu tarihte Peygamberlik geldi diye tarih olarak anlatmayacağız. Toplum içinde bir ferdi anlatacağız.
İsteyen seçmesin
Bu dersleri seçmeyenlerin itham edilmemeleri için elimizden geleni yaparız. İsteyen seçmeyebilir. Kuran-ı Kerim okumanın bir adabı var. İlk seviyedeki çocuklardan abdest almalarını başlarını bağlamalarını istemeyebileceğiz. Ama buna rağmen çocuklar abdest almak, başlarını kapamak istiyorlarsa ‘niye yaptın’ demeyeceğiz. Din bir şeyi öngörüyorsa ona teslim olacağız. MEB’in kuralları varsa ona teslim olacağız. Bu bahsettiğim kılık kıyafet Kuran-ı Kerim dersleri için geçerli olacak.”
Öğretmeni, eğitimcisi, velisi, öğrencisi ve biz gazetecilerin dört gözle beklediği okula başlayan 66 aylık minikler için uyum haftası sona erdi.
Daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi ne olacak? Nasıl olacak? gibi endişeli sorularımızın bir nebzede olsun yanıtını almaya çalıştık.
Evet okullar “66 ayıklar” için açıldı. Artık belki de hayatlarının sonuna kadar bitmek tükenmek bitmeyecek olan mücadelenin, koşuşturmacanın “ilk zili” onlar için de çaldı. Hatta zaman o kadar çabuk geçti ki bir haftayı bile devirdiler.
Peki ne yaptılar? İşte beklenen soru buydu? İlk gün nasıl olacak? Minik yavrular nasıl okullu olacaktı? Gazetelerde, televizyonlarda Türkiye’nin dört bir tarafından okula başlayan çocuk görüntüleri izledik. Haberlerini okuduk. Haberlerde genellikle ağlayan, annesini bırakmak istemeyen 66 aylık miniklerin fotoğraflarını gördük. Ardından da yorumlar yaptık. “Zaten bu manzarayla karşılaşılacağını biliyorduk. Bu yaştaki çocuklar okula mı kaydedilir?” dedik.
Ben de bu yorumların ardından bu işin başındaki ismi, Milli Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürü Funda Kocabıyık’ı aradım ve ilk hafta değerlendirmesini kendisinden aldım. Kocabıyık, basında çıkan ağlayan çocuk fotoğraflarına tepkiliydi. Bunların kötü niyetli ve yanlış yaklaşımlar olduğunu ağlayan çocukları yeni sistemle bağdaştırmanın doğru olmadığını ifade etti. 66 ayın erken olduğu eleştirilerine de yanıt veren Kocabıyık bakın ne dedi:
Çocuğun nasıl hazırlandığı önemli
“Herşey kontrolümüz altında. Planladığımız gibi sorunsuz ilerliyor. Şu ana kadar hiçbir sorun ve şikayet almadık. Kamuoyunda okulların açıldığı ilk günle ilgili ağlayan çocuk görüntülerine dikkat çekiliyor. Ancak bu tip görüntüler her yıl yaşanan, minik yavrularımızın annesinden ilk ayrıldığı gün olduğu için her yıl karşılaşılan tablolar. Bu yıla özgü bir görüntü söz konusu değil. 1. sınıflarda çok mutlu olan, gülen çocuklarımız da var. Ağlayan çocuklarımız da. Ailesi tarafından eğitim öğretim yılına hazırlanmış, daha önce okul öncesi eğitim almış çocuklarımız daha kolay adapte oluyorlar. İlk kez okula gelen öğrencilerimiz biraz daha zor alışıyorlar. Bu tamamen çocuğun nasıl hazırlandığına bağlı.
Milli Eğitim Bakanlığı, 4+4+4 eğitim sistemiyle okula başlama yaşını 66 aya indirdi. 66 aylık çocuklardan kimi raporla okula gitmeyi bir yıl erteledi, kimi rapor “alamadı” okul yoluna düşmek için harekete geçti. İyi güzel de bu çocuklar nasıl bir eğitim alacak? Okula nasıl adapte olacak? Nasıl ders dinleyecek? Nasıl okul sıralarına oturup, dakikalarca sesini çıkarmadan sus pus oturmayı öğrenecek?
Evde annesinin yardımı olmadan tuvalete gidemeyen, yemek yerken kaşığını, çatalını tutmakta zorlanan. Belki içlerinde okulöncesi eğitim alma şansı yakalayamayan ve hiç kalemi, boyama kitabı olmamış, kalem tutmak nasıl bir duygudur bilmeyen 66 aylık minikler okulda neyle karşılaşacak?
“Oynayarak öğretin” talimatı
Evet yukarıda arka arkaya saydığım “NASIL?”la başlayan bütün sorular ve daha fazlası bu yıl çocuğunu okula gönderecek olan ailelerin kafalarını karıştıran, belki uykularını kaçıran sorular.
Gerçekten “NASIL?” olacak? Milli Eğitim Bakanlığı bu çocuklara okumayı-yazmayı, oturmayı, kalkmayı, oyun parklarından, kaydıraklardan, salıncaklardan, okul sıralarına oturup “ÖĞRENCİ” olmayı “Nasıl?” öğretecek. Milli Eğitim Bakanlığı, yeni sistem çerçevesinde yasa yürürlüğe girer girmez, kolları sıvadı ve “Nasıl?” sorularımıza cevap olacak çalışmalara başladı. 66 aylık çocukların da dahil olduğu bu yıl birinci sınıfı okuyacak öğrenciler için Talim ve Terbiye Kurulu yeni müfredatını hazırladı. Veee “nur topu” gibi yepyeni bir müfredatımız oldu.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, 66 aylık minikler için öğretmenlere “oynayarak öğretin” talimatı verdi. Peki nedir bu oynayarak öğrenme? Dinçer, şöyle anlatıyor yeni müfredatı:
“Birinci sınıflar için Fiziksel etkinlik ve oyun dersi olacak. Her gün 2 saat sınıfta öğrenciler fiziksel etkinlik ve oyun dersi görecekler, bir saat de okul bahçesinde etkinlik olacak. Bunun için oyun kartları hazırlandı. Birinci sınıf öğretmenlerine bu kartlar dağıtılacak. Zaten AB projesi olan bu uygulama tüm okullarda uygulanacak. Geleneksel oyunların yer aldığı kartlar da olacak. Her okulun bahçesinde bir geleneksel oyun köşesi olacak. Örneğin mendil kapmaca, köşe kapmaca veya topaç gibi oyunlar teneffüslerde oynanabilecek. Birinci sınıflar için bir saat serbest olacak. Okullardaki tuvalet ve lavabolar birinci sınıfa başlayacak çocukların kullanabileceği şekilde tadilat yapılıyor.”
Polis-gardiyan gibi değil
Okulların açılmasına günler kala da bu tartışmalar veli, öğrenci ve bakanlık ekseninde daha da alevlendi.
Lise eğitiminin zorunlu hale getirilmesi, “İmam Hatip Liseleri”nin orta kısmının açılması, “Kuran-ı Kerim” ve “Peygamber Efendimizin Hayatı” derslerinin seçmeli ders olarak okutulması gibi değişiklikleri de kapsayan yasa, en çok okula başlama yaşının 66 aya çekilmesi ile tartışılır hale geldi. Eğitimciler, uzmanlar, aileler yasa yürürlüğe girdiği günden bu yana 66 ayın çok erken olduğunu, çocuklarını okula göndermek istemediklerini dile getiriyorlar.
Bakan’dan rapor vurgusu
Peki Bakanlık ne yapıyor? Bakanlığın tavrı açık, bütün bunca itirazlara rağmen Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer çok kararlı? “66 aylık çocuğunu okula göndermeyenden hesabını soracağız” diyor. Ancak bu kesin ve net tavra şöyle bir parantez açıyor. 66 aylık çocuğunun bedenen ve zihnen yeterince gelişmemiş olduğunu tıbbi tanılı raporla beyan eden velilerin çocuklarını okula göndermeme hakkı olduğunu belirtiyor.
Zaten çocuğunu okula göndermek istemeyen ve “Bir hal çaresi var mıdır?” diye kara kara düşünen veliye Dinçer’in bu açıklaması ilaç gibi geliyor. 66 aylık çocuğunun elinden tutan veli doğru devlet hastanelerine gidiyor. Sonucu tahmin edersiniz? Hastane önünde uzun kuyruklar. “Çocuğum bedenen ve zihnen okula gitmeye elverişli değil” diyen veliler ve hiçbirşeyden haberi olmadan bir koşuşturmacanın içine itilen küçük çocuklar.
Bir yandan da kayıt sürüyor
Ancak Bakanlık, bütün bu koşuşturmacayı bir tarafa bırakarak 66 aylık çocukları e-okul sistemi üzerinden otomatik olarak, ikametgahına en yakın ilkokula kaydetmeye devam ediyor. Milli Eğitim Bakanı Dinçer, 300 bin civarında 60- 66 aylık çocuğun birinci sınıfa kaydının yapıldığını, bu ay aralığında 150 bin civarında fire beklediklerini söylüyor.
Batman Üniversitesi Bilinçli Gençler Topluluğu, Türkiye Bilinçli Gençlik Projesi kapsamında sosyal projeler üretmek adına kurduğunuz topluluklarınızdan bir tanesi. Peki, Batman Üniversitesi Bilinçli Gençler’in proje faaliyetlerini sizden dinleyebilir miyiz?
KEREM HASANOĞLU: Batmanlı Bilinçli Gençlerle, üniversiteli arkadaşlarımızın dikkatini sağlık ve çevre konularına çekmek istedik ve iki ayrı proje başlattık. Projelerden ilki “Güvenli Kan Temini Projesi”. Bu projede gençlerin amacı, kan vermenin önemini vurgulamak ve kan ihtiyacı olan vatandaşlarımıza yardımda bulunmak. Bunun yanında Bilinçli Gençler bu projeyle, kan bağışında bulunmanın öneminden yola çıkarak, pek çok gencin katılımı yüksek olan bir projede de bir araya gelmesini sağladı. Kan vermenin toplumsal artıları olduğu kadar bağışta bulunan kişinin kendi sağlığı açısından da önemli faydaları var. Bu sebeple gençler hem kendi sağlığına hem de toplumsal sağlığa katkıda bulunmuş oldu. Batmanlı Bilinçli Gençler, Güvenli Kan Temini Projesi’nde üniversiteli arkadaşlarımızı kan bağışı konusunda bilgilendirirken aynı zamanda toplumsal sağlığa katkıda bulunmak için de anlamlı bir adım attı.
Batmanlı Bilinçli Gençler’in bir diğer projesi de “Can Suyu Projesi”. Projeden kısaca bahseder misiniz?
KEREM HASANOĞLU: Batman Üniversitesi Bilinçli Gençler Topluluğu, “Güvenli Kan Temini Projesi” nin yanında, sosyal anlamda üniversite gençlerinin birbirlerini yakından tanıması ve birlikte hareket etmesi açısından da önem taşıyan bir proje daha yaptı. “Can Suyu Projesi” adını verdikleri proje ile gençler, bu defa çevre için harekete geçti. Üniversite Kuyubaşı Yerleşke alanına genç arkadaşlarımız 6 bin adet fidan dikti. “Can Suyu Projesi” gibi bu tarz yüksek katılımlı projelerde akademisyenler ile üniversiteli arkadaşlarımızın bir araya gelmesi, öğrenci- öğretmen arasındaki diyalogların gelişmesine de katkı sağlıyor. Çevreye sahip çıkmak adına başlatılan bu proje sonucunda sadece proje bazlı kazanımlar değil, gençler ileriye dönük kişisel kazanımlarda elde etmiştir.
Her hafta yeni ve renkli projeler
BİLİNÇLİ Gençler’le elele veren Hürriyet Ankara’da artık her hafta Türkiye’nin dört bir yanındaki “Bilinçli Gençler”in hayata geçirdiği sosyal sorunları çözmeye
yönelik birbirinden renkli ve anlamlı proje örneklerini takip edebileceksiniz. Projeler hakkında ayrıntılı bilgilere ulaşmak istiyorsanız ve “Benim de bir projem var. Sesimi duyurmak istiyorum” diyorsanız ayrıntılı bilgilere “www.bilincligencler.com” adresinden ulaşabilirsiniz.
Gençler çok istekli
Bilinçli Gençler Derneği ve Türkiye Bilinçli Gençlik Projesi Genel Başkanı Kerem Hasanoğlu bu hafta Kayseri Kilim Sosyal Bilimler Lisesi’ndeki projeyle ilgili şunları söyledi:
“Çocuklar Gülsün Diye... projesi ile Kayseri Kilim Sosyal Bilimler Lisesi Bilinçli Gençleri, Emel Mehmet Tarman Çocuk Hastanesi’nde tedavi gören çocuklar için harekete geçti. Proje, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda liseli gençlerin desteği ile hastanede kalan çocuklar için gerçekleştirildi. “Çocuklar Gülsün Diye” projesi ile, tedavi gören çocuklarımız için bir eğlence programı düzenleyen liseli gençlerimiz, çocuklarımıza biraz da olsa hastalıklarını unutturup, bayramı hep birlikte kutlamanın neşesini yaşattı. Liseli arkadaşlarımız küçük arkadaşları biraz daha gülsünler diye değişik tiplemelerle onların karşılarına çıkarak görsel bir etkinlik de düzenledi. Liseli Bilinçli Gençlerimiz proje ile kendi harçlıklarını birleştirerek aldıkları oyuncak ve kırtasiye malzemelerinden oluşan hediyeleri de tedavi gören çocuklarımıza dağıttı. Harçlıklarının bir kısmını ayırarak, onlarla birlikte pasta kesmeyi de unutmayan bilinçli gençlerimiz, tüm çocuklarımızın yüzünde anlamlı gülücükler bırakarak hastaneden ayrıldı.
Arkadaşlarımızın bu projeyi başardıklarını görmek, onların daha istekli bir şekilde yeni projeler üretmelerini sağlamakta. Kurdukları arkadaşlıklar, büyüklerimizin verdiği destekler onları teşvik etmekte ve daha fazlası için harekete geçirmektedir. Bütün bu artılarla proje, hedefine ulaştığını hepimize göstermiş oluyor. Küçük detaylar ile çok büyük mutluluklar yaratabilmenin, bir şeylere etki edebilmenin mümkün olduğunu bu gençlerimizin çabalarıyla görmek hepimizi gururlandırıyor.”