Paylaş
Dincisi, milliyetçisi, ulusalcısı ayakta...
“NATO’dan çıkalım” diye bağıran...
“İncirlik’i kapatalım” diye haykıran...
ABD ile bütün ilişkilerimizi keselim diyen...
Öyle bir gürültü var ki...
Ülkenin en makul insanları bile bazı çok önemli şeyleri göremiyor, duyamıyor...
Oysa 24 Nisan günü sadece o kelime yoktu... Çok önemli şeyler de oldu.
Bütün tepkileri göze alarak, bu gürültüye kulaklarımı kapatacağım...
Ve ülkenin makul insanlarına seslenmeye çalışacağım...
Diyeceğim ki...
Ey makul vatandaş...
Ben aradan çekiliyorum...
Dur önce şunları oku...
Ülkenin geleceğini, çocuğunun, torununun geleceğini düşün...
Ve kararını sonra ver...
24 NİSAN
2) O GÜN WASHİNGTON’DAN GELEN İKİ ÖNEMLİ CÜMLE
EVET o gün, ABD Başkanı Biden açıkça “Soykırım” dedi...
Evet hepimizin kanına dokundu bu kelime...
Ama gözümüz kulağımız o kelimeyle kilitlenince, o kilit aynı kutudaki iki cümleyi de kaçırdı gözümüzden...
Biden o gün bir şey daha dedi:
“Bunu kimseyi suçlamak için yapmıyorum” dedi ve devam etti:
“Bu yaşananlar bir daha asla yaşanmasın diye yapıyoruz...”
Yani tarihin acı olayları ile bugünün Türkiye nesilleri arasına yüksek bir duvar çekti... Bugünün çocuklarının sırtına ağır bir yük yüklemedi...
Hatta “Gözlerimizi geleceğe çocuklarımız için kurmayı dilediğimiz dünyaya çevirelim” diye tamamladı cümlesini...
Bu cümlelerde hâlâ konuşulabilecek bir zemin, tutunulacak bir dal var...
Peki o gün bütün Türkiye ayağa kalktığında Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ne yaptı?
O da aynı rüzgâra kapılıp gitti mi...
Gelin ona da bakalım.
24 NİSAN
3) FARKINDA MISINIZ ERDOĞAN O GÜN BİR TAZİYE ZİYARETİ YAPTI
24 Nisan, “sözde Ermeni soykırımı” günü...
Türkiye ayakta...
İşte tam o sembolik günde, herkes ayaktayken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisinden beklenen en ağır tepkiyi vermek yerine, susuyor ve Türkiye’nin Ermeni vatandaşlarına ve bütün Ermenilere şu mesajı yayınlıyor...
Diyor ki: “Birinci Dünya Savaşı’nın zor şartlarında hayatlarını kaybeden Osmanlı Ermenilerini saygıyla yâd ediyor, torunlarına taziyelerimi sunuyorum...”
Evet, Türkiye Cumhurbaşkanı, Biden’ın “soykırım” dediği gün, Türkiye’nin Ermeni vatandaşlarına resmen sembolik bir taziye ziyareti yapıyor, mesajını şu cümlelerle tamamlıyor:
“Kimliğimizi sadece ruhumuzda geçmişin bıraktığı sancılar üzerine inşa etmenin yeni nesillere de büyük bir haksızlık olduğuna inanıyorum.
Türkler ve Ermeniler olarak bütün engelleri birlikte aşacak olgunluğa eriştiğimizi artık ortaya koymamız gerekiyor.”
Sizce bu cümlelerle, Biden’ın gürültüden duyulmayan cümleleri arasında buluşma noktaları yok mu...
Var... Kesin var...
O nedenle bütün kalbimle diyorum ki...
Sayın Cumhurbaşkanı doğru yoldasınız... Lütfen bu akılcı çizgiden vazgeçmeyin...
26 NİSAN
4) İKİ GÜN SONRA KÜLLİYE’DEN GELEN ÇOK İLGİNÇ ÜÇ KELİME
VE dün...
İletişim Başkanı Fahrettin Altun konuşuyor...
Evet yine
öfke var...
En ağır ifadeler var.
Ama belli ki asıl mesaj araya sıkışmış şu cümle:
“Ancak yaşanan acıları adil bir hafıza ile hatırlamalı, insanlığa örnek olan birlikte yaşama kültürümüzü öne çıkarmak için gayret göstermeliyiz...”
Geçmişi “adil hafıza ile hatırlamak”...
Bu ifadeye benzer bir yaklaşımı geçmişte rahmetli Büyükelçi Gündüz Aktan’ın ağzından işitmiştik.
Daha sonra eski başbakan Ahmet Davutoğlu aynı şekilde ifade etmişti.
Ama bu üç kelime bugün çok daha anlam kazandı...
Tabii ki bu ifade tek taraflı olamaz...
Türklerin de Ermeni acılarını “adil bir hafıza”ile hatırlaması gerekir...
Ermenilerin de Balkan Savaşları’nın, Çanakkale Savaşı’nın, Birinci Dünya Savaşı’nın acılarını yaşayan Türklere aynı “adil hafıza” ile bakması...
24 NİSAN
5) VE ŞU FIRTINADA ARAYA SIKIŞAN BENİM 2 CÜMLEM
NE yazık ki bu ülkede “anti-Amerikancılık” hatta “anti-Batıcılık”, hem ülkücünün, hem ulusalcının... Hem
dincinin, hem muha-fazakârın kanına işlemiştir...
Biden sözde “soykırım” deyince, derinin altındaki o duygu birden patlıyor... Onlardan pek umudum yok, ama bu ülkenin makul insanına şu listeyi hatırlatmak isterim:
ABD tek değil... Bugüne kadar bildiğimiz şu ülkeler de Ermeni olayını “soykırım” olarak resmen tanıdı:
Almanya, Arjantin, Avusturya, Belçika, Bolivya, Brezilya, Bulgaristan, Kanada, Şili, Kıbrıs Rum Yönetimi, Çekya, Ermenistan, Fransa, Yunanistan, İtalya, Libya, Litvanya, Lübnan, Lüksemburg, Hollanda, Paraguay, Polonya, Portekiz, Rusya, Slovakya, İsveç, İsviçre, Suriye, Vatikan, Venezuela, Uruguay.
Ne olacak şimdi...
Bu ülkelerle de mi bütün ilişkileri keseceğiz...
İşte bu nedenlerden dolayı ben Türkiye’de esen bu fırtınaya karşı yürümeye devam edeceğim...
ACABA BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI DA ŞU CÜMLELERLE AYNI GÖRÜŞTE Mİ
BİRİ anlatsa “Olmaz öyle şey” derdim...
Ama geçen cumartesi günü kendi gözlerimle gördüm, okudum...
Hem de Cumhuriyet gazetesinin “Olaylar ve Görüşler” sayfasında...
*
Hani Çanakkale’de savaşan Türklerin, Kürtlerin, İngilizlerin, Fransızların, Avustralyalıların, Yeni Zelandalıların şehitlikleri ve askeri mezarlıkları var ya...
Hani her yıl bu ülkelerin insanları geliyor ve o topraklarda kendi şehitlerini anıyor, birlikte törenler yapıyor ve barış konuşmaları yapıyor ya...
Meğer bütün bunlar ülkemizde bazı insanların çok kanına dokunuyormuş...
Meğer onların gözünde bu törenler “Mehmetçiği işgalcilerle eşitleme hastalığıymış”...
*
Bakın Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Av. Hüseyin Özbek Cumhuriyet’te üç gün önce neler yazdı:
“Bu satırları yazmak zorunda kalmamızın nedeni son dönemlerde ülkesini savunan Mehmetlerle işgalcileri eşitleme hastalığının yaygınlığıdır. Gelibolu Yarımadası’nı aylarca cehenneme çeviren, Mehmetlerin üzerine bomba yağdıran işgalciler, Postmodern Troya seferine çıkmış Agamemnonlar, Odesiyuslar, Aşiller olarak neredeyse kutsanmakta, ülkemizi teşrifleriyle onurlandıran kahramanlar olarak selamlanmaktadır. Yine, ülkesinden, ailesinden uzak kalmış centilmenlerin trajik öyküleriyle mazur gösterilmekte, Mehmetlerle tütün konserve takası üzerinden sonuçta beraat ettirilmektedir!”
*
Hayretle okudum... “Neler oluyor bize” diye sordum...
Ve Atatürk’ün şu cümlelerini hem Barolar Birliği Başkan Yardımcısı’na hem Cumhuriyet gazetesindeki arkadaşlara hatırlatmak istedim.
ONUN ‘TROYALI AGAMEMNON’ DEDİĞİNE ATATÜRK NE DEMİŞTİ
ATATÜRK 1934 yılında orada yatan Avustralya ve Yeni Zelandalı askerlerin ailelerine şu mesajı göndermişti:
“Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar... Burada bir dost vatanın toprağındasınız...”
Yani onun “Troyalı Agamemnon” dediklerine, Atatürk “kahraman” demişti.
Atatürk aynı mesajda şunu da demişti:
“Uzak diyarlardan evlatlarını gönderen analar... Gözyaşlarınızı dindirin... Onlar artık bizim evlatlarımız olmuşlardır...”
O topraklarda o insanlarla savaşan Atatürk böyle diyordu...
Seksen yedi yıl sonra bugün aynı ülkenin bir hukukçusu çıkıyor ve bunları yazıyor...
Hem de Barolar Birliği Başkan Yardımcısı...
Hem de Cumhuriyet gazetesinde...
Doğrusu Türkiye Barolar Birliği’nin ve Cumhuriyet’te çalışan arkadaşlarımın görüşlerini de çok merak ettim...
Paylaş