Paylaş
Bu bira geleneği 2007 yılında Amerika’nın Santa Cruz kentinde başlatıldı ve bugün 6 kıtada, 50 ülkede, 207 şehirde uygulanıyor.
Bir grup gazeteci, cuma akşamı Bodrum’da bir arkadaşımızın evinde, Efes Pilsen yöneticileriyle çok güzel bir bira tarihi sohbeti yaptık.
*
İlk öğrendiğim şu oldu:
Türkiye bira tarihini değiştiriyor.
Şunlar kesin:
- Bira dünyanın ilk alkollü içeceği...
- Biranın doğum yeri Ortadoğu...
- Tesadüfen bulunmuş bir içki.
- Bira ile ekmeğin tarihi aynı...
Çünkü amaçları aynıydı...
*
Biranın resmi tarihi şöyle...
Arpayı ekmek yapmak üzere toprak altında depolayan insanoğlu, bir süre sonra toprak altında filizlenen arpanın maltlaşmasına tanık oluyor.
İşte bu malt önceleri ekmek yerine çorba yapmak için kullanılıyor...
Sonra yavaş yavaş bugün bildiğimiz biraya dönüşüyor.
Ancak asırlar boyunca bira bir tür ekmek muamelesi görüyor.
O nedenle 19’uncu yüzyıla kadar birayı düzenleyen kanunlarla ekmeği düzenleyen kanunlar aynı.
*
Yakın zamana kadar biranın anavatanının Mısır olduğu düşünülüyordu...
Yani günümüzden 4-5 bin yıl öncesine giden bir tarihi vardı.
Ancak sonradan gelen müthiş bir arkeolojik buluş, dinlerin tarihi gibi biranın tarihini de değiştirdi...
Orası Göbeklitepe’ydi...
Artık, insanoğlunun ilk alkollü içeceğinin bundan 10-11 bin yıl öncesine gittiğini biliyoruz.
Ve bilinen ilk ortaya çıkış yeri de Göbeklitepe...
Anlayacağınız bira tam anlamıyla bir Anadolu içkisi...
*
Nitekim Türkiye’nin iki büyük bira üreticisi Efes ve Tuborg uluslararası çapta başarılara imza atıyorlar.
70’e yakın ülkeye ihracatları var.
Her iki şirket de son yıllarda bira çeşitlemesinde çok güzel işlere imza attılar. Ayrıca yüzlerce küçük bira üreticimiz oluştu.
İzmir’de yapılan “Ev birası festivali”ne 1200 amatör üretici katılıyor.
Yani Anadolu’da doğan bir içki Anadolu’da devrim yapıyor.
BİRA ERKEK İÇKİSİ Mİ YOKSA KADIN İÇKİSİ Mİ
BİRA sohbetinin bir başka ilginç konusu ise biranın erkek mi kadın içkisi mi olduğuydu...
Benim için bira tam anlamıyla bir maço erkek içkisi...
Ben bunu söylerken Efes Genel Müdürü Tuğrul Ağırbaş, “Ama unutmayın ki Sümerlerin bir bira tanrısı değil, bira tanrıçası vardı ve adı Ninkasi’ydi” dedi. Dahası var...
Biraya bugünkü tadını veren ve ömrünü uzatan “şerbetçiotu”nu katmayı ilk bir kadın akıl etmiş.
Sümerlerde bütün bira üreticileri kadınmış.
Ve bugün Efes biralarının üretimindeki 29 bira ustasının 6’sı kadınmış.
Ayrıca bu kadınlardan biri bira gelişimini destekleyen uluslararası bir topluluk olan Pink Boots Society üyesiymiş.
Ayrıca 3 kadın şerbetçiotu üreticisi ile çalışıyorlarmış...
TÜRKİYE’NİN İLK BİRA HAKEMİ KİM OLDU
ULUSLARARASI bira günü sohbetinde öğrendiğim bir başka şey de şu oldu.
Dünyada “bira hakemliği” diye bir şey varmış...
Bunların görevi turnuvalarda biraları tatmak, değerlendirmek ve geri bildirim vererek biranın kalitesini düzeltmekmiş...
Çok sıkı bir eğitimden geçiyorlarmış.
Sonunda 90 dakika içinde 6 farklı birayı en ince ayrıntısına kadar tarif etmek, hammaddelerini bilmek ve bununla ilgili en az 2 geri bildirim yapmak zorundalarmış.
Avrupa’da 350 bira hakemi varmış.
Şimdi Türkiye’nin de iki bira hakemi yetişmiş. Cuma akşamı onlardan biri ile tanıştım. Koray Anar, aynı zamanda Anadolu Efes’in üretim direktörü...
Öteki ise şirketin İzmir’deki Ar-Ge merkezinde yeni ürün geliştirme bölümü yöneticisi Cem Sürer...
TÜRKİYE YENİ BİR TEKNİK GELİŞTİRDİ
ANADOLU Efes’in 29 bira ustası var...
Ar-Ge Merkezi geçen yıl büyük bir başarıya imza attı ve dünyada yeni bir bira üretim tekniği geliştirdi.
Adı da “Artı 1 Dinlendirme Tekniği”...
Berlin’deki Bira Standartları Enstitüsü VLB bunu onaylamış.
Şimdi patent sürecini başlatmışlar.
KİM BU LUCCA'DAKİ SİYAH CİPLİ 'FARMVILLE'CİLER
CEM Mumcu ilginç bir kişilik...
Tıp fakültesi mezunu... Daha çok edebiyat ve psikiyatri ile ilgili...
Onun “Kendine Bakma Kitabı”nı yeni okudum.
Orada ilginç bir İstanbullu profilini anlatıyor.
*
Bunlar Facebook’ta oynanan “Farmville”, yani çiftçilik oyununa saran tiplermiş.
Aralarında sabah saat 03.00 için saatini kurup ekin toplayanlar varmış.
En ilgimi çeken tipi de kitaptan aktarıyorum:
“Siyah cipiyle Lucca’dan çıkıp eve koşan ve kırmızı biberlerini eken koca koca herifler var etrafımızda. Üstelik evi de bir rezidansın 13’üncü katında...”
Sekiz kişi bir evde toplanıp ekin topluyorlarmış. Ve bunun adı da “Evde Farmville partisiymiş...”
*
Ekşi Sözlük’de biri, bu oyunu oynadığı bir kişinin kendine hediye olarak balkabağı gönderdiğini yazmış.
Ramazanda da birbirlerine hurma ağacı hediye ediyorlarmış.
*
Bunca yıldır Lucca’ya giderim...
Bir daha etrafa daha dikkatle bakacağım. Merak ettim kimmiş bunlar...
.......................
(*) Cem Mumcu: “Kendine Bakma Kitabı”, Okuyan Us, 11’nci Baskı, 2019
BİR TÜRK KLİŞESİ: NİŞANTAŞI MONŞERİ VE CİHANGİR AYDINI
CEM Mumcu kitabında şöyle bir “Türk aydını” profili çiziyor:
- En bilindik halleri, elde pipo, kitap ve gözlükle tanımlandı. Devir değiştikçe biçimlerinde de değişimler oldu.
- Okudukları kitaplar benzer kitaplardı, aslında onları da okumadılar. Şimdilerde Baudrillard, Zizek, Irigaray gibi isimlere takılırlar...
- Eskiden kullandıkları “Ingmar Bergman, Truffaut isimlerini bileceksin” cümlesinin yerini şimdi “Old Boy’u seyrettin mi” cümlesi aldı.
- Tiyatro severler, tatsız tuzsuz binlerce örneğini uyuklayarak seyredip sonra hakkında konuşurlar.
- Batı’dan gelen her şey karşısında kendilerini eşit, Doğu’dan gelen her şey karşısında ise üst görürler.
- Halk onlar için zaman zaman ‘Yurdun insanı’ diye aşağıladığı utanç, zaman zaman ‘otantik’ bulduğu bir turistik eşyadır.
GÖZÜMÜN ÖNÜNE YEŞİLÇAM VE KAYHAN YILDIZOĞLU GELDİ
BENCE haddinden fazla genelleştirilmiş, çok demode, çok haksız bir klişe bu...
Eski Yeşilçam filmlerindeki monokl takmış “monşer” tipli Kayhan Yıldızoğlu geldi gözümün önüne... Ama daha önemli bir şey var...
Bu tür klişeleştirmeleri hep çok tehlikeli buldum.
Çünkü dünyanın başına dert olmuş 20’nci ve 21’inci yüzyıl popülist diktatörleri işte böyle klişeleri düşmanlaştırarak, ötekileştirerek iktidar yollarını açtılar.
Bence bir psikiyatr, Türk aydınının klişesine değil, derinine bakmalı...
Çünkü orada daha sahici bir portre, vatanseverlik, hüzün ve acı var.
Ayrıca çoğu çok da bedel ödedi.
BU ŞARKIYI BİR KENARA YAZIN ANADOLU HİP HOP’IN DOĞUŞU
GEÇEN cuma günü streaming platformlarına yeni ve çok ilginç bir şarkı kondu.
Türkiye’de yaşayan herkesin çok iyi bildiği bir şarkı bu...
Âşık Veysel’in “Kara Toprak”ı...
Tarkan’ın da söylediği, Fazıl Say’ın da çaldığı bir Anadolu klasiği...
Ama bu defa öyle üç kişi bir araya gelip söyledi ki...
Deeperise, Cem Adrian, Şanışer...
*
Deeperise öyle harika düzenlemiş, öyle bir ritim vermiş ki...
İki sanatçı kendilerine ait tarzda öyle güzel yorumluyor ki...
Bana göre bu şarkı Türk pop müzik tarihinde yeni bir dönemi açıyor.
*
1970’lerde Anadolu Rock’ı tanıdık.
Cem Karaca, Moğollar, Barış Manço, Erkin Koray, Fikret Kızılok...
Daha sonra onun devamı olarak Duman...
Ve bugün Gaye Su Akyol...
Çok kuvvetli bir müzik damarıydı...
Bugün Gaye Su Akyol’u New York Times’ın ilgisini çekecek hale getiren sağlam bir damardı.
*
Benim iddiam şu.
“Kara Toprak” da Anadolu hip hop tarzının doğuşudur.
Böylece İstanbul ve Ankara’nın kenar mahallelerinden, varoşlarından doğan bu müzik türü Anadolu damarına da geçti.
Dinleyin...
Mümkünse kulaklıkla veya yüksel volümlü dinleyin...
Ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
KİMDİR BU ÇOCUKLAR NEREDEN GELDİLER
- Deeperise: Asıl adı Kerim Can Ertuğ... 1990 doğumlu. Türkiye’nin en iyi müzik yapımcılarından biri... Harika remiksleri var. Çok iyi bir DJ.
- Cem Adrian: Eski Yugoslavya kökenli Türk müzisyen. Gerçek adı Cem Filiz... 1980 doğumlu...
- Şanışer: Sarp Palaur... 1987 İstanbul doğumlu... Türkiye’nin yeni nesil hip hop ve rap sanatçısı.
Türkiye onu geçen yıl başka sanatçılarla birlikte yaptığı “Susamam” adlı şarkıyla tanıdı.
Sezen Aksu’yla “Kara Geceler”i söyledi.
Paylaş