Paylaş
Emekli WhatsApp’çı amirallerin yaptığı düşüncesizce işe tepki koyarken, çok yapıcı iki uyarıda da bulundu.
*
Bildiri yayınlayan amirallerin 10’unun o eski kötü alışkanlıkları hatırlatan biçimde sabah evlerinden alınmalarına tepki gösterdi.
Gözaltına alınmalarına karşı çıktı...
Ama daha önemlisi iktidara bence çok önemli ve yapıcı bir çağrı yaptı.
Özeti şuydu:
Emekli amirallerin seçilmişleri hedef alan açıklamalarına karşı çıkıyorsak...
Atanmış memurların, tayinle göreve gelmiş görevlilerin, valilerin, kaymakamların, maaşını devletten alan dini görevlilerin seçilmiş insanlar, parti başkanları, anamuhalefet partisi başkanı hakkındaki hakarete veren açıklamaları da önlenmelidir...
Devletin atanmış memuru olup seçilmiş siyasetçiye her gün “had bildiren”, “aşağılayan”, “hiza veren” açıklamaları da önleyin dedi.
Bu görüşe ben de katılıyorum.
Cumhurbaşkanı önceki gün amiral olayı konusunda bence güzel bir üslupla konuştu...
Ayrıca siyasi şapkası olan seçilmiş iktidar temsilcilerinin konuşmalarına da itirazım yok.
Ama siyasi konularda açıklama yapan bazı atanmışların kullandığı üslup gerçekten demokratik teamülleri çok aşmaya başladı.
Artık devletin bazı valileri bile kendini tutamayıp seçilmişlere “had bildirmeye” kadar gidiyor.
*
İşte o nedenle “İnşallah” diyorum...
İnşallah Akşener’in bu çağrısı yankı bulur, iktidarla muhalefet arasında en azından “seçilmiş insanlara karşı” atanmışların dilindeki bu nefret ve hakaret dalgasına dur denir...
*
Unutmayalım...
Demokrasi bir alternans, bir değişim rejimidir...
Bugün bir veya iki parti iktidardaysa...
Yarın muhalefettekiler oraya geçebilir...
Yarın kendisine aynı şeylerin yapılmasını istemeyenler, güç ellerindeyken yeni bir siyasi kültürün oluşmasına önayak olurlarsa herkes için en iyisi olur.
ÜÇ LİDER, ÜÇ ZAMANLAMA, ÜÇ FARKLI TARZ-I SİYASET
104 amiral olayı ile ilgili üç lider ve üç pozisyon:
BİR: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisi çoğu insanın beklediğinden daha ölçülüydü...
MOTİF: Avrupa Birliği ile yüz yüze görüşmelerin başlamasına 24 saat kala, ezber bozan bir tavırla, “kavgacı bir görünüm vermekten” kaçındı.
*
İKİ: İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, tepkisini
açıklayan ilk liderdi ve çok başarılı bir iletişim zekâsı ile olayı “zevzeklik” kelimesinin sınırlarına kapatarak tansiyonu düşürdü, bu açıklamaya “darbe girişimi” diyenlerin silahını elinden aldı.
Ayrıca amirallerin gözaltına alınmasına karşı çıkarak kendi tabanındaki hassasiyeti de iyi yönetti.
*
ÜÇ: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İnönü tarzını tercih etti.
Açıklama yapmadan önce 24 saat bekledi.
Sonunda o da kendi tabanının hassasiyetlerini dikkate alan ama 104 amirali açıktan destekleyici bir tavırdan kaçınarak dengeli bir yaklaşım sergiledi. Bu arada “Vatandaş artık bundan darbe çıkarmak isteyenleri yutmaz” diyerek taraftarına moral verdi.
*
Bence kendi siyasetleri açısından üçü de “kendi özgün siyasetlerini” sergilediler.
100 YILLIK TÜRKİYE’DE İNÖNÜ VE ECEVİT’E İKİ KÜÇÜK KARE YOK MU
ANADOLU Ajansı son yıllarda çok güzel albümler çıkarıyor. Sonuncu geçen ay yayınlandı.
Adı “1920-2020: 100 Yıllık Türkiye”...
Türkiye’nin son 100 yılını anlatıyor.
Kesinlikle temel arşivimde saklayacağım bir çalışma... O nedenle teşekkür ediyorum.
Ama bir de eleştirim var...
Albümün kapağına 16 fotoğraf konmuş...
İşte bu fotoğrafların seçimine itirazım var.
*
Kapakta siyasetçi ve devlet insanı olarak 6 kişinin fotoğrafına yer verilmiş.
Atatürk, Tayyip Erdoğan, Turgut Özal, Adnan Menderes, Süleyman Demirel var...
Bence hepsi de doğru seçilmiş... Her biri için ikna edici bir gerekçe bulunabilir...
*
Ama sizce de bu galeride 2 isim eksik değil mi... Çok kısa süre başbakanlık yaptığı halde, Türkiye’nin ilk kadın başbakanı olduğu için tamam Tansu Çiller’e yer var.
Kurtuluş Savaşı’nın iki kahramanından biri ve Türkiye’nin çok partili hayata geçmesini sağlayan İsmet İnönü yok...
Tansu Çiller var, Türkiye’nin yüzde 42 oy almış ilk sosyal demokrat parti başkanı ve “Kıbrıs fatihi” Bülent Ecevit yok...
Onlar da birer kare fotoğrafı hak etmiyor mu 100 yılın Türkiye’sinde...
Devletin ajansı, böyle bir albüm yaparken devletin devamlılığı ilkesini de dikkate almalıdır diye düşünüyorum.
TÜRKİYE’NİN GİZLİ PUGLİA’SI NERESİDİR VE NEYİ VARDIR
İSTANBUL’dan yeni karayoluyla İzmir’e gidenler, Akhisar çevresinden geçerken şaşırtıcı bir tabloyla karşılaşır.
Türkiye’nin belki de en düzgün zeytin ağacı tarlaları bu bölgededir.
Az insan bilir ama Akhisar Türkiye’nin en büyük zeytin bölgesidir.
Ve bana göre İtalya’da Puglia neyse, Türkiye’de de Akhisar orasıdır.
Bilinmemesinin nedeni de bölgenin markalaşmış ve tanınmış zeytinyağının daha yenilerde çıkmaya başlamasıdır.
Geçen pazar akşamı bir dostumun evinde küçük bir grup yemeğe davetliydik.
Orada Ayhan Sicimoğlu ile karşılaştım.
Akhisar zeytinyağının markalaşması ve tanıtım işini üzerine almış.
Kendi adını taşıyan üç ayrı zeytinyağı şişelemiş.
Üzerine bir de eski İngiliz soylularınkine benzeyen fotoğraflarını koymuş.
Özellikle “Yeşil Altın” adını verdiği özel serinin yağını çok sevdim.
Bana İtalya’nın Puglia bölgesi zeytinyağlarından daha güzel geldi.
Bir de Akhisar’da yetişen bir tür Jalapeno biberle karıştırılmış acılı zeytinyağı vardı.
Böylece Akın Öngör’ün “Selendi” adıyla markalaştırdığı Akhisar şarabından sonra, Ayhan Sicimoğlu’nun adını taşıyan bir de zeytinyağı geldi.
Zeytinyağı meraklılarına, Türkiye’nin bu gizli Puglia’sının özellikle Altın Damla özel serisini tavsiye ederim.
BÜYÜK BİR UZAKDOĞU FÜZYON ŞEFİ İLE TANIŞMAK
PAZAR akşamki yemeği halen Dubai’de çalışan genç bir Türk şefi hazırladı.
Batuhan Zeynioğlu.
Uzakdoğu füzyon mutfağından bir mönü hazırladı. Ama ürünlerin çoğu yerliydi.
Türk sahillerinden tonbalığı ve Norveç somonu ile hazırladığı saşimi harikaydı.
Wagyu carpaccio, abartmıyorum bugüne kadar yediğim en iyilerinden biriydi.
Deniz levreği mükemmeldi...
Yerli ıstakoz ve karidesle yapılan yemekler çok başarılıydı.
Bir de sonunda yediğimiz kalın yuvarlak “calamarata” makarna...
Genç bir Türk şefinin elinden böyle şahane bir yemek yemek, üzerimdeki pandemi ağırlığını azalttı...
Türkiye gerçekten çok başarılı genç bir şef neslini geliştirdi.
DİNDARLAR İKTİDARA GELİNCE DİNDARLIK HEP DÜŞÜYOR MU
TÜRKİYE, geçen hafta sonunda bir ilahiyat profesörünün Twitter üzerinden “deist” olduğunu açıklamasını tartışırken bir ilginç haber de ABD’den geldi. Dünyada “muhafazakârlığın” en yaygın ve güçlü olduğu ülkelerden biri sayılan ABD’de dindarlık hızla düşüyormuş.
Araştırmaya göre “düzenli olarak ibadethaneye gidenlerin” oranı, 20 yılda yüzde 70’ten yüzde 47’ye gerilemiş.
Dindarlık ilk defa 1937 yılında ölçülmeye başlamış.
O tarihte halkın yüzde 70’i düzenli olarak ibadethaneye gittiğini söylüyormuş.
Bu oran 2000 yılına kadar aynı kalmış.
Ancak son 20 yılda 23 puan birden gerileyerek yüzde 47’ye inmiş.
1946 öncesi doğanların yüzde 66’sı hâlâ kiliseye giderken, milenyum doğumlularda bu oran yüzde 37’ye iniyormuş.
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Paylaş